Dev Hapishane: Minimalizmin anavatanı, kapitalizm kirliliği yok

Kuzey Kore, genellikle sessiz ve sakin. İnsanlar çok konuşmuyor. Kuzey Kore insanları her zaman saygılı, terbiyeli, tertipli, düzenli, disiplinli ve ölçülü. 1970’leri yaşar gibi oluyorsunuz. Giyim tarzları bugün için demode ama temiz ve sade. Kadınlarda abartılı ne takı ne de makyaj var. Genellikle topuklu ayakkabı ile çok zarif bir sadelik içindeler. Erkekler özellikle öğrenciler kravatlı, sivil giyinen erkeklerin bir bölümü koyu renkli bir tür üniformayı andıran takım giyiyorlar.

Ceyhun İrgil - Yazı Dizisi

İnsanlar her zaman disiplinli, düzenli ve sade. Ancak yabancılarla iletişim kurmuyorlar.

DÜNYADAN HABERSİZSİNİZ

Az eşya, az ürün, olabildiğince sade bir yaşam adeta minimalizmin anavatanı. Hiçbir şey gereğinden fazla değil. Kapitalizmin ve globalizmin kirliliği, reklam panoları, pazarlama araçları, gürültü, trafik karmaşası, iletişim araçları bombardımanı, kredi kartı, banka, borsa, sokak satıcıları, işportacılar, dilenci, evsiz, işsiz yok. İdeolojik propaganda dışında hiçbir şeye “maruz” kalmıyorsunuz. Hele hele ülkeye dışarıdan gelenler için bir de cep telefonu ve internet olmaması hayata doğrudan dokunmak ve teknolojik dinlence arayanlar için vahada su bulmak gibi bir şey. Dış dünyada haber, bilgi ve iletişim saldırısına maruz kaldığınızı buradaki yokluk ve sessizlikte anlıyorsunuz. Haber almaya ve gündem ile yaşamaya alışan insanlar için Kuzey Kore dev bir hapishane gibi. Dünyadan habersizsiniz. Dünya yansa tek haber alma şansınız akşam otele döndüğünüzde turistler için açık olan TV’deki El Cezire kanalı. Ancak burada maruz kaldığınız haberlerin, reklamların ne kadar yorucu ve çoğunun gereksiz olduğunu da anlıyorsunuz.

ÖĞRETMEN VE BİLİM İNSANI

Eğitim gibi sağlık hizmetleri ücretsiz. Elektrik, su gibi temel ihtiyaçlar da ücretsiz. Elektrik birçok yerde sorunlu, ya voltaj düşük ya da sık sık kesiliyor. Ülke gece ya karanlık ya da çok loş. Kışın soğuk nedeniyle okullar yeterince ısıtılamadığı için 2 ay tatil oluyormuş.

Söylendiği kadarı ile maaşlar 20-30 dolar civarında. 30 yılda emekli olunuyor. Emekliler, öğretmenler ve bilim insanları ayrıcalıklı. En kaliteli ve büyük evler öncelikle bunlara veriliyormuş. Ülkede rehberlerin çokça söylediği sözlerden biri: “Önemli ve öncelikli olan öğretmenler ve bilim insanları, çünkü onlar geleceği kurtarıyor, diğer meslekler de önemli ama onlar günü kurtarıyorlar.”

YAMAN ÇELİŞKİ

Düşük maaşa karşın turistlere açık ve rehber eşliğinde gidilen bir AVM’deki fiyatlar hayatla bağdaşmıyor. 20-30 dolar gelirle kahvenin 3 dolara, ayakkabının 20 ila 100 dolar arası, buzdolabının 1000 dolara satıldığı bir ekonomik düzeni anlamakta zorluk çektim. (Kapitalizm düşmanı ülkede her yerde kendi paraları won yerine dolar, Avro ve yuan kabul etmeleri ilginç - Sadece bu AVM’de won kullanılıyor.)

Sokaktaki Kuzey Koreli'nin fotoğrafını uzaktan çekebiliyorsunuz ancak evlerine girip görüşmek mümkün değil. Zaten rehbersi sokakta da gezmek söz konusu değil.

