Dâhiler ve aşkları
Bir gereksinimi gidermeye çalışan biyografi çalışmaları bizim edebiyatımızda yeni yeni palazlanıyor. Edebiyatın içinde; ama edebiyat kurmacasının dışında metinlerin heveslileri edebiyatımızda yeni yeni yerini alıyor. Geç de olsa buna sevinmek gerek; çünkü artık sanat alılmayıcıları sanatçılarına daha yakın olmayı istiyor demektir bu. Bu gereksinimi gidermeye yönelik çalışmalardan biri de 'Dâhiler ve Aşkları'.
cumhuriyet.com.tr
Şiirin tarihi kadar eskidir aşkın tarihi
'Aşk, bize güç veren tek özgürlük yitimidir.' AragonTarih boyunca felsefenin temel sorunlarından biri de aşk kavramı olmuştur. Ölüme karşı en büyük başkaldırı olmasından, ötekinde kendini yok etmeye dek her sanatçı ve filozof daha çok kendi deneyimlerinden yola koyularak aşkı tanımlamaya çalışmıştır. Metafizik, varoluşçu yaklaşımlardan Marksist yaklaşımlara dek her özne kendi öznel deneylerinden ve gözlemlerinden yola çıkarak aşkı tanımlayarak büyüsünü bozmayı denemiştir. Çok başka yerlerden söylenilen sözlerin belki de tümünün ortak paydası aşkın içinde barındırdığı 'içkin ya da aşkın- şiddet olmuştur. Aşk Üzerine Marazi Bir Deneme Daha metninde Enis Batur aşkı şöyle tanımlıyor: 'Sağlık sınırını aşmış, o çerçeveden taşmış sevgi türüne Aşk diyorum ben. Karşılıklı duygular dengesi bozulmuş, zihnin ve gövdenin elektrik yükü iyiden iyiye artmış, izan çerçevesi dağılmış, şiddet tırmanmaya koyulmuştur. Aşk, kişiye varoluşunun uçlarını anımsatır ve ölüm güdüsünü devreye sokar: Çift'in tek'i kendisini (Pavese), eşini (Carmen), kendisini ve eşini (Kleist) yok etme eşiğine dayanmıştır. Eşik her zaman aşılmaz belki; eşiğe her zaman dayanılır. Aslında: Kansız aşk yoktur. Akması gerekmez kanın, kaynama noktasına ulaşması gerekir bir tek: Orada, o anda gövdenin kimyasal dengesi hepten değişir ve Zihin sürçmeye başlar: Yoğunlaşmalar, takınaklar, mantığı tersyüz eden bir karar politikası egemendir artık. Aşkın (âşığın) gözünün görmediği doğru değildir: Doğru olan, onun başka bir şey görmediği, başka bir noktaya bakmadığıdır. 'İnsan soyu devam ettiği müddetçe de başkalaşan görünümleriyle aşk, söylencelerine; filozoflar ve sanatçılar da aşk üzerine söylemlerine devam edeceklerdir. Bu, aşkı sıradan bireylerden daha olağanüstü yaşadıkları için değildir. Şiddetli karşılaşmalar ya da yaşamasızlıklar arasında yaratma cesaretlerini körükleyen temel duygu olmasından böyledir. Octavio Paz Çifte Alev'inde aşk ve erotizm üzerine denemelerinde bir yerde 'Şiirin tarihi kadar eskidir aşkın tarihi. ' der. Yaratarak kendi varoluş serüvenini anlamlandırmaya çalışan bireyin macerası ancak ötekiyle karşılaşmasıyla anlamlanacaktır. Çatışmanın olmadığı yerden yaşamın fışkırması beklenemez. Ötekiyle karşılaşma aslında temelde kendine bakma, kendi uçurumunu seyretme halidir. Kendini kaybedenin ötekini bulması hayaldir. Bu nedenle aşkın gelgitleri, yakıcılığı, kıyıcılığı çoğu zaman bütünüyle öznenin kendine yönelik bir serencamdır. Ötekinden çıkıp kendine varma hali' Bu aşkın ve içkin hal, bu 'çifte alev'; dayatılan, verili düzenden bir kopuş, ona bir başkaldırıdır.
İkincil hazlar...
