Doğu'nun cazibe merkezi: Ayasofya

Topkapı Sarayı'ndan sonra İstanbul'da en çok ziyaret edilen ikinci büyük müzesi olan Ayasofya, son yıllarda birbiri ardına gerçekleşen protokol ziyaretleriyle cazibe merkezi haline geldi.

cumhuriyet.com.tr

Ayasofya Müzesi Başkanı Prof. Dr. Haluk Dursun, yıllık ziyaretçi sayısı geçen yıllarda 2 milyonu geçen Ayasofya'nın ziyaretçi sayısının günlük 15 bin kişiye ulaştığını, bunun da bazen sıkıntılara yol açtığını söyledi.

Dünyadaki diğer uygulamalar gibi Ayasofya'ya da zaman zaman randevulu kabuller alınabileceğini ifade eden Dursun, ''Papa II. Jean Paul'un ziyaretinden sonra büyük bir ziyaretçi akını yaşayan Ayasofya'da son olarak ABD Başkanı Barack Obama'nın ziyaretinden sonra daha büyük bir ilgi olacaktır'' dedi.

Obama'nın ziyaretine eşlik eden Prof. Dr. Dursun, Obama'nın ziyarette Ayasofya'daki bir kediyi sevmesiyle ilgili olarak şunları söyledi:
''Ayasofya'da 3 tür hayvan var. Kediler her tarafa girebilir. Güvercinler, kubbe ve civarında uçabilir. Köpekler de sadece dış avluda bulunabilir. Bu kediler Bizans zamanında da vardı. Bizans'tan Osmanlılar'a intikal etti. O yüzden ben onlara 'hanedan bir aile' diyorum. Obama'ya da bunu söyledim aynı şekilde. O günden bugüne kadar bütün yapının özelliklerini koruduğumuz gibi koruduğumuzu belirttim. O da bir güzellik olarak ortaya çıkmış oldu.''

Ziyaretin ardından basında kedinin aşılı olup olmadığı ile ilgili haberlerin de çıktığını hatırlatan Dursun, Obama'nın ziyaretinden bir ay önce yetkililerin gelip her şeyi incelediklerini ifade etti.
Prof. Dr. Dursun, yetkililerin, ABD Başkanı'nın kafasına düşebilecek, ayağının takılacağı bir şeylerin olup olmadığından basamaklarda nerelerde takılabileceğine kadar birçok ayrıntıyı araştırdıklarını kaydetti.

''Papa ve ekibi bundan farklıydı, orada toplu gezi oldu. Kardinallere bir şeyler sordu, gülüşmeler oldu. Obama'da güvenlik çok sıkıydı. Ancak burada da tarihi yapı daha iyi görüldü'' diye konuşan Prof. Dr. Dursun, bu ziyarette ilave olarak Obama'nın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte Sultanahmet'e kadar yürüdüğünü hatırlattı.

Güvenlik altüst olsa da bir tehlike meydana gelmemesinin güzel olduğunu ifade eden Prof. Dr. Dursun, yürüyüş esnasında Hürrem Sultan Hamamı'nın önünden geçerken Obama'ya kadınların Türk kültüründeki yerini anlattığını, Hünkar Kasrı ile ilgili ''Mağrur olma Padişahım senden büyük Allah var'' sözüne kadar Türk kültürüne dair daha fazla şey anlatabildiğini kaydetti.
 

Osmanlı dönemindeki ziyaretler

Osmanlı döneminde bir cami olan Ayasofya'ya devlet başkanları gibi protokol ziyaretçilerinin özel izinle isim vermek suretiyle girebildiklerini söyleyen Prof. Dr. Dursun, şöyle konuştu:
''Şu elçi şurayı şu tarihte ziyaret edecek. Kendisinin gezdirilmesine yardımcı olmak üzere izin talep edilirdi. Bunlar Avrupalılaşma sürecinin hızlandığı 3. Selim döneminden itibaren hızlandı. Refakatlı olarak ziyaretçiler alınırdı. Daha çok büyükelçiler, İstanbul'dan geçen gemiciler, mimarlar ve fotoğrafçılar gelip fotoğraf çekmek istiyorlardı. Namaz vakti olmamak şartıyla cemaatin olmadığı bir zamanda görebiliyorlardı. Ayasofya'yı tarihte turizm hareketlerinin birinci noktası sayabiliriz.''
 

