Cumhuriyet, meslek örgütlerinin sesi oluyor-20
Gürkan Ergin Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi YK Eşbaşkanı: “Kimya Mühendisleri Odası olarak havamızın, suyumuzun, toprağımızın kirletilmesine, talan edilmesine, iş cinayetlerinin, endüstriyel yangın ve patlamaların artarak devam etmesine, denetlenmeyen kimyasal atıkların çevre ve halk sağlığını tehdit etmesine, kimyasalların yanlış, doğayı ve insanı yok etme amaçlı kullanılmasına dair sözümüzü esirgememeye devam edeceğiz.”
cumhuriyet.com.trGÜRKAN ERGİN
KİMYA MÜHENDİSLERİ ODASI
İSTANBUL ŞUBESİ YK EŞBAŞKANI
Yaklaşık 2 yılda bir yinelenen geleneksel TMMOB yasasını değiştirme girişimlerine hoş geldiniz. Mimar, mühendis ve şehir plancılarının demokratik meslek örgütü TMMOB’ye saldırılar 1980 darbesine kadar uzanıyor. Arada bir süre iktidarlar bu konuyu rafa kaldırsa da 2009 yılında Devlet Denetleme Kurulu raporu sonrası TMMOB, daimi olarak işlevsizleştirilme çabaları ile karşı karşıya kalsa da örgütlülüğü ve halkın, demokratların desteği ile bu saldırıları bertaraf etmiştir. Bu seferki saldırı Covid-19 pandemisi sürecinde hazırlandı, henüz Meclis’e gelmedi. Burjuva iktidarlar, geleneklerine sahip çıkmalarıyla bilinirler. Bir proje sermayeyi büyüttüğü, iktidarını güçlendirdiği sürece halka, doğaya etkilerinin hiçbir önemi yoktur ve o proje itirazlara kulak vermeden gerçekleştirilir.
KAÇINILMAZ SORUMLULUK
Mühendislik bir köprüyü inşa etmek, bir makine tasarlamak, bir tepkimenin gerçekleşmesi ile yeni bir ürün üretmenin çok ötesindedir. Tüm mühendislik işlemleri aynı zamanda belli riskleri beraberinde getirir. Risklerin yönetilmesi ise tam anlamıyla bir mühendislik görevidir. Tüm mühendislerin çatı örgütü TMMOB’nin de ülkeyi, toplumu, doğayı ilgilendiren riskler karşısında görüş belirtmesi, geri dönülemez sonuçlar yaratacak olan hatalara karşı mücadele etmesi kaçınılmaz bir sorumluluktur. Her meslek alanında olduğu üzere mühendislikte de mesleki etik kurallarına uyulması oldukça önemli.
Mühendislik unvanı ile edinilecek yetkiler beraberinde önemli sorumluluklar da getirmektedir. Bir mühendis, bilgi birikimini barış, emek, ekoloji için kullanabilecekken insanlık suçu olan kimyasal, biyolojik silahları da üretebilir. Mühendislik mesleği icra edilirken hayatın her alanının politik olduğu unutulmamalıdır; mühendis, vicdanın ve hakikatin yanında yer almayı seçmelidir. Bu sebeple biz mühendisler mesleğe başlarken yemin ederiz.
Bana verilen mühendislik unvanına daima layık olmaya;
Onun bana sağladığı yetki ve yüklediği sorumluluğu bilerek,
Hangi şartlar altında olursa olsun,
Onları ancak iyiye kullanmaya;
Yurduma ve insanlığa yararlı olmaya,
Kendim ve mesleğimi maddi ve manevi alanlarda yükseltmeye çalışacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.
Mühendislik yemininin yanı sıra TMMOB’nin uzun çalışmalar sonucunda ortaya koyduğu mesleki davranış ilkeleri* bulunmaktadır.
TMMOB, bilim ve teknolojiyi insanlık yararına ve doğal dengeyi koruyacak biçimde kullanmayı mesleğinin temel ilkesi kabul eder. Demokrasi, sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların, meslek örgütlerinin ve ayrı ayrı her bir yurttaşın sözünü söyleyebilme özgürlüğüdür. Bilimsel konularda da konunun uzmanlarının görüşü dikkate alınmalıdır. Demokratik ortamlar bu tartışmaların sağlıklı bir şekilde yürümesine olanak sağlamaktadır. Meslek örgütlerinin yanlış olduğunu düşündükleri uygulamalarda eylemlilik içinde bulunmaları ve hukuk yoluna başvurmaları demokratik, hukuk devletlerinde olağan süreçlerdir. Öngörülen yasa taslağı, mühendislerin meslek örgütünün doğru bildiğini söylemesini engellemek adına hazırlanmıştır. Yasa değişikliği ile iktidarın asıl amacı, TMMOB’yi vesayet altına almak ve işlevsizleştirmektir.
