Devlet Tiyatrosu'nda yine sozleşmeli oyuncu krizi: 'Mevsimlik işçiyiz'
Devlet Tiyatroları’nda sözleşmeli olarak çalışan sanatçılar, 7 yıldır kadro sınavı açılmadığı için günlük sigorta ve yevmiye ile sahneye çıkıyor. Güler Turhan, “Mevsimlik işçi statüsündeyiz, sezon kapandığı takdirde siz işsizsiniz” diyerek haklarının verilmesini istiyor.
ORHUN ATMIŞDevlet Tiyatrosu’nda sözleşmeli olarak çalışan sanatçılar, yıllardır güvencesiz ve belirsiz çalışma koşullarıyla karşı karşıya. Adı “Mezun sanatçılar kadrosu” olsa da kadrolu olmayan oyuncuların yasası yok ve oyun başına sözleşmeyle, yani yevmiye usulü çalışıyorlar. Üstelik, komik rakamlara çalıştıklarını belirten sanatçılar, aynı gün içerisinde 2 oyunda da oynasalar tek “yevmiye” alıyorlar. 7 yıldır kısıtlı kadro verildiği ve kadro sınavı yapılmadığı için haklarından mahrum kalan oyuncular, seslerini duyurmak istiyorlar.
Konu hakkında konuştuğumuz İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sözleşmeli oyuncularından Güler Turhan, “Birçok insan depresyona giriyor, intihara kadar giden insanlar var” diyerek durumun ne kadar ciddi boyutta olduğunu gözler önüne seriyor. Sözleşmeli oyuncular günlük olarak sigortalanıyor. Yani bir oyuncu ayda 4 gün çalışmışsa sadece çalıştığı günlerde sigortalı oluyor. Turhan, “Bu şartlar altında emekli olmak gibi bir durum da söz konusu değil” derken, “Ayda ne kadar oyun olabileceği belli değil, 1 de 2 de 18 de olabilir. Güvencesizsiniz. Mevsimlik işçi statüsündeyiz, sezon kapandığı takdirde siz işsizsiniz... Aile geçindiren insanlar var, onlar da o dönemlerde başka sektörlere gidiyor. Ama orada da sıkıntı yaşıyorlar. Çünkü işveren daimi personel istiyor” ifadelerini kullanıyor. Sözleşmeli oyuncuların bir diğer şikâyetçi olduğu konu ise “komik” ücretler. 26 yaşındaki Turhan, büyük şehirlerdeki sözleşmeli sanatçı çokluğu nedeniyle oyun bulmakta zorlanan insanlar olduğunu belirterek, bir ayda mecburen az sayıda oyun oynanabildiğini vurguluyor. Bu nedenle de sözleşmeli oyuncuların aylık kazançları ciddi anlamda düşük. Turhan, “Hepimiz tiyatrocu olmak istiyoruz. Bu işe gönül verdik, bunun için okudum. Çok emek verdim. Bu yola çıkıyorsun ve sonrası büyük bir hüsran... Kadrodan ziyade de sözleşmeli sanatçılar olarak sigortamız tüm ay devam etsin, aylık net bir gelirimiz olsun istiyoruz” diyerek sözlerini noktalıyor.
Diyarbakır Devlet Tiyatroları’nda çalışan ve adının açıklanmasını istemeyen bir diğer oyuncu ise kendilerini diğer oyuncu arkadaşlarına göre “daha şanslı” sayıyor. Büyük şehirlere oranla bölgede daha az tiyatrocu olduğunu söyleyen Gül, “Onlar şanslıysa 1 oyuna girebiliyorlar” diyor. Gül, 2016 yılında mezun olduktan sonra geçen seneyi işsiz geçirmiş ve ardından Diyarbakır’a gelmeye karar vermiş. Gül de sözleşmeli çalışmanın olumsuzluklarına değinerek, “Şu an 2 gün tatildeyim ve iki gün boyunca para kazanamayacağım. Oyun provaları bittikten sonra da nasıl kazanacağımı bilmiyorum” şeklinde konuşuyor. Gül sözlerini şöyle noktalıyor: “Şanslıysak mayıs ayına kadar çalışıyoruz, sonra sezon kapanıyor. Ağustos ayına kadar işsiziz. Yazın ne iş yapsam diye düşünüyorum. Bunu düşünmek istemiyoruz. Şartlarımızın iyileşmesini istiyoruz, insanca koşullarda insanca saatlerde çalışmak istiyoruz.” 7 yıldır sözleşmeli olarak çalışan Ömer İvedi, bu durumdan direkt olarak etkilenmiş. İvedi, geçen sene “Nehrin Solgun Yüzü” oyunuyla sezonu kapattıktan sonra yazın müdürlükten bir telefon geldiğini ve disiplinsizlik gerekçesiyle oyundan atıldıklarını belirtiyor. “Sezon kapanırken nasıl bir disiplinsizlik yaptığıma dair sorularıma da yanıt alamadım” diyen İvedi, daha önce de başka arkadaşlarımın başına da gelmişti. Sözleşmeli olduğum için de çıkarıldığımda almam gereken tazminatı alamadım” ifadelerini kullanıyor. 15 yıldır tiyatro yaptığını dile getiren İvedi, “Devlet Tiyatroları’nı sözleşmeli oyuncular götürüyor” değerlendirmesini yapıyor.