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesi'ndeki yeri

Ayasofya'nın, İstanbul 2010 AKB Ajansı kurulduktan sonra oluşturulan bütçeden de yararlandığını belirten Dursun, bu çerçevede yapılan çalışmaları anlattı:
''Çok büyük bütçe gerektiren yıllardan beri kalkmayan restorasyon iskelesi olduğu yerden kalktı ve hareketlendi. İskelenin kaldırılmasıyla ilk olarak müezzin mahfili ortaya çıktı, ikinci olarak imparatorun taç giyme platformu ortaya çıkmış oldu. Tepe kubbenin iskelenin kapattığı kısmı da ortaya çıktı. Orada yazılı olan Nur Suresi daha güzel ortaya çıkmış oldu. Bu süreçte restorasyonlar da süratle yürürlüğe kondu. Kubbe ve çeyrek kubbelerin onarımları yapılmaya başlandı. Bölgede yine iç restorasyonlar devreye girdi. Bugünlerde dışardan büyük çapta bir aydınlatma çalışması projesi var. Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii ve Ayasofya'nın içinde olacağı entegre bir aydınlatma projesi üzerinde çalışılıyor.

Galerilerin rampaları bir yerden girip çıkılıyordu. Şimdi giriş ve çıkış ayrı yere alındı. Bir kat daha hızlı bir sirkülasyon sağlanmış oldu. Avizelerde bir deformasyon söz konusuydu. Bunların yapılmasında 2010 süreci devreye girmiş oldu. Bu restorasyonlar, danışma ve koruma kurullarının, Kültür Bakanlığı Röleve ve Restorasyon Müdürlüğü'nün gözetiminde yapılıyor.''
 

Ayasofya konuşmaları

Ayasofya'nın Türk halkının gözünde çok kıymetli olduğu halde eser hakkında halkın bilgisinin yeterli olmadığını ifade eden Prof. Dr. Dursun, Ayasofya Müzesi'nin kapalı olduğu günlerde halkı bilgilendirmek üzere Ayasofya konuşmalarını başlattıklarını anlattı.

''Mekan, Zaman ve İnsan'' başlığı altındaki bu konuşmaları şimdilik kendisinin yürüttüğünü söyleyen Prof. Dr. Dursun, konferansın gezili konferansa dönüştüğünü, Ayasofya turu ile eserin yapım ve kullanım özelliklerini katılımcılara anlattığını dile getirdi. Prof. Dr. Dursun, sadece bir konferansa 200 kişi geldiğini vurgulayarak, bu sebeple konferansı randevulu sisteme dönüştürdüklerini söyledi.

Etkinlikte katılımcılara ikramlarda da bulunduklarını belirten Prof. Dr. Dursun, bu çerçevede Ayasofya'nın tarihi sebillerini açıp su ikramı da yaptıklarını anlattı.
Prof. Dr. Dursun, bu ikram geleneği ile ilgili şunları kaydetti:
''Biliyorsunuz sebilden su içemiyorsunuz. Sebilde bir görevli size suyu bardaklara konmuş olarak ikram etmeli. Burada su Allah rızası için, ücretsiz olarak ikram edilir. Yapı burada duruyordu, ama fonksiyonu yoktu. İnsanlar bilmeden gelip geçiyordu. Yeniden bu işlevi kazandırdık. Hamidiye Suları sponsor oldu. Şimdi ziyaretçilere hijyenik bardaklarla su ikram ediliyor. Zaman zaman şerbet ikram ediyoruz. Soğuk zamanlarda da salep ikram ediyoruz. Bu bir kere kendi başına kültürel dünyanızı açmak anlamına geliyor. Yabancılar bundan çok etkilendiler. Niye böyle bir şey yaptığımızı sordular. Onlar için bu ikramlar çok hoş bir anı oldu.''

Ayasofya'nın tarihi kullanımı

Prof. Dr. Haluk Dursun, Ayasofya'nın tarihi kullanımıyla ilgili de bilgi verdi. Fethi Hz. Muhammed tarafından müjdelendiği ve fethedilerek alındığı için Ayasofya'da Peygambere özel hürmet ve O'nu anma geleneği oluştuğunu, cami iken burada sadece Peygamber için naatlar okuyan görevlilerin olduğunu anlatan Prof. Dr. Dursun, Ayasofya'nın aynı zamanda halka açık bir eğitim kurumu olduğuna dikkati çekti.

Prof. Dr. Dursun, ''Ayasofya'da kütüphane var. Kütüphanenin kendi görevlileri vardı. Medresesinin dışında Ayasofya, aynı zamanda halka açık bir eğitim kurumuydu. Kayıt özelliği olmayan açık öğretim dediğimiz sistemdeydi. Namaz vakitleri orada, bir sütunun dibinde bir hoca ders anlatır halk onu dinler hoşuna giderse devam ederdi'' diye konuştu.

