Demir bidonlar ve saraylar...
OLCAY BÜYÜKTAŞ /İngiltere
cumhuriyet.com.trYalnız Noel’de değil, normal zamanlarda da ışıl ışıl olan Londra ve civarında kutlama yapılan, yapılması muhtemel olan her yer olası bir terör saldırısına karşı siyah sevimsiz demir bidonlarla çevrilmiş durumda. Belki bir pek çoğunuz için bilinmeyen bir durum değildir bu. Hatta böyle oturup yazmaya değecek bir durum da değildir. Ama ilk gördüğümde çağrıştırdığı görüntüler ve yarattığı duyguyu sık sık hatırladığımdan paylaşmak istedim bu siyah, demir bidonları. İş gezisi için gittiğimiz Londra’da, ertesi gün uçak vaktine kadar kalan yarım günlük bir zamanı değerlendirmek amacıyla rehberimiz Emin Bey’in önerisiyle sabah erkenden kalkıp yollara düştük, istikamet Windsor kasabası ve sarayı...
Gerçek İngiltere...
Londra’dan çıkar çıkmaz göz alabildiğine uzanan yeşil ve ormanlık alan, ardından küçük köy evlerinin görülmeye başladığı yerleşim yerleri.. Emin Bey’in “İşte gerçek İngiltere” dediği yerler... Londra, ona göre yerli İngilizlerin artık daha az bulunduğu ve yaşadığı bir metropol. Yol üstünde gördüğüm ise gerçekten tarla eken, hayvan besleyen sıradan İngiliz köylüsü. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra vardığımız Windsor, serin ve parlak bir güneşle karşıladı bizi. Zaten hep söylüyorum. İngiltere’nin yağmurlu ve kasvetli olduğu ya bir mit ya da ben çok şanslıyım. Zira azımsanmayacak Londra seyahatlerinin çok azında yağmur hatırlıyorum...
Çok amaçlı saray
Arabadan inip kasaba merkezine yürüyen gazeteci gruba anlatıyor Emin Bey, buradaki sarayın önemini, gölcükte yüzen kuğuların, kraliçenin olduğu için ne kadar değerli ve koruma altında bulunduğunu... Güzel bir yürüyüş parkuruyla vardığımız Windsor Sarayı’nın duvarları uzaktan kendini fark ettiriyor. Denilenlere göre, tarihin en uzun süreli ikamet halinde olan sarayı burası. Kraliçe II. Elizabeth yılın birçok hafta sonunu burada geçiriyor. Saray hem devlet kabullerinde hem de özel amaçlar için kullanılıyor. Temelleri I. William zamanına ait. İngiltere’nin birçok kral ve kraliçesinin sarayın gelişiminde doğrudan etkisi olmuş. Saray beli dönemlerde ihtiyaca göre garnizon, kale, ikametgâh, resmi saray hatta hapishane olarak varmış. İngiliz monarşisi ve sarayın tarihçesi birbirine bağlı doğal olarak. Ülke barış içindeyken saraya büyük ve görkemli odalar eklenmiş, savaş zamanlarında da sağlamlaştırılarak bugün kadar gelmiş.
Bir masada 160 konuk
1992 yılında kalede çıkan yangın, yaklaşık 100 odaya zarar vermiş. Rembrandt, Rubens, Canaletto ve Gainsborough gibi sanatçıların eserleri içerde... Kalede yer alan Kraliçe Mary’nin oyuncak bebek evi, dünya üzerindeki en ünlü oyuncak bebek evi olma özelliğini koruyor. Sir Edwin Lutyens tarafından 1923’te tasarlanıp Kraliçe Mary’e hediye edilen ev bu. St. George salonunda bulunan yemek masasında 160 konuk ağırlanabiliyormuş. İşte bu saray ve çevresi en çok ziyaret edilen yerlerden biri. Tabii pek çok resmi ve gayri resmi törenin de yapıldığı bir bölge. Sarayın girişlerinde bekleme kuyrukları var. İşte bu noktalarda dikkat çekiyor siyah büyük demir bidonlar... Bölgenin belli merkezlerinde yine aynı kara tablo... Ne olduğu sorusunu üzüntüyle yanıtlıyor Emin Bey: Başta IŞİD olmak üzere terör belası bunlar... Kamyonla insanların üzerine saldırmasınlar diye konulmuş, araç geçişlerini önlemek üzere... Londra’ya döndüğümüzde de aslında bu bidonların ne kadar yaygın olduğunu fark ediyorum içime çöken bir hüzünle...
Türklerin de gözdesi Bu arada Kraliçe’nin yaz aylarını geçirdiği Windsor Sarayı’nın yakınlarında çok köklü bir de kolej var: Eton Koleji. İngiliz aristokratlarının tercihi olan okula belli bir zenginliğin yetmediğini, aynı zamanda ailenin tanınır, saygı duyulur olması gerektiğini de öğreniyoruz. Yani parayı bastırıp gönderemiyorsunuz çocukları. Yazılı olmayan kuralları var okulun. Şaşırtıcı olan ise bu yatılı ve hayli pahalı olan okulun öğrencileri arasında Türklerin de azımsanmayacak kadar çok olması... E tabii Londra son dönemlerde ikametgâh için tercih edilen yerlerin başında gelince, okula da ilgi artmış olmalı. olcay@cumhuriyet.com.tr