Diliyle Yakalanmak...
Bugünkü TBMM için eski Meclislere göre yaşça daha genç diyebiliriz; ama iktidarın kullandığı dili göz önüne alarak dil ve biçem açısından daha "reşit" olmamış bir görüntü sergilendiğini söylersek de yanılmış olmayız.
cumhuriyet.com.trPolitikacının, toplumun gözü önündeki insanların suskun değil, konuşkan olmasını isteriz. Ancak çok ve yerli yersiz konuşmak kimi zaman konuşanı sıkıntıya sokar. Doğruları çarpıtıyorsa, birtakım toplumsal kuralları, yasaları, kişilerin ve toplumun duyarlı olduğu noktaları göz ardı ediyorsa, çok konuşan kişi kendi diliyle yakalanır.
Sözü ölçüp tartıp söyleyeceklerin başında politikacılar gelir; ne ki 2000’li yılların başından bu yana özellikle “İktidar benim” diyenler, ağzına geleni söylemeyi “temel hak” gibi görüyorlar. Anımsamak bile istemediğimiz son örneklere 2 Şubat 2010 günü tanık olduk. TBMM’deki tartışmalar kavgaya dönüştü; parmak basmak istediğimiz nokta, kavga sonrasındaki konuşmalardır. Ağızlardan ne sözler çıktı, ne çamlar devrildi, saymak olanaksız.
Kırk yıldır dille ilgilenen biri olarak parti, dünya görüşü ayrımı yapmadan, ağzına geleni söyleyiveren herkesi eleştiririz. Başbakanın eşi başörtüsü nedeniyle bir askeri hastaneye girememiş; bu demokrasi ayıbı oluyor, dillendirenler “ahlaksız, şerefsiz, izansız” diye azarlanıyor. Ancak TBMM Başkanvekili Sayın Güldal Mumcu için söylenenler demokrasilerdeki sıradan söz ve olaylardan sayılıyor. Yetkili ağızlardan öyle sözcükler çıkıyor ki yurttaş olarak gerçekten utanıyoruz. Söz konusu başörtü olunca pek duyarlı olanlar, başka kadınların karşı karşıya kaldığı olumsuzluklara aynı duyarlılığı gösteremiyor. Üstelik kadının örtüsüyle her fırsatta gündem saptırılıyor. Örtüsü kadını kapatırken erkek politikacının “açılımı”na araç yapılıyor.
TBMM’yi yönetmiş bir kişinin, hoşluk yaptığını ve önemli şeyler söylediğini sanarak her ağaç gölgesinde konuşması çok üzücüdür; “gaf” diyemeyeceğimiz sözleri de belleklerdedir. Yetkililerin ağzından çıkan, senlibenli konuşma diline, argoya, dahası tonlamayla sövgü makamına uzanan sözcükleri yazıya geçirmekte zorlanıyoruz. Bakınız; bir milletvekili, sözüm ona bu kimliğiyle TBMM Başkanvekili’nin odasına girmiş, “militan bir tavır sergilediğini, genel kurulu iyi yönetemediğini” söyleyip “uyarı”da bulunmuş, sonradan da “zerafet”ini, “kendilerine emanet” olduğunu belirtmiş. Neresini düzeltelim? Kimsenin kamburunu düzeltmek gibi bir görevimiz de yok; çünkü dilotu yemiş birini bu saatten sonra kimse düzeltemez. Ancak eleştiri hakkını kullanmak her yazarın, her aydının sorumluluğudur. Bu nedenle Sayın Güldal Mumcu’ya yönelik “saldırı” diyebileceğimiz bu tavrı kınıyoruz; kınamayanlara da anımsatmak isteriz. TBMM Başkanvekili Sayın Mumcu kimseye, dahası böyle bir anlayışa asla “emanet” değildir.
Sayın Başbakan’ın ve kimi politikacıların “biçem” (üslup) konusunda ciddi sorunları var. Başbakan 5 Şubat 2010 günü partisinin bir etkinliğinde konuşurken muhalefetin “üslup”unu eleştirdi; muhalefetin biçemini sık sık “çirkin” olarak nitelemiştir. TBMM tutanaklarını taradığımızda gerçekten de TBMM’de ciddi boyutlarda bir biçem sorunu olduğunu görüyoruz. Ancak ilk gözümüze çarpan doğallıkla iktidarda olanların kullandığı dil ve biçemdir. Çünkü iktidar her ağzına geleni söyler, muhalefet de kuzu kuzu dinler diye bir kural yok. Kuşkusuz tersi de söz konusu değildir.
TBMM’de konuşanlar sesini denetleyemiyorsa, sözcüklerini seçemiyorsa, sözüyle beden dili uyuşmuyorsa; kürsüdeki vekil, laf atıldığında nerede olduğunu unutuyorsa, sergilenen biçem, gerçekten kimi kez tutanakları utandıracak noktaya ulaşmaktadır.
TBMM’de 2 Şubat’ta söylenenler, kavga başlamadan önce kürsüde olan Sayın Başbakan’ın kullandığı sözcükler ve ses tonu, iktidar partisinden bir milletvekilinin, sözlerini kanıtlayamayan muhalefetin “müfteri” olacağını haykırması ve başka konuşmalar da ilginç biçem özellikleriydi; en usta tutanakçıyı bile zorlamıştır. Eski TBMM Başkanı’nın sergilediği tutum, sonraki açıklamaları da basının özellikle bir kesimini zorlamıştır.
Kısacası TBMM o gün biçem araştırması yapacak uzmanlara epeyce malzeme sunmuştur. Önyargısız bir değerlendirme yaparsak biçem eleştirisini iktidar yapıyorsa ilkin kendi biçemine bir çekidüzen vermesi gerekir. Örneğin AKP’nin “siyaset okulunda” Sayın Arınç’ın son zamanlarda yaptığı tüm konuşmalar “örnek” alınıp üzerinde konuşulmalı, tartışılmalıdır.
Bugünkü TBMM için eski meclislere göre yaşça daha genç diyebiliriz; ama iktidarın kullandığı dili göz önüne alarak dil ve biçem açısından daha “reşit” olmamış bir görüntü sergilendiğini söylersek de yanılmış olmayız. Diliyle yakalanan yakalanana…