ANDROİD GİBİLER

Yıllarca süren savaşlar, acılar, sömürgecilerin yaşattıklarından sonra, onca haksızlık ve çekilen sıkıntılara karşı ayakta kalmanın gururu, kendi kendine yetebilmenin onuru ile hâlâ yabancılara karşı tedirgin bir duruşları var. Bazen selam verdiğinizde gülümseseler de sohbet edecek kadar konuşabildiğimiz olmadı.

Yabancılara karşı android gibiler. Her yabancının onlara zarar verebileceği bir ürkeklik içinde insanlar. Bu kadar güzel, saygılı ve terbiyeli, tertipli insanlarla sohbet edememek, bir konuda görüşememek, tartışamamak üzücü ve bir eksiklik.

Zira sizinle en çok iletişimi olan resmi rehberler bile sorularınıza sınırlı, kısıtlı veya ideolojik yanıtlar veriyor. Gezi grubundaki insanlar doğal olarak otobüs içinde rehberlere ülke ve çok sık gördüğümüz (veya gözümüze sokulan) liderler hakkında sorular sordular. İnsanlar bunca gizem karşısında daha da meraklı oluyor. Bu buğulu hava merakı, ilgiyi daha da artırıyor.

DUYMADIM, BİLMİYORUM

İlginç olabilecek bir örnek vermek isterim: Gruptan biri “Liderin kaç çocuğu var” diye sordu. Rehber “Bilmiyorum” dedi. Bir başkası “Son lideriniz İsviçre’de okumuş, doğru mu?” dediğinde, rehber “Bilmiyorum, biz de gelen turistlerden duyuyoruz” dedi.

Ülkenin onurunu korumada, dış dünyada yanlış bir algı oluşturma endişesi ile ilgili toplumsal bir hassasiyet var. Bu nedenle inşaat resmi, kirli, paslı yer ve insanları, liderlerin fotoğraflarının yarım ve kötü açıdan görüntülenmesinden hiç hoşlanmıyorlar. Hatta böyle fotoğraf çekilmemesi için uyarıyorlar. Bu hassasiyeti başıma gelen bir örnek ile anlatayım.

SAMAN YAPRAKLI 'SORUN'

Turistlerin girebildiği bir alışveriş merkezinde çok sevdiğim sarı yapraklı defterlerden (Biz çocukken saman yapraklı defter denirdi) gördüm. Yıllar sonra tekrar öğrencilik yıllarımızdaki bu defterlerden iki tane aldım. Ancak para ödeme noktasında bir telaş oldu. Kasiyer bir başka yetkiliye gitti, bir şeyler sordu. Defterin yabancılara satılamayacağı söylendi. Rehberler devreye girdi. İkna edemediler. Rehberimizin açıklamasına göre; düşük kaliteli bu defterlerin yurtdışına çıkarılarak Kore mallarının ne kadar kötü olduğu algısı ile ülkenin kötülenmesi riskine karşı, yabancılara satmıyorlarmış.

Nehir kıyısında binlerce metrekare alana kurulu Güneş Sarayı

GÜLMEK, FOTOĞRAF ÇEKMEK, YÜKSEK SESLE KONUŞMAK KESİNLİKLE YASAK

TANRI LİDERİN TAPINAK MEZARI

Kuzey Kore turunun en önemli ve gergin ziyareti, hemen şehir dışında ormanın içinde, nehir kenarına büyük lider Kim İl Sung’un çalışma ofisi olarak yapılan dev sarayın gezilmesi. Gergin ve kutsiyeti zirveye ulaşan bir ziyaret, çünkü Kim İl Sung 1994’teki ölümünden sonra saray anıt - tapınak mezara dönüştürülmüş. Oğlu Kim Jong İl’in de 2012 yılındaki ölümünden sonra saray, iki efsanevi liderin mumyalanmış bedenlerinin sergilendiği anıtsal bir müzeye dönüştürülmüş.

Bu anıtsal mezar müze tapınağının ziyaret kuralları için rehberler defalarca ve ısrarla kuralları hatırlatıyorlar. Bu ziyarette saygı, sessizlik ana kural. Aşırı el kol hareketleri yapmak, elleri cebinize sokmak, kollarınız arkada veya göğsünüzde birleştirmek, yüksek sesle konuşmak, gülmek, liderlerin yarım veya uygunsuz açıdan fotoğrafını çekmek, mezar odalarında resim çekmenin kesinlikle ve kesinlikle yasak olduğu konusunda iyice ve temkinlice bilgilendirildik.

