Demirtaş'tan 'PKK asayiş' açıklaması
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Erbil'de düzenlenen Kürt Konferansı dönüşünde Diyarbakır'da gazetecilere yaptığı açıklamada; "Son gelişmeleri dengeleri değiştirecek bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Kürtlerin hangi ülkede hangi statüyle yaşamak istedikleri bu kongre sayesinde dünyaya ilan edilmiş olacak"dedi.
cumhuriyet.com.trBDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye, Kürt Ulusal Konferansı'nda, Kürtlerin bulundukları devletlerde nasıl yaşamak istediklerini kararlaştırarak bunu dünya'ya duyuracaklarını belirterek, "Dört parçadaki Kürtlerin bu siyasi birlikteliği bu ülkelerdeki Kürt sorununun çözümünü kolaylaştırır" dedi. Kuzey Irak'ta Kürt Ulusal Konferansı'nın ön hazırlık toplantısına katılan BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır'da gazetecilerle bir araya gelerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Erbil'de yapılacak Kürt Ulusal Konferası hazırlık komitesi toplantısının son derece başarılı geçtiğini belirten Demirtaş, "Komite yarın ilk toplantısını yapacak. Bir ay içindede bir aksilik olmazsa kongre yapılacak" dedi.
"Kürtler tarihlerinde ilk kez siyasi birlik oluşturuyor"
Kürtlerin tarihlerinde hiç bir zaman siyasi bir birlik kuramadıklarını kaydeden Demirtaş, "Bazı imparatorlukların bünyesinde özerk, otonom yaşamışlar. Şu anda Ortadoğu'da 40 milyonluk nüfusa sahip Kürt toplumu siyasi bir birlik etrafında bir araya gelememişler. Bu Kürtler açısından da, Kürtlerin ilişkide olduğu devletlere de büyük acılar yaşatmış. Kürtlerin bu siyasi birliğini sağlaması hem 4 parçada, hemde 4 ülkede Kürt sorunun çözümünü kolaylaştırır, hem Kürtler arası olası çatışmaları ortadan kaldırır, hemde bölge devletlerinde demokratikleşmenin önünü açar ve Ortadoğu'da kalıcı barışın gerçekleşmesi açısından önemli rol oynayabilir" dedi.
"Kürtlerin hangi sıfat ve statüde yaşayacağı ilan edilecek"
Kürt Ulusal Konferasının "Rojava-Batı" diye tarif ettikleri Suriye Kürdistanı'na da olumlu etkisinin olacağını kaydeden Demirtaş şunları söyledi:
"Diğer parçalara da etkisi olur. Bir defa Kürtlerin hangi ülkede hangi sıfatla nasıl yaşamak istediği bu kongre aracılığıyla bir kez daha bütün dünyaya ilan edilecek. Özellikle Rojava Kürdistanı'nda Suriye'deki tıkanıklığın aşılması ve çözüm bulunması için kongrede kararlar çıkabilir. Suriye şimdi bir bataklık içinde. Bu bataklıktan çıkışın formüllerini bütün dünya arıyor. Kalıcı bir formül bulamıyor. Kürtler orda kilit durumda. Suriye'deki tıkanıklığı aşacak güçte Kürtlerin ordaki pozisyonudur. Orada çatışan bütün taraflar şiddeti durdurarak diyologla çözüm bulmak için Kürtler bir baskı kurabilir. Çünkü Kürtler bu çatışmada, savaşta sadece kendini savunuyor, kimseye saldırmıyor. O nedenle Kürtlerin pozisyonu tarafları diyaloğa çekme açısından çok daha uygun bir pozisyondur. Kürtler bu açından en avantajlı gruptur. Bu ulusal kongre Suriye'deki bu süreci tetikleyebilir. Ulusal Kongre barışa, çözüme doğru katalizör görevini üstlenebilir."
