Devlet oğlumu koruyamadı

Sevag Balıkçı bir Ermeni; "vatani" görevini Batman'ın Kozluk ilçesi Gümüşgörü Jandarma Karakolu'nda yapıyordu. Terhisine yalnızca 24 gün kala, 24 Nisan 2011'de er Kıvanç Ağaoğlu'nun silahından çıkan kurşunla yaşamını yitirdi.

cumhuriyet.com.tr

Olayın kaza olduğu söylendi! Sonra mahkeme süreci başladı. Çelişkiler, değişen, değiştirilen ifadeler... Giden can gittiğiyle, aile de acısıyla kaldı. Adalet mi? O bu toprakları uzun yıllar önce zaten terk etmişti.

Sevag Balıkçı
için doğduğu gün yani 1 Nisan’da Cihangir Jash’da bir sergi açıldı. İlk ve ortaokuldan beri seramikle ilgilenen Sevag’ın seramik işleri sergilendi. Keder hâkimdi, öfke de vardı ama en önemlisi herkes ona sevgisini ulaştırmanın bir yolunu arıyordu. Kimse fazla konuşmadı, susmak bazen daha çok şey anlatırdı zaten. Hayat acı tesadüflerle doludur ya, aslında Sevag’ın öldürüldüğü gün 24 Nisan, onun ölmek üzereyken hayata tutunduğu bir gün aslında. Nasıl mı? Çünkü Sevag 1 Nisan 1986 günü prematüre olarak dünyaya geldi. Üç hafta sonra da morarmaya başladı, hastaneye kaldırıldı. Tam üç kez duran kalbi mucize eseri çalıştırıldı ve hayat onu bırakmadı. Ama! Sevag 25 yıl sonra yine bir 24 Nisan günü “vatani” görevini yaptığı birliğinde arkadaşının silahından çıkan kurşunla öldü! Zira “24 Nisan” bu ülke için önemli bir tarih, o da ayrı bir tartışma ve araştırma konusu. Acı tesadüflerden bir cinayet hikâyesi işte bu...

Anne Ani Balıkçı her gece oğlunu rüyasında görme umuduyla uyuduğunu söylüyor, maalesef hiç görememiş. Sevag’ın ablası Lerna bir kez rüyasında buluşabilmiş kardeşiyle. Ani Balıkçı, “Bir yılın her anı özlemle geçti. Odası bıraktığı gibi. Bazen bunun çok büyük bir kâbus olduğunu düşünüyorum. Kurşunun girdiği ve çıktığı yer ve orada öylece yattığı an, bir an bile gözümün önünden gitmiyor” diye özetliyor her şeyi.

Baba Garabet Balıkçı hiç dinmeyecek gibi görünen bir hüznü taşıyor yüzünde. Zaten oğullarının ölümünü internetten öğrendiklerini anlatırken gözlerinizi kaçıracak yer bulamıyorsunuz; “Sevag Balıkçı otopsi için...” diye bir başlayan haberin spotu, onların da sonu olmuş. Ertesi gün de oğullarının bedeni evlerine ulaşmış. Sonra da “kaza”, “cinayet” yerine gitmişler. Garabet Balıkçı anlatıyor: “Orayı gördüğünüzde bu olayın büyük bir tezgâh olduğunu anlamanız kaçınılmaz, çünkü orada kaza olması mümkün değil. Her şey çelişkili. Bu bir cinayettir. Oğlumuzu vuran askerle de konuştuk, sarhoş gibiydi. ‘Telsizden konuşmalar gelmiş Kürtçe, tertibat almış, silahı doluya almış...’ ve daha bir sürü hikâye. Bir Ermeni, Türk ordusunda askerlik yapıyor, Kürtçe bir konuşma askerliği teyakkuza geçiriyor ve “soykırım” günü o asker orada kazara öldürülüyor. Biz bunu unutmayacağız, onlar da unutmasın. Siz de unutmayın...”

Ani Balıkçı’ya göre herkes korku içinde. Bilenler susuyor. Vicdanları yakalarını bırakır mı ona güvenemiyor ama 35 yıl öğretmenlik yaptığı bu ülkede hep dostluğu ve insanlığı aşıladıktan sonra bu kâbus ona ağır geliyor. “Benim ilk çığlıklarıma komşum koştu, Türk komşularım, gözyaşlarım onların üzerine aktı. Tanrı oğlumu bana bir kere bağışladı ama devlet aldı sonra. Faşizm artıyor, benim oğlum insan sevgisi biliyordu, düşmanlığı hiç tanımadı. Devlet Bahçeli de bizim ‘öteki’ olduğumuzu hatırlattı zaten, ‘şehitlik Müslümanlık’tır’ dedi. Ben oğlumu devlete emanet ettim, koruyamadı, başka nerede nasıl korusunlar? Çocuklar ifadelerini iyi ezberleyememişler, o yüzden başka şeyler çıktı. Karışık ve karanlık işler bunlar. Bir saniyede bizim hayatımız söndü ama o asker bir yıl bile ceza almadı. Belki de kahraman sayıldı. Ama unutmayın hepimiz anneyiz, hepimiz babayız, ağabeyiz, ablayız... Bu acı hepimizin, artık yeter...”