İstanbul 2010 AKB projeleri çerçevesinde kütüphanenin de restore edildiğini söyleyen Prof. Dr. Dursun, dönemin en güzel çinilerinden oluşan kütüphanenin raflarının ağaç işlemeleriyle de ünlü olduğunu anlattı.

Hazirede 5 padişah türbesi

Ayasofya'nın türbeler bölümünün de çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Dursun, şunları kaydetti:
''Ayasofya'da 5 tane padişah türbesi var. Tahttan indirilen padişahlar 1. Mustafa ve Sultan İbrahim ile 2. Selim, 3. Murad ve 2. Mehmed. Ayasofya'ya girip çıkarken 5 padişahtan haberdar olmadan çıkıyorsunuz. Şu anda bu bölüm de restore ediliyor. 2. Selim'in Mimar Sinan tarafından yapılan türbesi bir şaheser. Ben orayı basitçe 'türbe' diye ifade etmiyorum. Oraya 'ölüm kültürü ve medeniyeti müzesi' diyorum. Orada taş işçiliği, tasarım güzelliği var. Hatlar mükemmel, çini, ağaç işleri, kalem işleri ve ölüm kültürünün güzel yansımaları var. Kuşlar için hazırlanan kuş sulakları gibi küçük ayrıntılarla da birbirini tamamlayan bir genel anlayış var.''

Prof. Dr. Dursun, Ayasofya'da ayrıca, padişahların yazıp hediye ettikleri hatların olduğunu, bunların halen mihrap ile minber arasındaki bölümde sergilendiğini anlattı.
 

Bizans ve Osmanlı'nın büyük ibadethanesi

Bizans döneminde adı ''Büyük Kilise'' olan Ayasofya'nın devlet törenlerinin yapıldığı bir kilise olduğunu, patrikhanenin de orada bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Dursun, şöyle konuştu:
''Taç giyme töreni Ayasofya'nın içinde yapılırdı. Dini törenler imparator ve imparatoriçenin katılımıyla orada yapılırdı. Aynı zamanda kutsal meclis olan Saint Sinod Meclisi dini kararlarını orada alırdı. Halk tarafından da önemli günlerde Ayasofya'da olmak tercih edilirdi. Birebir Osmanlılar da bunu devam ettirmişler. Ayasofya cami olduğu zaman 'Büyük kilise' yerine 'Cami-i Kebir/Büyük cami' demişler. Protokol camisi olarak kabul etmişler. Osmanlılar'da taç giymek yerine kılıç kuşanma var. Kılıç orada kuşanılırdı. Cuma namazı, Bayram namazı ve Kadir Gecesi padişahın katılımıyla Ayasofya'da yapılırdı.''
 

Ayasofya kerametleri

Prof. Dr. Haluk Dursun, Ayasofya'da mekanla ilgili anlatılan kerametlere de değinerek, şunları söyledi:
''Akşemseddin Hazretleri'nin içinde olduğu bölümün penceresinin önünde sabah namazını kılan ve pencerenin önünde biraz duran talebelerin hafızalarının çok açık olduğuna, zihinlerinin açıldığına dair bir inanış vardı. Anadolu'dan gelen biri İstanbul'a geldiğinde Ayasofya'nın en büyük kandilinin dibinde namaz kıldığında Hızır ile beraber kıldığı anlayışı var. Hızır'ın parmağını sokarak kubbeyi çevirmiş olduğuna inanılan terleyen sütun ya da dilek sütunu da bir diğeri... Cebrail'in orada beklediğine dair inanç sebebiyle hem Hristiyanlar oraya gelir hem de Hızır Aleyhisselam'ın orada olduğuna, niyetleri kabul ettiğine dair bir inanç olan Müslümanlar oraya gelirler. İki din de aynı sütunda buluşur, iki din de aynı kıblede buluşur. Kudüs ve Mekke yakın olduğu, kıble doğrultuları birbirine yakın olduğu için caminin yeri değiştirilmemiş sadece saflar çizilmiştir.

Ayasofya'nın bunların dışında önemli bir özelliği de İsa'dan önce Roma döneminin en güzel eserlerinden parçalar getirilmiştir. Getirilen sütunlar Hristiyanlık öncesi eserlerin parçalarıdır. En güzel mermerler orada toplanmış. Hristiyanlık öncesi, Hristiyanlık ve İslam olmak üzere 3 dönemi Ayasofya'da görmek mümkün.''