"Türkiye yangına benzin dökmemeli"
El Kaide'ye bağlı El Nusra ve benzeri grupların Kürtlere yönelik saldırısıyla ilgili bir grup partili milletvekilinin Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nu ziyaret ettiğini belirten Demirtaş, şöyle dedi:
"Arkadaşlarımız partimizin görüşünü Sayın Davutoğlu ile paylaştı. Suriye'de çözüm arayalım derken, oradaki yangına benzin dökecek bir tutum içinde asla olmamalıdır. Oradaki herhangi bir grubu desteklemek Türkiye açısından son derece yanlış olur. Türkiye'nin şöyle bir lüksü yoktur. Sadece Kürtleri veya Arapları veya Türkmenleri destekleyelim ayrımı içinde olamaz. Türkiye tamamının haklarını savunmak zorundadır. Şu andaki pratik politaka böyle mi, hayır? Türkiye orada Kürtlerin haklarını ve Kürtlerin gelecekteki özgürlüklerini hiç bir zaman savunmadı. Bırakın savunmayı Kürtlere karşı hangi grupları kullanabilirim diye bir arayış içinde de olundu. Zaman zaman ÖSO'ya bağlı çeteler desteklendi, şimdi El Nusra'yla bağlı grupların Türkiye sınırını rahatlıkla kullanması, lojistik sağlanması Ceylanpınar'daki hastanelerde tedavi edilmesi gibi destekler sundu Türkiye. Sayın Davutoğlu tabi bunların doğru olmadığını ve destek olmadıklarını ifade ediyor. Ancak dikkatli olmak gerekiyor. Türkiye orda El Nusra ve benzeri grupları destekleyip oraya yerleşmesinin önünü açarsa bu Türkiye açısından önümüzdeki dönemde cok ciddi riskler doğurur."
"Türkiye, Kürtleri, Alevileri gözden çıkarması nüfusunun yarısını etkiler"
Demirtaş, Türkiye'nin Suriye'de yaşayan halkları komşusu olarak kabul edeceğine dışardan o bölgelere doldurulan paramiliter güçlerle komşuluğu tercih etmesinin büyük bir yanlış olacağını belirterek, "Şu anda orda yaşayan halklar Türkiye'nin sınır komşusudur. Onları komşu olarak kabul etmek yerine dışardan paramiliter güçlerle orayı doldurup komşumuz bunlar olacak derlerse bu defac to durumu hiç kimse kabul etmez. Rojava'daki (Suriye Kürt Bölgesi) Kürtler uzaydan gelmediler. Türkiye'nin oradaki Kürtlere ilişkin yaklaşımı bütün Kürtlerin hassasiyetidir. Türkiye unutmamalıdır, Suriye'de Alevi vardır Türkiye'de de vardır. Suriye'de Kürt vardır, Türkiye'de de vardır. Suriye'deki Aleviler, Kürtler asla yanlız değildir. Türkiye onları gözden çıkarmak istiyorsa kendi nüfusunun da yarısını gözden çıkarmış anlamına gelir. Dolayısıyla dikkatli olması lazım" dedi.
"Kürtler Suriye'de geçici yönetim kuruyor"
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Suriye'de bağımsız Kürt devleti ilan edileceğinden dolayı duydukları kaygıyı dile getiren açıklamasına da değinen Demirtaş, şunları söyledi:
"Söylentiler üzerine açıklama yapmak doğru değil. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın, Kürtlerin oradaki temsilcilerine, iradelerine ve açıklamalarına bakması lazım. Oradakiler şunu diyor. Bizim devlet kurmak gibi, ayrı bir hükümet kurmak gibi bir niyetimiz yok. Türkiye'ye saldırma veya düşmanlık gibi bir niyetimiz de yok. Biz kardeşçe barış içinde yaşamak istiyoruz. Fakat orada Suriye devleti yok. Orada kaos içindemi yaşayacaklar? Geçici bir yönetim oluşturmaya çalışıyorlar. Orada yaptıkları budur. Suriye olağan duruma geçene kadar, gecici yeni bir anayasa ve seçimler yapılana kadar geçici bir yönetim oluşturmak istiyorlar. Bu yadırganacak bir şey değil. ABD'nin oradaki gelişmelere ilişkin kaygı açıklaması var, ancak Rusya dışişlerinin de oradaki Kürtlere saldırılması konusunda kaygı açıklaması var. Rusya bir hassasiyet ortaya koymuş ve doğru bir tutumdur. Çünkü El Kaide'ye bağlı gruplar sivil Kürt köylerini basıp Kürtleri canlı kalkan olarak kullanıyor. Söylentileri bir tarafa bırakıp gerçeklere