Darbe yalanı ile aldattılar! -2-
Ergenekon davasında savunmalarını tamamlayan sanıklar 'Darbe yalanı ile aldattılar!' açıklamasında bulundular. İddiaların çöktüğü belirtilerek "Silivri gerçeği"ni kamuoyunun bilgisine sundular.
cumhuriyet.com.trErgenekon davasının soruşturma ve kovuşturma aşamasında gerçekleşen usule aykırılıklar
1) CMK 149/3, 154, TMY’nın 10/e mad. uyarınca sanık ile müdafi arasında belge alışverişi ve hukuki yardımlaşma hakkının kısıtlanamayacağına ilişkin hükümlere rağmen mahkemenin sanık ve müdafi arasında belge alışverişini yasaklaması savunma hakkının kökten yok sayılması anlamına gelmektedir.
2) Yargılama aşamasında sanık ve müdafilerine usul konusu dahil hiçbir şekilde söz verilmeyerek, yazılı dilekçe verilmesi istenerek yargılamanın şifahilik özelliği ortadan kaldırılmıştır.
3) Yargılamanın ilk aşamasında her gün, daha sonra her hafta, bilahare iki haftada bire indirilen talep hakkı tamamen ortadan kaldırılmış, 2012 yılının Haziran ayından itibaren sanık ve müdafilerin hiçbir talebi alınmamaktadır.
4) Yargılamanın başında mahkeme heyeti tarafından ara karar oluşturularak her sanığın dinlenen tanıklara ya da ifadesi alınan sanığa soru sorma hakkı tanınmış iken 2012 yılının Haziran ayından itibaren tanık ve sanıklara sadece ismi geçmek ve tanınmış olmak kriteri ile soru sorma hakkı sınırlandırılmış, bu iki kriterde tamamen keyfi bir şekilde son derece kısıtlı bir çerçevede uygulanmıştır.
5) Tanık ve sanıklara soru sorulurken soruların birçoğuna müdahale edilerek çeşitli gerekçelerle sorulması engellenmiştir.
6) Sanıkların kendileri bakımından hayati derecede önemli tanıklara sualler sorarken “tekrar sordun, ayrıntıya girdin, yorum sorusu, tanığı sıkıştırdın” gerekçeleri ile mikrofon kapatılarak sual sorma hakkı elinden alınmıştır.
7) Savcılara ve hâkimlere sınırsız ölçüde soru sorma hakkı verilirken, sanıklara kısıtlama getirilmekte kısıtlı sürede ve az sayıda soru sorulması istenmiş aksi halde mikrofon kapatılmıştır.
8) Savcılar ve sanık müdafileri arasında hiçbir konuda eşit bir uygulamaya gidilmemiş, savcılar yargılamayı istedikleri gibi yönlendirirken, müdafilere mahkeme tarafından her konuda kısıtlamalar getirilmiştir. Silahların eşitliği prensibi bu yargılamada tamamen rafa kaldırılmıştır.
9) Sorulara itiraz eden sanık ve müdafilere çoğu zaman söz hakkı verilmemiş, verildiğinde de itirazların tümü istisnasız reddedilmiştir.
10) Sanıkların savunma hakkı kapsamındaki itirazları ve beyanlarına karşı 16 celse ya da esas hakkındaki savunmaya kadar duruşmalardan men cezası verilerek, savunma hakkı kullanılamaz hale getirilmiştir.
11) Sanık müdafilerin sudan gerekçelerle mikrofonları kapatılmakta, konuşma ve itirazları kesilmekte bununla da yetinilmeyerek dışarı çıkarılmakta, haklarında suç ihbarlarında bulunulmakta, bazen jandarma zoru ile duruşmadan atılmaktadır.
12) Duruşma salonunun her noktasına mikrofonlar sarkıtılarak duruşma dışında sanıkların kendi aralarında, müdafileri ve duruşmaya gelen yakınları ile yaptıkları özel görüşmeleri dinlenmekte ve yapılan bu dinlemeler yargı sürecinde kullanılmaktadır.
13) Mahkeme başkanının duruşmada verdiği tüm kararlara kesinlikle sanık ve müdafilerince itiraz edilemeyeceği, tartışılamayacağı belirtilerek savunma yok farz edilmiştir.
14) Tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda hukuki ve fiili nedenler gösterilmemiş, 6352 Sayılı Yasadan sonra bir sanık için gerekçeden yoksun şekilde tutukluluğun devamına ilişkin verilen karar tüm sanıklar için noktası, virgülüne ve imla yanlışlarına kadar kes, kopyala, yapıştır yöntemi ile aynen tekrarlanmıştır.
