Demokrasinin Temel Harcı: Laiklik
cumhuriyet.com.tr1923 sadece Kurtuluş Savaşı’nın zafer tarihi değildir; aynı zamanda büyük bir siyasal devrimin tarihidir. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ifadesi ve halk egemenliğine dayalı ulus devlet modeli sadece döneminin değil; önceki bin yıllık Ortadoğu tarihinin de en büyük aşamalarından birisidir.
Cumhuriyetle birlikte 1924’te halifeliğin kaldırılması, Tevhidi Tedrisat Kanunu ve devletin laik olduğunun 1928’de anayasaya hüküm olarak girmesi, devrimlerle çağdaş bir ulus yaratmanın ve devletin laikleşmesinin zirve noktasıdır. Unutulmamalıdır ki, 1923 tarihi, emperyalizme karşı kazanılan bir zafer olmasının yanı sıra, Osmanlı devletine, egemenliğin ulusa verilmesine karşı çıkan saltanatçılara ve bunları destekleyen tüm iç isyanlara karşı kazanılan bir iç savaşın da zafer tarihidir. Bu mücadelenin sonucunda yeni devlet, yeni toplum ve yeni birey yaratılmış, akıl ve bilimin öncülüğünde çağdaş uygarlık seviyesine erişilmesi hedeflenmiştir.
Devlet yönetiminde en önemli soru, dayanılan temel, meşruiyet; yani yönetenin yönetim yetkisini, hakkını nereden aldığıdır. Osmanlı devletinde padişah aynı zamanda halife olarak yetkisini yeryüzünden almaz; saltanatla hilafet iç içedir ve meşruiyetin kaynağı dini yani ilahidir. Bu yetki kullar tarafından sorgulanamaz ve paylaşılamaz. Oysa Atatürk ve 1923 Devrimi “Peygamberin vefatından sonra hiçbir insana ilahi bir yetki tanınmadığı ve devlet yönetimi için meşruiyetin dini bir kaynağı olamayacağından” hareketle bu yetkiyi halkın kendisine vermiştir. Türk laikliğinin temel noktası da budur. Devlet yönetiminde meşruiyetin sahibi halktır. Başka bir deyişle egemenlik din adına kullanılmaktan çıkarılmış, dinden soyutlanmış, tek bir kişiden alınarak tüm bir halka verilmiştir.
Bu noktadan hareketle, laiklik sıkça kullanıldığı gibi sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması değil, aynı zamanda ve daha önemli olarak, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ifadesiyle açıklanan halk egemenliğinin yani cumhuriyetin meşruiyetinin kaynağı ve bu yetkinin kullanılmasını içeren hakkın kendisidir. Bu hüküm zamanda ulus devlet modelinin de parolasıdır. Bu nedenle laiklik Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki harçtır; devletin temelidir.
Demokrasi, cumhuriyet rejiminde halkın kendisine ait egemenlik hakkını kullanma, meşruiyeti hayata geçirme ve devlet idaresi için vekâleti vermesinin metodudur. Halk kendi kendisini hangi yöntemle, kimler aracılığıyla ve nasıl yönetecektir; kurallar nedir? İşte bu demokrasidir. Anayasa halka ait bu egemenlik hakkının sistem olarak yasama, yürütme ve yargı tarafından yerine getirildiğini yazmaktadır. Seçme seçilme hakkı, eşit oy ve vekaletin seçimler yoluyla geçici / süreli olarak verilmesi, çoğulcu ve demokratik parlamenter sistem halka ait egemenliğin günlük hayata dair pratiğidir.
Bu nedenle laiklik, cumhuriyetin temeli olduğu kadar, demokrasinin de temelidir. Laikliği zayıflatan her türlü uygulama cumhuriyet kadar demokrasiyi de erozyona uğratacaktır. 1923’te başlayan devrimler ümmetten millet, kuldan birey, dogmadan özgür düşünceye geçişi sağlarken hem rejimin hem demokrasinin temellerini atmıştır.
*Alper Taşdelen Dış Politika Uzmanı