O kadar çok uyarılıyorsunuz ki, ister istemez sonunda geriliyorsunuz. (Bu aşamada ziyaretten vazgeçmeyi bile düşündüm ama oraya kadar gidip otobüste beklemek de bir saygısızlık olarak algılanabilirmiş, ayrıca siz otobüste yalnız kalınca bir rehber de otobüste kalmak zorunda kalacağı için ziyarete katılmaktan başka çare yok.)

Bir ülkenin değerlerine, ölçülerine, önemsediklerine, inançlarına saygı esastır. Onlar ev sahibi biz misafiriz. Misafirliğin ilk şartı ev sahibine saygı göstermektir Ziyaretçi, misafir konuk olduğu yeri değiştirmeye çalışmaz, izler, anlamaya, öğrenmeye çalışır. Ancak ev sahibi de nobran ve dayatmacı olmasa iyi olur. Yoksa ziyaretin keyfi kaçar.

Dükkan, ürün az. İnsanlar sade. Küresel dünyanın kirliliği yok denecek kadar az.

BİR TÜR İŞSİZLİK

Saray girişinde metal paradan çakmağa, cüzdandan saç tokasına kadar her şey toplanıp bir torba içinde emanete teslim ediliyor. Havaalanından daha sıkı bir kontrol. Ayakkabıların altını bile silen bir makineden geçtikten sonra, üstünüzde olabilecek toz vb. partiküllleri nispeten temizlemek için basınçlı hava üflenen bir tünelden geçiyorsunuz. Yürüyen yolda konuşmak, gülmek, parmakla bir şey göstermek hoş karşılanmıyor. Sadece liderlerin yol boyunca fotoğraflarına bakmak serbest. Her köşede, belli aralıklarla hiç kıpırdamadan duran üniform giyimli insanlar var. (Bu arada ülkede neredeyse her dönümü bekleyen, binalarda her köşede büyük bir ciddiyetle bekleyen, nöbet tutan sivil, asker, öğrenci veya gençler var. Ülkede bu bir iş. Aslında kanımca bir tür gizli işsizlik. Çünkü bu genç ve üretken çağlarında binlerce insan sadece duruyor - bekliyor - nöbet tutuyor. Devleti ve ideolojinin bu nöbetçilerinin sabrı, disiplini, saatlerce süren dirayeti etkileyici.)

Neyse sonunda mumyalanmış bedenlerin bir cam tabut içinde sergilendiği mezar odasına geldik. Saray içinde ikili, mezar odasında dörtlü sıra zorunlu. Dörtlü gruplar halinde mumyalanmış bedenin 3 tarafında geleneksel Uzakdoğu referansı ile eğilip selamlamanız zorunlu. (En çok zorlandığım yer bu oldu. Rehberlerimize kimsenin karşında belime kadar eğilemeyeceğimi söyledim. Bunu cami içinde baş örtmek gibi düşünün dediler. Haklı yanları var. Sonuçta görmeye gelen biziz, kurallar onların. Uymayacaksan / uyamayacaksan gelme. Bu nedenle sadece başa selamı vereceğimi söyledim. Pek hoşlanmadılar, ancak sorun da çıkmadı.)

YATI DA MÜZE

Anıtmezar - tapınağın üst katında dede Kim İl Sung’un mumyalanmış bedeni sanki uyuyor gibi canlı ve taze görünüyor. (Uzakdoğu’da bu işi iyi yapıyorlar. Çin’de Mao ve Vietnam’da da Ho Chi Minh’in mumyaları başarılı.) Aynı katta mezar odası dışındaki bölümlerde fotoğraflarla Kim İl Sung’un hayatı anlatılıyor. Kullandığı eşyalar, aldığı madalya, belge, doktora ve anı eşyaları sergileniyor. Tam bir alt katta aynı dizayn ve düzende oğul Kim Jong İl’in mumyası ve eşyaları gezilebiliyor. Oğul liderin kullandığı treni, arabasını ama en ilginci çok sevdiği koskoca yatını müzeye getirmişler.