bakmak lazım. Türkiye orada bir dost kardeş oluşumun ortaya çıktığını görebilmeli. Orada Türkiye açısından bir tehdit yok, işbirliği diyalog geliştirilebilecek bir oluşum gelişiyor orada. Şu anda Türkiye'de yürüyen çözüm süreci Suriye'deki Kürtlerin durumundan asla bağımsız değil. Birebir içiçe geçmiştir. Türkiye'deki çözüm süreci ne kadar ilerlese Suriye'deki çözümde o kadar kolay olur, Suriye'deki çözüm ne kadar Türkiye'deki çözümde o kadar önü açılır. Birbiri ile doğrudan bağlantılıdır. Hükümet sözcüleri yetkilileri de konuşurken bu konuyu unutmadan konuşmalıdır. Bu Türkiye için bir avantajdır. Türkiye şu anda bir çözüm süreciyle bir çok sorunu çözme şansını yakalamıştır. "
"Türkiye kürtleri bahane edip Suriye'ye harekat düzenleyemez"
Türkiye'nin zaman zaman angajman kurallarını hatırlattığını kaydeden Demirtaş, "Ama Türkiye'nin Rojava'daki Kürtleri gerekçe göstererek bir askeri harekat düzenlemesini çok zayıf görüyorum. Umarım kimsenin aklından geçmez. Biz siyasetçilerin görevi olası bir askeri müdahale sonrası ne yapacağızımız değildir, askeri müdahaleyi önleyecek şeyleri önceden gerçekleştirmektir. Çözüm süreci Türkiye'de ilerledikçe Türkiye rahatlayacaktır. Türkiye toplumu şunu iyi bilmeli. Oradaki Kürtler düşman değildir. Türkiye'nin içinde 15-20 milyon Kürt var, orada da 3 milyon Kürt var. Siz kendi içinizdeki Kürtlere kardeşim deyip ordakilere Kürtlere düşman muamelesi yapamazsınız. Burada kardeşlik hukuku varsa ordakilere de olacaktır. Ancak provokasyonlara dikkat etmek lazım. Onlar dostluk diyalog elini uzatıyorlar. Oradan gelecek saldırıları Türkiyenin provokasyon olarak değerlendirmesi lazım. Bütün Kürtlerin kalbi Rojava'da atıyor. Suriye Kürtleri yanlız değildir. Hepimiz oradaki halkların özgürlüklerinde yanlarında olacağız" dedi.
"Öcalan'la görüşerek kaygılarımızı gidermeyiz"
Demirtaş, çözüm sürecindeki kaygılarının giderilmesinin hükümetin tutumuna bağlı olduğunu söyleyerek şöyle dedi:
"Biz İmralı'ya giderek Sayın Öcalan'la görüşerek hükümetle ilgili kaygılarımızı gideremeyiz. Bizim sayın Öcalan'la ilgili kaygılarımız yok. O net, kararlı, bütün zor koşullara rağmen kendi üzerine düşen sorumlulukları ciddiyetle yerine getiriyor. Ancak hükümet cephesinden somut bir adım gelişmiş değil. Hükümet halen yapacağız edeceğiz diyor, yaptım yapıyorum dediği bir şey yok. Bu bizde kaygı uyandırıyor. Birde pratiklere bakıyoruz. Sayın Başbakan halen karakolları yapacağız diyor. Bunu demek ben kalıcı barışa inanmıyorum demektir. Çünkü kalıcı barışa inanan bir Başbakanın 130 karakola para yatırmaması lazım. Halkın parasını gereksiz karakollara yatırmaması lazım. Demek ki, Başbakan'ın kafasında belki şu var şu çözüm olmayabilir yeniden çatışmalar başlayabilir, biz karakollarımızı yeniden yapalım. Siz barışa baştan inanmazsanız bu konudaki adımları da zayıf atarsınız. Sayın Öcalan, Eylül ayının başında bir projenin ortaya çıkması lazım. Hükümet 1 Eylül'e kadar somut olarak ne yapacağını bir paket proje halinde ortaya koymalı bunu ortaya koyarsa ve 15 Ekim'e kadar da parlametonun desteğiyle gerçekleştirirse üçüncü normalleşme aşamasına geçebiliriz diyor. Ancak bütün bunlar hükümetin atacağı adımlara bağlı. Kendisi bu süreçten vazgeçmiş değil, umutsuz karamsar değil ücüncü aşama olmayacak demiyor. Ancak hükümetin ne yapacağını açıklamasıl lazım. En geç 1 Eylül'e kadar hükümet çalışmalarını tamamlamalıdır. Bu sadece Kürtler açısındanda değil. Türkiyenin yüzde 95'i hükümetin demokratik adımlarını bekliyor. Ne olacağını açıklamadan bunlarıda hayata geçirmeden ikinci aşama bitermi bitmez. İkinci aşama bitmezse üçüncü aşamaya da geçilemez."