15) Kovuşturmanın her aşamasında sanık ve müdafiinin salıverilme talebinde bulunması mutlak bir hak iken, bu konuda şifahi talepte bulunma hakkı tamamen yasaklanmıştır.
16) Tutukluluğun devamına ilişkin 30 günlük sürelerde verilen kararlarda sanık ve müdafilerine, mütalaaya karşı beyanda bulunma hakları hiçbir şekilde kullandırılmamıştır.
17) Tutukluluğun devamına ilişkin kararlara karşı yapılan itirazlar diğer mahkemeler tarafından usulen karara bağlanıp, bir satırla reddedilerek itiraz yolu işlemez hale getirilmiştir.
argılama sürecinde itirazı inceleyen mahkemenin farklı bir tek kararına rastlanmamıştır.
18) Tutuklamanın alternatifi olan adli kontrol yöntemleri uygulanarak bir sanığın dahi bugüne kadar tahliye edilmemesi, mahkemece adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasını alternatif olmaktan çıkarmış, bu hükümler yasada yok kabul edilmiş, 6352 Sayılı Yasaya rağmen mahkemenin bu konudaki hukuk ve yasa dışı direnci devam etmiştir.
19) Haftanın dört günü bazen beş günü sabahtan gece yarılarına kadar süren daimi yargılamalar işkence haline dönüşmüştür. Bir kısım sanıklar için yargılandıkları celse sayısı 400’ü geçmiştir. 400 gün süren yargılama, diğer mahkemeler için 75 yıla tekabül eden bir zamana denk düşmektedir. Yargılama süreci makul süreyi aşmıştır. Sanıkların 6 yılı bulan yargılama sürecinde sürekli suç şüphesi altında kalmaları basında ve kamuoyunda önemli ölçüde itibar kaybına uğramalarına yol açmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde 400 celse devam eden bir yargılama süreci yaşanmamıştır. Yargılama aşaması bizatihi fiziki ve manevi işkenceye dönüşmüştür.
20) Sürekli yargılama süreci sanıkların en basit insani ihtiyaçlarının karşılanmasını, müdafileri ve aileleri ile görüşmelerini engellemiş, savunmalarını dahi hazırlayamaz ve çalışamaz hale getirmiştir.
21) Haftanın dört günü devam eden yargılama süreci sanıkların müdafisiz kalmasına yol açmış, hiçbir müdafiinin İstanbul’un 60 km dışında tarla ortasında duruşma salonuna haftanın dört günü sabahtan akşama iştirak etmesi imkansız hale getirilmiştir. Oluşturulan yargılama süreci, kendiliğinden müdafisiz yargılama sonucunu doğurmuştur. Hiçbir avukatın haftanın dört gününü, sabahtan akşama bir davaya tahsis etmesi mümkün değildir. Bu dört güne, cezaevi görüşlerini de dahil ettiğinizde bu davada sanık ile müdafiinin yaşamını geceleri dahil tüm zamanını birlikte geçirme zorunluluğunu doğurmuştur.
22) Hiçbir sanığın, bir avukatın bu ölçüde zamanını kendi davasına tahsis edebilecek ekonomik karşılığını sağlayabilecek maddi gücü yoktur. Bu sebeple 286 sanıklı davada duruşmalara çoğu zaman bir ya da birkaç sanığın avukatı katılabilmektedir. Bu durumda sanıkların müdafisiz kalması dayatılan yargılama sürecinin doğal sonucu olarak gelişmiştir.
23) Yargılamaya iştirak eden çok az sayıda avukat çoğu zaman haftada bir ya da iki gün birkaç saat iştirak etmekle, davada ipin ucunu kaçırmış, davanın seyri konusunda bilgi sahibi olmaktan uzaklaşmışlardır.
24) Yargılama yapılan duruşma salonunun idari birimlerden uzak olması ve kesintisiz yargılama süreci, davada etkili savunma yapılmasını, sanıkların müdafilerden yeterli ölçüde istifade etme hakkını ortadan kaldırmıştır. Sanıklar bu süreçte iddia makamının ve taraflı yargı makamının en etkin suçlamalarına karşı müdafi silahından yoksun bırakılmışlardır. Savunma çökmüş, işlemez hale gelmiştir. Sanıkların müdafilerinden istifade etme imkanı kasıtlı kurulan bu mekanizmanın doğal sonucu olarak ortadan kalkmıştır.