Görüş aldığımız yılların Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Mehmet Ali Kaptanlar, net bir dille bu uygulamaya karşıyım diyor. Kendi oğlu da sözleşmeli oyuncu olan Kaptanlar, “Bir sürü genç ilerleyemiyor. Dolayısıyla tiyatro yerinde duruyor. Kan değişimi olmuyor” diye konuşuyor. Yeni kadroların açılması ve durumun iyileştirilmesi gerektiğini belirten Kaptanlar, “Genç sanatçı kalmadı elimizde, jön rolü oynayacak erkek yok, genç kadın yok” değerlendirmesini yapıyor. Kaptanlar, bu durumu hükümetin politikası olarak gördüklerini ifade ederken, “Devlet Tiyatroları’nın ve tiyatronun içi boşaltılmaya çalışılıyor. Ödeneklere baktığımızda at izi it izine karışmış durumda, daha dünün tiyatrosu, hükümetin hoşuna gidecek oyunlar yapıp ödenekten fazlasıyla yararlanırken, burada emek veren, kaliteli işler yapan tiyatrolar ödenek alamıyor” yorumunda bulunuyor.
Kaptanlar, çarpıcı iddialarını sürdürürken, “Sözleşmeli oyuncu olarak da herkesi almıyorlar oyunlara. Onlara yaranan, yalakalık eden, niteliği de diğerlerinden daha düşük insanları havuz yaptılar, kendilerine yakın olan insanları oyunlarda değerlendiriyorlar. Bu üç kuruş verdikleri parayı da kendi adamlarına veriyorlar” şeklinde konuşuyor.
Bir diğer duayen tiyatrocu Nesrin Kazankaya, bu yaranın çok eski olduğunu dile getiriyor. Devlet Tiyatrosu’nın kendi yasası düzeltilmediği için 30 yıldır bu utanç verici sorunlarla yüzleşiyoruz diyerek, “Sanatçılara sözleşmeli veya kadrolu olarak ayrı ayrı bakamayız. Sosyal güvenceden yoksunlar, ayrımcılık yaparak toplumun kültürel seviyesini yükseltmeyi düşünmek çok saçma” ifadelerini kullanıyor. Kazankaya, AK P’nin tiyatroya bakış açısına da değinirken, “Devlet tiyatrosunu gözden çıkaran bir niyet seziyoruz. Sanatçı ayrımı yapılarak Devlet Tiyatroları içten çökertilmek isteniyor” diyor. “Herkese eşit sosyal güvenlik kriterleri uygulamak devletin asıl görevidir” diyen Kazankaya, “Sanatçıların mutlu olmadığı bir yerde nasıl iyi bir sanat ürünü almak beklenir ki” diye soruyor. Kazankaya, “Sözleşmeli oyunculara 2. sınıf insan gibi davranılıyor” eleştirisini yaparken, “Kızdıkları zaman atabilecekleri 2. sınıf sanatçı gözüyle bakıyorlar. Bu kültürel çürümenin yansıması. Devlet Tiyatrosu, hem devlet kurumu olarak çökertiliyor, hem de içsel olarak düşünsel oalrak çökertiliyor. Herkesin buna direnmesi gerekir” diye sözlerini noktalıyor.