Hükümetin PKK'lıların Türkiye dışına çıkın çıkmadığını tartışmasını bitirmesi gerektiğini söyleyen Demirtaş, "Türkiye'nin önünde şu anda PKK'lılar nasıl dışarı çıkacak değil, PKK'lılar nasıl dönecek, dağdan nasıl inecek, Avrupa'dan nasıl dönecek. Bu soruların cevabı verilmelidir. PKK'lılar çıktımı çıkmadımı tartışması son derece abes bir şeydir. PKK'lıları niye dışarı çıkarıyor, sayın Öcalan tekrar silahsız geri dönebilsinler diye. Şimdi Türkiye temel soruya cevap vermeden süreci nasıl ilerletecek. Bu insanlar nasıl geri dönecek hangi yasayla nasıl bir hukukla hukukla geri gelecek. Sayın Öcalan şunu diyor. PKK gerillaları kanun çıkmadan silahlı bir şekilde şu anda silahlı bir şekilde sınırları terk ettiler ancak geri dönüşleri bir kanunla silahsız olabilir. Bunun dışında da imkan yok. Bu nedenle hükümetin artık bunları nasıl yapacağını tartışması lazım. Çıktı mı, çıkmadı mı tartışması son derece anlamsızdır. PKK'dan birinci aşama bitmiş, PKK'nın geri çekilmesinden elde edilmek sistenen sonuç elde edilmiştir. Çatışma durmuş, ölümler sıfır noktadadır. Dolasıyla ikinci aşama başlamış demektir. Hükümet yapacaklarını ortaklaştırması lazım. 15 Ekim'e kadar bu yasaları parlamentoya sunup çıkarması gerekiyor. Bu tarihler bir tehdit tarihinden çok sürecin hızlı ilerlemesi için oluşturulmuş bir takvimlendirmedir" dedi.
"Cizre'de kitsel karşılama yok"
Şırnak'ta yapılan havaalanına Şerafettin Elçi'nin adının verilmesiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Demirtaş, bir Kürt siyasetçisinin isminin verilmesinin önemli olduğunu söyledi. Demirtaş, "Hükümetin böylesi bir jestine karşı tabiiki bizde genel merkez olarak arkadaşlarımıza gerekli talimatları verdik. Ancak öyle büyük bir kitlesel hazırlık yok. Arkadaşlarımıza gerekli özenin gösterilmesi, oradaki temsiclilerimizin sayın Şerafettin Elçi'nin ailesini yanlız bırakmayarak gerekli desteği vermesini istedik." dedi.
"Suriye Kürtleri ile Türkiye arasında aracılık yapıyoruz"
Suriye Kürtleri ile Türkiye arasında aracılıkta yaptıklarını kaydeden Demirtaş, "Aracılık yapıyoruz. Davutoğlu ile görüştük. Erbil'de Salih Müslüm ile görüştük. Oradaki çatışmaların durmasını için çalışıyoruz. Ancak asıl görev Türkiye'ye düşüyor. Türkiye'nin arabulucalara gerek kalmadan cesur davranması lazım. Türkiye orda sınırda El Kaide'yimi komşu olarak görmek istiyor, yoksa bu toprakların binlerce yıllık halklarıylamı komşuluk yapmak istiyor" dedi.