25) Duruşmaların idari yerleşim birimlerin uzağında, İstanbul’dan en az 60 km uzakta yapılması ile baro tarafından tayin edilen genç ve ekonomik durumu zayıf avukatların duruşmaya her gün gelmelerine mani olunmuştur. Zorunlu müdafiye bu dava için verilen 750-TL vekalet ücreti, bu davada zorunlu müdafilik kurumunu da işlemez hale getirmiştir.
26) Duruşma salonunun cezaevinin sınırları içerisinde olması, bu yargılama sürecinin sadece Ergenekon ve benzeri davalarda uygulanması, bu davaları kendiliğinden olağanüstü hale getirmiş, yargı organlarının da bu davaya önyargılı olmasına sebebiyet vermiştir.
27) Evrensel yargılama kuralı sanığın, yargı organlarına götürülmesi iken bu davada tam tersine yargılamayı yapan hakim ve savcıların cezaevine getirilmesi davanın yürütmenin tekelinde yürümesine yol açmış, davayı istisnailik ve özellik kazandırmış, sanıkların baştan mahkum edileceği düşüncesinin doğmasına neden olmuştur.
28) Yargılamayı yapan hakim ve savcılara lüks otomobillerin, makam şoförlerinin ve ekip halinde korumaların sağlanması, bu şatafatlı yaşamın devam etmesi için, bu yargılamanın uzun sürmesini adeta teşvik etmiştir. Dava, savcı ve hakimler için ikbal kapısına dönüşmüştür.
Yürütme tarafından sağlanan bu ayrıcalıklar, davaya bakan hakimlerle diğer hakimler arasında kendiliğinden ayrıcalığın oluşmasını sağlamıştır.
29) Yargılamayı yapan hakim ve savcıların tek bir davaya bakmaları, hakimleri ve mahkemeyi doğal hakim ve doğal mahkeme vasfında olmaktan çıkarmıştır.
30) Yargılamayı yapan hakim ve savcılara sağlanan ayrıcalıklar, sadece tek bir davaya bakmaları, yürütmenin beklentilerini karşılama zorunluluğunun doğmasına yol açmış, yargıçların, yürütmenin tahakkümü altına girmesine sebebiyet vermiştir.
31) Hakim ve savcıların sadece bir davaya bakmaları, aynı sanıkları yargılamaları, evrensel hukuk normlarına, doğal hakim ilkesine aykırı olduğu gibi, savaş ve savaş sonrası olağanüstü dönemlerde kurulan antidemokratik yönetimlerce benimsenen mahkeme yapıları ile aynileşmiştir.
32) Davanın sürekli basında işlenmesi, yürütmenin davaya sürekli müdahalesi sadece bir davaya bakan hakimlerin tarafsız ve objektif davranmasını engellemekte, tahliye kararları ve yargılama süreci hukuk kurallarından ziyade kamuoyuna, basına ve yürütmenin beklentilerine göre şekillenmektedir.
a, aranılan eşyanın yazılması gerekirken, bu hususa riayet edilmemiş, arama yapan emniyet ve savcılık aranılan yerde ne bulursa çuvallara doldurmuşlar, delil değeri olmayan birçok belge ile soruşturma dosyasına kapsam kazandırılmış, iddianameler maksatlı olarak büyük hacimlere ulaştırılmıştır.
77) Arama sırasında şüphelinin ve müdafiinin hazır bulundurulmasına dikkat edilmemiş, çoğu zaman konut ve işyerleri şüpheli olmadığı saatlerde arama yapılarak suni delillerin konulduğu tartışmalarına yol açılmıştır. Aramalar sırasında avukatların alınmaması, ortama delil konulduğu iddialarına önemli ölçüde ciddiyet kazandırmıştır.
78) Arama sırasında bulunması gereken komşu, şüpheli, yakını, ihtiyar heyeti gibi üçüncü kişilerin bulundurulmasında titizlik gösterilmemiş, aramalar şaibeli hale getirilmiştir.
79) Arama sonucu elde edilen belge ve kağıtların mutlaka savcılık ve hakimlerce incelenmesi gerekirken, bu inceleme tüm soruşturma ve şüphelilerde emniyet tarafından yapılmıştır.
80) El konulan eşyalar ve delillerin konulduğu çuvallar açılırken, şüpheli ve müdafi hazır bulundurulmaması birçok yabancı ve şüphelinin kabul etmediği delillerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir.