TMMOB, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur ve TMMOB’ye bağlı odaların bakanlıklarca denetlenmesi hiçbir şekilde kabul edilemez bir durumdur. Bu bir denetim reddi değildir, siyasi bir saldırının reddidir. Odalarımız ve bağlı şubelerinin faaliyetleri düzenli olarak denetlenmekte, üyelerle paylaşılmakta ve bu raporlar ile mali tabloları halihazırda internet sayfalarında erişilebilir bir durumdadır.
Odalarımız ülkemizdeki kamu kurumlarına örnek olması gereken bir şeffaflıkta, tamamen gönüllülük esasına göre çalışan ve maddi beklentisi olmayan yönetim kurulları aracılığıyla yönetilmektedir. Kimya Mühendisleri Odası olarak havamızın, suyumuzun, toprağımızın kirletilmesine, talan edilmesine, iş cinayetlerinin, endüstriyel yangın ve patlamaların artarak devam etmesine, denetlenmeyen kimyasal atıkların çevre ve halk sağlığını tehdit etmesine, özellikle doğal afetler sonrasındaki kimyasalların yönetimine dair planların yetersiz olmasına, kimyasalların yanlış, doğayı ve insanı yok etme amaçlı kullanılmasına dair sözümüzü esirgememeye, kimyasal silah kullanımına karşı olmaya, meslektaşlarımızın haklarını korumaya devam edeceğiz.
BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ YARGI, TOPLUMUN BELKEMİĞİDİR
İNSAN HAKLARI VE BAROLAR
“Avukat; sorgulayan, araştıran, hiçbir baskıya boyun eğmeden özgür düşünen kişidir. Yargı bağımsızlığının güvencesi olan avukat, yargılamada halkın temsilcisidir. Bugün adaletin ayarını bozanlar, yakın tarihte kendileri de adalete ihtiyaç duyduklarında, adaletin o bozuk terazisinde tartılacaklarını unutmamalıdır. Geçmiş, bunun sayısız örnekleriyle doludur.”
Av. KEMAL AKKURT
SOSYAL DEMOKRAT AVUKATLAR DERNEĞI BAŞKANI
Anayasaya ve avukatlık yasasına göre avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. Yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı temsil eden avukat, bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder. Avukatların bağlı oldukları meslek kuruluşu olan barolar ise avukatlık mesleğini geliştirmek, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumakla yükümlü kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır. Görüldüğü gibi, avukatlığın ve baroların iki önemli özelliği vardır: “Bağımsızlık” ve “kamu hizmeti”. Bağımsız ve tarafsız olması gereken yargının, hâkim ve savcı dışında olmazsa olmaz kurucu unsuru avukattır. Avukatın olmadığı bir yargılama, adil yargılama değildir. Bunun güvencesi de bağımsız ve özerk barolardır.
HALKIN TEMSİLCİSİ
Avukatlar, sadece savunma görevini yerine getiren kişiler değildir. Tüm zorluklara rağmen, aynı zamanda hukukun üstünlüğünün, demokrasinin ve insan haklarının işlerlik kazanması ve içselleştirilmesi için toplumsal bir görev yapan önder bireylerdir. Avukat; sorgulayan, araştıran, hiçbir baskıya boyun eğmeden özgür düşünen kişidir. Yargı bağımsızlığının güvencesi olan avukat, yargılamada halkın temsilcisidir. Ülkemiz, “ileri demokrasi” iddialarına rağmen, demokratik değerler ve düşünce özgürlüğü bakımından “kısmen özgür” ülkeler statüsünden “özgür olmayan” ülkeler statüsüne gerilemiş, 194 ülke arasında sonuncu sıralara düşmüştür. İnsan hakları ve ifade özgürlüğü, maalesef yargı eliyle bastırılmaktadır. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda dibe vurulmuştur. Bunun sonucu olarak, savunmaya ve barolara yönelik saldırılar, kısıtlamalar ve baskılar kaygı uyandırmaktadır. Charles Dickens, “Kötü insanlar olmasaydı iyi avukatlar olmazdı” der. Bugün ülkemizde kötü insanlar olduğu gibi, iyi işlemeyen kötü bir yargı sistemi, kötü yasalar, kötü yargıçlar ve savcılar da var. Birleşik kaplar misali, bunların hepsi birbirini etkilemektedir... Böyle bir ortamda avukatların ve baroların önemi daha da artmaktadır.