"Basın buluşması Öcalan'ın en tebi hakkı"
Demirtaş, Öcalan'ın basın toplantısı değil, basın buluşması talebinde bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Basın toplanısı istemiyor. Öyle bir talebi yok. Bir basın buluşması talebi var. Gazeteciler başvurur, herhangi bir tutuklu ve hükümlü ile görüşebiliyorlar. Hükümetin bu basit talepleri karşılamak yerine ayak diretmesi anlaşılır gibi değil. Tek bir sözü ile Türkiye'deki 30 yıllık savaşı durduran biri basın ile, sivil toplum örgütleriyle görüşemeyecek mi? Sayın Öcalan bir mahkum değil, bir tek cümlesi ile Ortadoğu'yu değiştirebilecek bir şahıstır. Peki o insan nasıl süreci yönetecek? Hükümetin bu basit adımları tartıştırmaması lazım. Bunu önümüzdeki günlerde gerçekleşmesini umut ediyoruz. Arkadaşlarımızı görevlendirdik sayın Adalet Bakanı'yla bir araya gelecekler ve bu konuyu görüşecekler. Bunlar gerçekleşmezse, süreç nasıl ilerleyecek, bunu anlamakta zorlanıyoruz. O zaman hükümet çıkıp bunu açıklamalıdır. Biz kanun dışı, hukuk dışı bir şey yapılsın demiyoruz. Meşru, kanundan kaynaklı hakkını Sayın Öcalan kullanmak istiyor. Ama hükümetin de buna kapalı olmadığını biliyoruz. Sayın Öcalan'ın istediği basınla görüşmektir, basın toplantısı yoktur. Sağlık durumu çok ağır değil ama orada iyi olmanın da imkanı yok. 65 yaşında bir insan çok yoğun çalışma yürütüyor, yazı yazıyor, kafa yoruyor. Ciddi bir sağlık sorunu yoktu ama sağlıklı dinç bir durumu da yoktu. Hepimiz insanız, Allah'ın verdiği can Allah ne zaman tamam derse o gün o can çıkar. İnsanlar eceliyle de ölebilir, öldürülebilir de. İmralı Adası'nda hiçbir sağlık güvenliği tedbiri alınmadan, böyle kendi haline bırakırsa, devlet kendi eliyle bu işi riske etmiş olur. Alah korusun orada yaşanacak en küçük bir olumsuzluğun nasıl bir faciaya yol açacağını hükümetin bilmesi gerekiyor. Sayın Öcalan ne ölümden korkuyor, ne sağlıktan, korkusu bu sürecin başına gelecek felaketten korkuyor. Asla bunu kendisi için istemiyor. Hükümet de bu çerçevede bu ciddiyetle meseleye yaklaşmalıdır. Kendisinin rehine pozisyonuna son verilmelidir. Kendisi şuanda rehine olarak orada tutuluyor. Sayın Öcalan'ın oradaki statüsüne dair hükümetin artık cesur kararlar vermesi gerekiyor. Sayın Öcalan bir doktor ekibinin gelip kendisini muayene ettiğini söylüyor. Kendisi zaten yaşlı. Üst solunum yolları, gözeriyle ilgili problemler, bir çok hastalığı olduğunu biliyoruz."
"Yanlış anlaşılmalara izin vermemeli"
Son günlerde Cizre ve Diyarbakır'da ortaya çıkan ve yol kesip kimlik kontrolü yapan KCK-Asayiş denilen gruplara da değinen Demirtaş, "KCK bir çözüm olması halinde Kürtlerinde yasal güvenlik birimleri olabilir derken bunlardan kastetmiyor. Belediyedekilerin zabıta birimleri gibi. KCK'nın yaptığı açıklama budur. Şimdi bu durumlarla ilgili kendileri de açıklama yaptılar. Bazı tutumları çocukça bulduklarını kendileri de söylediler. Dikkatli olunması lazım. Yanlış anlaşılmalara mahal verilecek davranışlardan uzak durmaları lazım. Gençliğin uyuşturcu, fuhuş, yankesiciliğe karşı duruşu sergilemeli ama yanlış anlaşılmalara müsait davranışlardan uzak durulmalıdır" dedi.
"Kürt gençlerini dağa çıkartan hükümettir"
Son aylarda PKK'ya katılan gençlerin sayısıyla ilgili bir soruyu da değerlendiren Demirtaş şunları söyledi:
"Kürt gençleri eğer halen gözünü dağa dikmiş ve dağa gidiyorsa, demekki hükümet gençlere gelin siyasete girin güvenini verememiş. Bunları dağa çıkartan hükümetin kendisidir. Devlet bu politikalarına son derece dikkat etmelidir. Eğer hiçbir gösteriye izin vermezseniz, halkı tehdid ederseniz, izin vermezseniz belediye başkanlarını, parlamentoları, parti il başkanlarını hiçe sayarsanız, gençler siyasete güvenmez, gözlerini dağa dikerler. Valilerin işi çetereleri tutmak değil, mevcut durumu merkeze rapor etmeleri gerekiyor. Gençlerin tamamıyla dağa gidiyorsa, hepsi savaşmak için gitmiyordur herhalde. Hükümet gerçekten altı ay içerisinde bu barış sürecini çözeceğine inanıyorsa, korkmaması lazım. Çünkü altı ay sonra dağdan inecekler. Hükümetin gençleri siyasetten uzaklaştıracak bir tavrı var."