“Covid-19 akciğer kanserinin tanısını geciktiriyor”

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre yılda 2 milyondan faz kişiye akciğer kanseri tanısı konduğunu söyleyen Göğüs Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Demirkaya, Covid-19 salgını nedeniyle akciğer kanserine yönelik tanı konulmasında, biyopsi ve planlı tedavilerde gecikmelerin yaşadığını söyledi. Hastaların tedavi süreçlerinin titizlikle devam ettiğini vurgulayan Doç. Dr. Demirkaya, pandemiye rağmen başarılı sonuçlar aldıklarını anlattı.

DHA

Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Demirkaya, 17 Kasım Dünya Akciğer Kanseri Günü'ne özel açıklamalarda bulundu.

Akciğer kanserinin tüm dünyada kansere bağlı ölümlerde birinci sırada olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Ahmet Demirkaya, ''Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre; 2018 yılı itibarıyla, yıl içinde yaklaşık 2 milyondan fazla kişiye (tüm kanserlerin yüzde yaklaşık yüzde 12’si) akciğer kanseri tanısı konuyor. Ölüm nedeni sıklığında, kanser nedeniyle gerçekleşen ölümler arasında erkeklerde yüzde 22 ile birinci olan akciğer kanseri, kadınlarda yüzde 13,8 ile meme kanserinin sonra ikinci sırada yer alıyor. Türkiye akciğer kanserinin görülme sıklığında yaklaşık yüz binde 37 ile dünya sıralamasında dokuzuncu sırada yer alıyor” diye konuştu.

COVİD-19 SALGININDA AKCİĞER KANSERİ TEDAVİSİ

Pandemi sürecinde, çoğu AB ülkesi olmak üzere Amerika’daki hekimlerin yaklaşık yüzde 40’ından fazlası, akciğer kanseri tanısında gecikmelerin yaşanmasını öngördüklerini söyleyen Doç. Dr. Demirkaya, “Akciğer kanseri ile ilgilenen hekimlerin yüzde 70’inden fazlası ise tanı konulmasında, biyopsi ve planlı tedavilerde gecikmelerin yaşanmasından dolayı endişe duymaktadır. Kovid-19 salgını nedeniyle yaşanılabilen gecikmeler ve salgın döneminde hızlanan endişeye rağmen tüm hastalarımızın tanı ve tedavi kararları tüm uzmanlık alanlarının ortak kararlarıyla alınmakta, başta cerrahi tedavi olmak üzere gerek kemoterapi gerekse hedefe yönelik tedaviler ve immunoterapi başarıyla uygulanabilmektedir'' diye konuştu.

PASİF İÇİCİLER RİSK ALTINDA

Akciğerde kanser gelişimine neden olan birçok risk faktörünün olduğunu belirten Doç. Dr. Demirkaya, ''En sık ve en önemli olan sigara ve benzeri puro, pipo, nargile kullanımıdır. İkinci en önemli neden ise tütün ve benzeri maddelerin dumanına maruz kalan pasif içicilerdir. Ailesinde akciğer kanseri hikayesi olanlar da risk altındadır. Daha önce geçirilmiş zatüre(pnömoni) veya verem(tüberküloz) nedeniyle akciğerde oluşan skar(yara) dokusundan da kanser gelişebilmektedir. Hava kirliliği, asbest, bazı meslek hastalığı nedeniyle toksik madde ve gazlara maruz kalma bu hastalığa yakalanma riskini arttıran diğer faktörler arasında yer alıyor” ifadelerini kullandı.

TÜMÖRÜN HÜCRE TİPİ VE HASTALIĞIN EVRESİ ÇOK ÖNEMLİ

Akciğer kanserinin tedavisinde farklı seçenekler olduğunu söyleyen Doç. Dr. Demirkaya, ''Akciğer kanseri tedavisinde tümörün hücre tipi, hastalığın hangi evrede olduğu ve hastanın genel durumu yani performansı belirleyici olmaktadır. Evreleme, hastaların tedavi şeklini ve başarısını etkileyen en önemli faktördür. Akciğer kanseri, hastaların ilk tanı anından son tedaviye kadar birçok branş tarafından değerlendirilmektedir. Bu hastalığın başından sonuna doğru yönetilmesi, hastaların evreleme ve tedavisine multidisipliner takımın karar vermesi hastaların doğru tedavi ile buluşmasındaki en önemli faktör” dedi.

Kanser türlerine göre etkin tedavi yöntemlerine ilişkin bilgi veren Doç. Dr. Demirkaya, “Erken evre küçük hücreli dışı akciğer kanserinde en etkin tedavi yöntemi, cerrahi yöntemle tümörün ve lenf bezlerin tamamının çıkartılmasıdır. İleri evrede kanserlerde ise kemoterapi başta olmak üzere, immunoterapi ve radyoterapi gibi ortak tedavi protokolleri uygulanmaktadır. Küçük hücreli akciğer kanseri tedavisinde ise tümör hızlı büyüme ve erken metastaz yani başka organlara yayılması nedeniyle cerrahi tedaviden bahsetmek çoğu hastada mümkün değildir. Standart tedavi kemoterapi ve radyoterapinin bir arada uygulanmasıdır, ancak erken evredeki bazı hastalar cerrahi ile tümörün çıkartılmasından yarar görebilir” diye konuştu.

CERRAHİ TEDAVİ SEÇENEKLERİ

Doç. Dr. Ahmet Demirkaya, ''Uzun yıllar akciğer kanseri cerrahisinde kabul edilen standart yaklaşım, açık ameliyat olan torakotomi kabul edilmiştir. 2000’li yıların başından itibaren kapalı ameliyat olan minimal invazif tekniklerdeki ilerleme kendini video yardımlı torakoskopik cerrahi (VATS) olarak ortaya çıkarmış ve VATS erken evre akciğer kanserlerinde cerrahi rezeksiyon için standart bir tedavi olarak kabul edilmiştir. Kapalı ameliyat olan VATS’ın avantajları; daha az ağrı, daha az kan kaybı, daha az komplikasyon, akciğer fonksiyonlarının daha iyi korunması, vücutta azalmış reaksiyon, kısa hastanede kalış süresi ve ameliyat sonrası toparlanma süresinin de kısa olmasıdır. Tüm bunların sonucunda normal yaşam aktivitesine daha çabuk dönüş en önemli avantaj olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle ameliyat sonrası toparlanma süresinin kısa olması sayesinde, cerrahi girişim sonrası gerekli olabilecek diğer sistemik tedavi olan kemoterapi veya radyoterapi tedavilerinin uygulamasına daha kısa sürede başlama imkanı sağlayabilmektedir. Son yıllarda VATS‘ın teknik sınırlamalarının üstesinden gelebilecek şekilde robotik cerrahi de akciğer kanseri tedavisinde kapalı ameliyat olarak yerini almıştır. Bu tekniğin artıları arasında, enstrümanların kullanımında daha esnek bir manevra imkanı sağlaması, ameliyat sahasının yüksek çözünürlüklü ve 3 boyutlu görüntüsünü sağlaması da sayılabilir” dedi.