81) Devlet sırrı taşıyan belgeler mutlaka hakim ve mahkeme tarafından incelenmesi gerekirken bu hususu da riayet edilmemiş, söz konusu belgeler emniyet tarafından incelenmiş ve rapor haline getirilmiştir.
82) Avukat şüpheliler konusunda arama karalarının mutlaka mahkeme tarafından verilmesi gerekirken, hakimlik kararları ile yetinilmiştir.
83) Soruşturma kapsamında şüpheli hale getirilen avukatların, müvekkilleri ile ilgili dosyalarına el konmuş CMK 130.maddesinde belirtilen güvenceler işletilmemiştir.
84) Soruşturma kapsamında müdafilik görevini yapan avukatlar, avukatlığını yaptığı kişilerin delilleri, avukatın suça iştirak delili olarak gösterilip, avukatların haksız gözaltı ve tutuklanmaları yoluna gidilmiştir. Soruşturma ve davalarda görev yapan avukatlar bu yoldan tehdit edilerek, müdafilik görevleri engellenmiştir.
85) Şüphelilerin nezdinde el konulan CD, disket, kaset, DVD, telefon, bilgisayar gibi delillerin mahallinde imajı alınarak şüpheli ve müdafiine verilmediğinden, daha sonra yapılan birçok sahte yükleme iddialarının tartışılmasına neden olmuştur. Bu tür sahte yüklemelerin sebebi olarak emniyet tarafından sehven yapıldığı gerekçesine sığınılmıştır.
86) Bilgisayarların zorunlu sebeplerden ötürü alındıktan kısa bir süre içinde kopyaları çıkarılıp gecikmeksizin iade edilmesi gerekirken yıllar geçmesine rağmen bilgisayar kütükleri iade edilmemiştir.
87) İletişimin dinlenmesi ve tespiti için kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı şart iken, genel sözde örgüt üyeliği sebep olarak yeterli görülmüş, hiçbir ciddi delil olmadan dinlenme kararları verilmiştir.
88) Dinleme kararlarında, dinlenecek kişilerin ad ve soyadları yazılmadan sadece telefon numaraları yazılarak dinleme kararları verilmiştir.
89) Sahte isimler yazılarak telefon dinleme kararları alınmıştır.
90) Ortada ciddi hiçbir gerekçe yok iken üçer aylık sürelerle dinleme kararları yıllarca uzatılmıştır.
91) Şüpheli tutuklu iken, evinin telefonun dinlenmesine ilişkin kararlar verilerek, eşinin ve ailesinin özel yaşamı ihlal edilmiş, tüm aile fertleri fiili şüpheli haline getirilmiştir.
92) Şüphelinin suçlarından ötürü, müdafiinin bürosunun, evinin ve cep telefonlarının dinlenmesi yoluna gidilerek CMK 136.maddesi ağır bir şekilde ihlal edilmiştir.
93) Şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek kapsamda bulunan eşi ve müdafisi ile yapılan görüşmeleri de kayda alınmış bu kayıtlar mahkeme dosyasına ibraz edilerek aile mahremiyeti ve savunma dokunulmazlığı hiçe sayılmıştır.
94) Hakkında dinlenme kararı verilen ancak suç unsuru bulunulmayan hallerde verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlar şüpheliye tebliğ edilmemiş, suç unsuru bulunmayan kayıtların usulüne uygun imhası yoluna gidilmeyerek delil olarak korunmuştur.
95) Çağrı ve tebligat üzerine ifade için gelebilecek kişiler hakkında kişilerin itibarlarının infazı için şartları oluşmamasına rağmen zorla getirme ya da yakalama kararları çıkarılmıştır.
96) Soruşturma kapsamında şüphelilerin lehine olan hiçbir delilin toplanması yoluna gidilmemiştir.
97) Bir kısım şüphelilere haksız vaatlerde bulunarak, diğer şüphelilerin aleyhine ifade vermeye zorlanmıştır.
98) Bazı şüphelilerin müdafi yokluğunda ifadeleri alınmış, bilahare sorguda bulunmayan avukatlara sadece imza attırılarak yasa hükmü şeklen yerine getirilmiştir.
99) Bir kısım şüphelilere yapılan eziyet ve işkence sonucu alınan ifadeler soruşturma ve kovuşturma kapsamında delil olarak dikkate alınmıştır.
100) CMK’nun 148.maddesinde yasak usullerle alınan ifadelere mahkemece itibar edilmiş, bu konudaki itirazların hiçbiri dikkate alınmamıştır.