NE HÂKİME, NE İKTİDARA...
Ünlü avukat Molierac’a ait şu sözler, avukatlığı çok iyi tanımlamaktadır: “Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hâkime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar esir kullanmadılar, fakat efendileri de olmadı”. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi, 6 - 23 Haziran 2017 tarihleri arasında düzenlediği oturumlarda, hâkim ve savcıların tarafsızlığı ve bağımsızlığı ile avukatların bağımsızlığı üzerine yeni bir karar aldı. Mesleki faaliyetlerini yerine getiren hâkim, savcı ve avukatlara yönelik artarak devam eden baskı, tehdit, hedef gösterme ve yaptırımlara tabi tutma gibi müdahalelere karşı kararlar aldı. Hâkim ve savcıların verdikleri kararlar nedeniyle görevlerinden alındığı, avukatların temsil ettikleri müvekkilleri nedeniyle hedef gösterilerek tutuklandıkları bir dönemde, BM İnsan Hakları Konseyi’nin aldığı bu karar, ülkemiz açısından daha fazla önem arz etmektedir.
BAĞIMSIZ VE ÖZERK
BM İnsan Hakları Konseyi’nin üye 192 ülkeye çağrısının ana hatları şöyle: n Avukatların görevlerini özgür ve bağımsız bir şekilde ve herhangi bir misilleme korkusu olmaksızın yerine getirmelerinin sağlanması gerektiğini vurgular. n Devletleri, profesyonel, bağımsız ve özerk avukatlık kuruluşları (barolar) sağlamak amacıyla, avukatların hukukun üstünlüğünü sağlamada ve insan haklarını koruma ve desteklemede oynadığı hayati rolü tanımak için, yerel yasal düzenlemeler dahil, önlemler almaya davet eder.
ZORLU BİR DÖNEM
Hukuk devleti, ülkede yaşayan herkesin ve yöneticilerin kendilerini hukukla bağlı saydığı bir sistemdir. Ülkede yaşayanların ve idarecilerin, kendilerini evrensel hukuk kurallarıyla bağlı saymadıkları bir rejim, hukuk devleti değildir. Bu nedenle savunmanın yargılama faaliyetinin asli unsuru olduğunun bilincinde olmayan, buna göre eğitilmeyen, kendilerini bu yönde geliştirmeyen, insanı ve insan haklarını değil, devletin menfaatlarını korumayı adalet sayan hâkim, savcı, idareci ve kolluk güçlerinin olduğu ülkelerde avukatlık mesleğinin icrası zordur. Ülkemiz de maalesef böylesine zorlu bir dönemden geçmektedir... Bağımsız ve tarafsız yargı, toplumun belkemiğidir. Yargının kurucu unsuru olan avukat ve meslek kuruluşu olan baroların yok sayılması, mesleklerini ve görevlerini yapmalarından dolayı susturulmaya çalışılması, en çok da yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına zarar veriyor.
‘ADALETİN ÇÖKMESİ’
Avukatların ve meslek örgütleri olan baroların bağımsızlığı, öncelikle devletten ve devletin talimatlarından bağımsızlığı ifade eder. Bu bağımsızlık, devletin baskısından dolayı tehlikeye düşüyorsa asıl yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı tehlikeye düşüyor demektir. Bu da “mülkün (devletin) temeli” olan “adaletin” çökmesi demektir. Bugün yaşadıklarımız, tam da adaletin çöküşüdür. Bu durumda iktidarın yapması gereken “çoklu barolar” ve seçim sistemiyle oynayarak güçlü baroları etkisizleştirmek değildir. Tam tersine, yargının kurucu unsuru olan barolardan elini çekmek ve desteklemektir... Çok sevdiğim ve günümüze uygun bir atasözümüz var: “Ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar”. Bugün adaletin ayarını bozanlar, yakın tarihte kendileri de adalete ihtiyaç duyduklarında, adaletin o bozuk terazisinde tartılacaklarını unutmamalıdır. Geçmiş, bunun sayısız örnekleriyle doludur...