Devletin valisi... Devletin savcısı

Başbakan Binali Yıldırım dün akşam Kütahya'da bir programa katıldı. Binali Yıldırım'ın programında, "siyasi partilere eşit mesafede olması gereken" Kütahya Valisi Şerif Yılmaz, "İşte AK Parti, işte ak kadrolar" anonsu eşliğinde yurttaşları selamladı.Savcı Faruk Söker de, Balyoz kumpas iddianamesinde Can Dündar’ı hedef aldı.

cumhuriyet.com.tr

<video:551514>

Başbakan Binali Yıldırım, dün Kütahya'nın Tavşanlı ilçesine bağlı Tunçbilek Beldesi'nde kömür ocağı işçileriyle birlikte iftar yaptı. Yıldırım, iftarın ardından Tavşanlı Cumhuriyet Meydanı'nda toplanan yurttaşlara hitap etti.

Binali Yıldırım'ın kısa konuşmasının ardından, Süleyman Soylu ve Berat Albayrak'la birlikte AKP milletvekilleri, Kütahya Valisi Şerif Yılmaz, belediye başkanları ve AKP'li yöneticiler, "İşte Ak Parti, işte ak kadrolar" anonsuyla kürsüye davet edildi.

Herkese, her siyasi partiye eşit mesafede olması gereken Kütahya Valisi Şerif Yılmaz, "İşte AK Parti, işte ak kadrolar" anonsuyla birlikte, bakanlar, milletvekilleri ve AKP'li yöneticilerle birlikte elini havaya kaldırdı.

BURDUR'A ATANMIŞTI

Vali Şerif Yılmaz, 1 Haziran 2016 günü imzalanan Valiler Kararnamesi ile birlikte Burdur Valiliği'ne atanmıştı. Yılmaz'ın önümüzdeki günlerde Burdur'daki yeni görevine başlaması bekleniyor.

 

Savcının derdi bir kuzudan iki post

Balyoz’da kumpas soruşturması kapsamında gazeteciler Mehmet Baransu, Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Yıldıray Oğur ve Tuncay Opçin hakkında hazırlanan iddianamede savcının Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ı hedef almasını hukukçular değerlendirdi. Hukukçular soruşturma savcısının “bir kuzudan iki post çıkarma telaşı” içinde olduğunu, savcının değerlendirmesinin disiplin soruşturması gerektirdiğini vurguladı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Faruk Söker hazırladığı iddianamede, “Ulusal güvenlik, ulusal menfaat, devlet sırrı ve mahkeme kararlarını yok sayan, özellikle sanık Can Dündar’ın savunmasında yaptığı gibi bu değerleri aşağılayan, onu suç işlemenin aracı ve örtüsü kılan, dejenere bir basın özgürlüğü anlayışının, ne ulusal ne uluslararası hukuk normlarıyla ne de çağdaş ülke uygulamalarıyla bağdaşır yönü bulunmamaktadır” ifadelerine yer vermişti.

Çağdaş hukukun neresinde?

Söz konusu değerlendirmeyle ilgili Avukat Celal Ülgen, “Soruşturma savcısı belli ki bir kuzudan iki post çıkarma telaşı içinde. Kumpas davalarının sanıkları ile ilgili bir soruşturma süreci sonrasında hazırlanan iddianamede yabancılardan birkaç örnek verdikten sonra ikinci post çıkarma girişimi olarak kesinleşmemiş ve hâlâ masumiyet karinesinin geçerlik arzettiği bir davadan ve Can Dündar’dan söz etmekle, önce yargılamayı yapmakta ve Dündar hakkında hüküm kurmakta, kesinleştirmekte ve hatta infazını bile yapmaktadır” dedi.

“Çağdaş ülke uygulamalarından söz eden soruşturma savcısı acaba ülkemizde uygulanan hukukun çağdaş ülkelerin uyguladığı hukukun neresinde olduğundan haberi var mı” diye soran Ülgen, “Baransu ve arkadaşlarının yargılandığı bu dava devletin gizli belgelerinin tahrif, tahrip edilmesi ve üretilmiş deliller vasıtasıyla birçok suçsuzun yıllarca hapis yatması ile ilgili bir davadır. Bu işe bir kenarından Can Dündar’ı karıştırmak bir kuzudan iki post çıkarma sevdasına ilişkindir” dedi.

Nerede masumiyet karinesi?

Avukat Ali Rıza Dizdar ise savcı Faruk Söker’in söz konusu değerlendirmesinin hukukla bağdaşmadığını vurgulayarak, “Siyasiler her türlü lafı söyler ancak hukukçular hukuki dille konuşur. Hüküm giyene kadar suçsuzluk karinesi vardır” ifadelerini kullandı.

 

 

İddianameler hatıra defteri değil

Avukat Turgut Kazan, “Savcının böyle bir değerlendirme yapmaya hakkı yok. İddianameler hatıra defteri değildir. Özel izlenimlerini yazacağı bir makale ya da anılarını aktaracağı bir sütun hiç değildir. Savcının bir başka davadaki sanığın savunmasını aşağılayan bir yaklaşımla kendi tezini savunmaya çalışması çok açık bir hukuka aykırılık ve ayıptır. Bu durum sağılıklı bir hukuk düzeninde disiplin soruşturmasını gerektirir” diye konuştu.