Aşk, varoluşsal özelliği nedeniyle sanat yapıtlarında çoğu zaman çıkışsız, umutsuz, mutsuz ve trajik haliyle yer almıştır. Çoğu sanat izleyicisi de yaşamlarında ıskaladıkları, cesaret edemedikleri bu trajik kopuş pratiğini ya da kendi yaşamlarıyla benzerlik kurdukları bu talihsizliği yaşamlarına bir kez daha sanat yapıtları aracılığıyla taşırlar. Yapıtın gücü ve içerdiği aşkın büyüklüğü ile ikincil hazlar yaşarlar. İyi bir sanat alımlayıcısı yapıtın içindekiyle yetinmez çoğu zaman. O sanatçının da peşine düşen bir yaşam avcısıdır. Aşkı yapıtlarında söyleyenlerin söylencelerini de merak eder. Bizim ruhlarımızda tutku yangınları çıkaran bu insanların nasıl aşklar yaşadıklarını öğrenmek ister. Bu, sanatçısına daha sıkı bağlanmak, onla özdeşim ya da empati kurmak, belki de ona daha içten inanmak içindir. Bu gereksinimi gidermeye çalışan biyografi çalışmaları bizim edebiyatımızda yeni yeni palazlanıyor. Edebiyatın içinde; ama edebiyat kurmacasının dışında metinlerin heveslileri edebiyatımızda yeni yeni yerini alıyor. Geç de olsa buna sevinmek gerek; çünkü artık sanat alılmayıcıları sanatçılarına daha yakın olmayı istiyor demektir bu.Bu gereksinimi gidermeye yönelik çalışmalardan birini geçtiğimiz günlerde edebiyat dünyasına kazandırılan Dâhiler ve Aşkları. Özcan Erdoğan tarafından hazırlanan bu çalışma İkaros Yayınları'nca basıldı. Kitabın önsözünde Erdoğan: 'Dahiler ve Aşkları; sanat, edebiyat, bilim ve düşün tarihinin önde gelen dâhilerinin yaşadığı aşkları, eserleri paralelinde ortaya koyan, ansiklopedik ölçekte bir biyografi kitabı. Gerek ülkemizde, gerekse dünyada 'toplam olarak- bu kapsamda oluşturulmuş nadir eserlerden biri olma özelliği de taşıyan bu önemli kitap; içinde yer alan dâhilere, yaptıkları çalışmalar ve ilgi alanları açısından oldukça yakın değerli yazar ve şairlerimizin yoğun çabalarıyla ortaya çıktı.' diyor.Kitapta Aragon'dan Yahya Kemal'e, Mevlana'dan Dante'ye, Chaplin'den Dali'ye, Kafka'dan Che'ye, Marks'tan Furuğ'a, Hugo'dan Rosa Lüxemburg'a, Einstein'dan Shakespeare'e, Da Vinci'den Van Gogh'a, Mozart'tan Puşkin'e, Beethoven'den Dostoyevski'ye' belleklere eserleriyle kazınmış 44 dâhinin yaşam-aşkları ve aşka bakışları yer almakta. Katkılarıyla dâhilerin aşklarına can katan kalemlerse: A. Galip, Asuman Susam, Ayberk Erkay, Aydın Büke, Aziz Kemal Hızıroğlu, Bahadır Gülmez, Baki Ayhan T., Barış Behramoğlu, Betül Dünder, Burcu Aktaş, Cengiz T. Asiltürk, Çiğdem Sezer, Derya Önder, Efe Duyan, Emel İrtem, Enis Akın, Eren Aysan, Funda Aksüt, Gonca Özmen, Halim Şafak, Haşim Hüsrevşahi, Korkmaz Uluçay, küçük İskender, Neval Eyüboğlu, Nihat Ateş, Onur Behramoğlu, Özcan Erdoğan, Salih Aydemir, Şeref Bilsel, T. Ülkü Tekten, Tozan Alkan, Yüksel Pazarkaya, Zate Zatturi.Erdoğan'ın dediği gibi az sayıda çalışmanın yanına yerleşmiş bir çaba olması kitabı baştan önemli kılıyor. Kitabın ışıldamasını sağlayan yalnızca bu değil ama. Daha önemlisi bu kitap klasik biyografinin sınırlarını aşıp ya da boşlayıp, denemenin kışkırtıcı özgür sularında yüzmeyi de göze alarak türler-arası melez bir yapıyla karşımıza çıkıyor. Bunda önsözde de belirtildiği gibi bu çalışmayı gerçekleştiren kalemlerin de edebiyatı kendi yaşamlarında dert edinmiş olmalarının rolü büyük. Bunun için hemen Adorno'nun deneme türü ile ilgili tanımlamasını anımsayabiliriz: 'Kültürel olarak önceden biçimlendirilmiş belli nesneler hakkında spekülasyon.' Hal böyle olunca biyografilerin olmazsa olmaz ölçütü sayılan nesnellik ile denemenin tadını veren öznel bakış açısı, birikim, derinlik ve seçicilik özelliklerinin harmanlandığı yerden lezzetli edebi metinler ortaya çıkmış. Derin ve dikkatli yapılan okumalar, yazan ve yazılan arasındaki heyecan verici etkileşimi de ortaya koyacaktır.
Henüz atılmamış adımlar
Bu metinleri klasik monografi örneklerinden ayıran bir başka özellik ise metinlerin aksını aşk'ın oluşturuyor olmasıdır. Sanatçıların yaşamlarına bakarken onları aşkın merkezinden okumak aslında en mahrem okumayı yapmak oluyor. En yakından, en marazi, en güçsüz, en insan hallerinden onları okumak ve anlamak oluyor. Bu da okurun büyük trajedilerle karşılaşması anlamına geliyor. Metinlerin çok anlamlılığı ve katmanlılığı bu sayılanların yanında başka önemli bir noktayla daha perçinlenmiş. Her bir yazar bir dâhiyi anlatırken öznesinden uzaklaşıp bir dönem panoraması yansıtmayı da başarmış. Böylelikle metinler arasında dolaşırken Batı'dan Doğu'ya uygarlıkların ruh halleriyle, dünyanın ahvaliyle de okurunu karşılaştırmayı bilmiş.Evet, devam edersek bu önemli çalışmayı okumak için kendimize özel ya da genel; edebiyat ya da yaşam içinden pek çok neden yaratabiliriz. Ama biz yine bu çalışmayı bize armağan etmek için yola çıkan Özcan Erdoğan'ın önsözünden bir alıntıyla bitirelim: 'Bugün bizim için önemli olan; dünyayı kasıp kavuran her türlü savaşın nesnesi durumuna düşürülen ve üzeri kapanan insanın aşktan umudunu kesmemesini ona hatırlatmaktır. Hâlâ yaşanması mümkün olabilecek aşklara öyle çok da uzak olunmadığını göstererek, bir dâhi'den tutun da kapı komşumuza varıncaya dek her insanın yaşadığı/yaşayabileceği aşkla/aşklarla olan akrabalığımızın altını çizmek, insanın insana olan o insanca yolunu açmaktır. Çünkü o henüz atılmamış adımlara olan inançtır aşk.'
Dâhiler ve Aşkları /Hazırlayan: Özcan Erdoğan/ İkaros Yayınları, 2008/688 s.