Çok eski bir hikayedir gözyaşı
Gözyaşının en eski yazılı kayıtları, MÖ 14. yüzyıldan kalma Kenan kil tabletlerinde bulunur
Mustafa Kemal Erdemol / Bi Dünya İnsanHemen hemen tüm kanallarda yer aldı ama bir türlü adını not edemedim şu Japonlara ağlamayı öğreten adamın. Tam yedi buçuk yıldır insanlara ağlama dersi veriyormuş. Söylediğine göre bugüne kadar 50 bin kişiye gözyaşı döktürmüş. Duyan, gören bir dolu espri türetebilir haliyle. Çünkü adamın yaptığı “iş” buna pek uygun. Hele bizim, “biz doğarken ölmüşüz”cülere bakarsak bu işi kimseden öğrenmeden ağlama konusunda üzerimize yok. “17 yıldır bizi de anamızı da ağlatan var, sen ne diyorsun” diye twitter mesajı atıp Japon uzmana yanıt verene bile rastladım.
Şaka iyidir, yapılsın. Çünkü güldürmek daha zordur, o nedenle Japon’a verilen tepkilere gülmenin de ruha iyi gelen yanları var. Ama mesele ciddi. Bu zat da bana sorarsanız gerçekten hayırlı bir iş yapıyor. Özellikle ağlamanın neredeyse lanetlendiği, hadi en hafif deyimle söyleyeyim, ayıplandığı bir toplumda, vatandaşlarının ağlayarak hem rahatlamalarını hem de - iddiasına göre - “yenilenmelerini” sağlıyor. Ağlamanın rahatlatıcı bir tarafı olduğunu deneyimlemeyenimiz yoktur malum, o nedenle bu konuda son derece haklı.
Nacizane gözyaşının kültür tarihini incelediğim bir dosyam da olduğu için bu haber beni özellikle ilgilendirdi. Çünkü şu gözyaşı insanlık tarihini hayli meşgul etmiş bir konudur. Dosyam için çalışırken, başka kaynakların yanı sıra, tabii ki temel kaynağım Tom Lutz’un Crying adlı kitabıdır. Öyle kapsamlı incelenmiş ki gözyaşı elimden bırakamadım kitabı. Oradan kimi notlarım var. Bir bölümünü paylaşmamak olmaz şimdi.
TANRIÇALAR DA AĞLAR
Gözyaşının en eski yazılı kayıtları, MÖ 14. yüzyıldan kalma Kenan kil tabletlerinde bulunur. Arkeologlar tarafından Suriye'nin kuzeybatısındaki köyden adını alan Ras Şamra Metinleri, MÖ 13. yüzyılın başlarında meydana gelen bir depremle tahrip olan Ugarit antik kentinde bulunmuş bir dizi kil tablet ile tablet parçalarıdır. Deniyor ki, 1931'de Ras Shamra'da bir Ugarit mezarı ortaya çıkana kadar kimse bu tabletlerin tam olarak nerede olduğundan emin değildi. Kazılarda bulunan tabletler birkaç eski Orta Doğu kültürünün taptığı yeryüzü tanrısı Ba'al'ın ölümü hakkında bir anlatı/ şiir içeriyor. Parçalardan biri, Ba'al'ın kız kardeşi bakire tanrıça Anat'ın, ağabeyinin ölüm haberini duyduğu anın hikayesini anlatır. Haberi duyunca çok ağlamış tanrıça. Tarihte gözyaşından söz eden ilk metinin bu olduğunu söylerler. Tabii dinler tarihinde bu böyle değil. Her şeyin ilki Adem’le başlatıldığı için, ilk gözyaşı döken de o haliyle. Ben, doğrusu, arkeolojinin, antropolojinin belirlemelerinin doğruluğuna inanırım.
Tanrı, Halife, Kral fark etmez, herkes ağlıyor işte. Lutz tanrıça Anat örneğini vermiş ama başkaları da var. Bunlardan biri Fransızların XI. Louis adlı kralıdır. Yeni doğan oğlunun ölüm haberini aldığında o sırada gezmekte olduğu Loches ormanının bir bölümünü yaktırmış, deliler gibi de gözyaşı dökmüştür. Öyle derler.
GÖZYAŞI KATILMIŞ ERMENİ YEMEĞİ
Gözyaşısız insan olur mu? Sadece ağlamakla kalmayız ki. Bizanslılar Lacrima Fails adı verilen küçük şişelerde toplarlardı gözyaşlarını, kutsal saydıkları için. Mutfakta bile var ayrıca; Zavuş adlı bir Ermeni yemeği vardır, içine gözyaşı koyarlar. Bir kitabımda yazdım uzun uzun, hatırlatayım yine: “Narla mercimekle yapılan bir yemektir bu. Narları tane tane ayırıyor, bir bez torbanın içine koyup suyunu çıkarıyor, ardından bir tülbente koyup ağzını bağlıyorsunuz. Bundan sonrası biraz zor gibi; nar suyunu bir testinin içine koyduktan sonra bir tepe bulmanız gerekiyor çünkü. Bulduktan sonra testinin içerisine mercimekleri atıyorsunuz. Testinin ağzını bezle bağlayıp üzerini çalı çırpıyla kapatıp, iki ay tepede bırakıyorsunuz. Her on beş günde bir gelip etrafında “zavuş Meryem, zavuş Meryem” diye üç kere bağırmanız gerekiyor”. Bu tarifi bize ulaştıran Musa Dağdeviren’e saygılarımı sunuyor, yine de bu yemeği tüm mutfak sevgime rağmen asla yapamayacağımı belirtiyorum. Ama bakın gözyaşı insanoğlunun/kızının mutfağında bile var.
Her dinde olduğu gibi İslam’da da önemlidir gözyaşı. “Gözyaşı Medeniyeti” de denir İslam için. O arınçların, şevkiyılmazların, davutoğluların, tayyiplerin ağlamaları da bu “medeniyet”in içinde değerlendirilir ama onlarınki “politik gözyaşı” kategorisine girer. Var böyle bir kategori ama yerimiz sınırlı, ne örnekler var oysa. İslamiyet’te önemli olduğu içindir ki Bukain adlı bir ağlayıcılar topluluğu vardır İslam’da. Öyküsü uzundur. Bitsin kitabım orda okursunuz umarım. İmam Gazali, önemli bir İslam bilgini. Elli yıl şüpheci bir yaşamdan sonra İslam’da karar kılmıştır, malum. Kuran okurken gözyaşı dökülmesi gerektiğini öğütler örneğin.
Yani Japon önemli bir iş yapıyor. Müşterilerini ağlatmak için ne tür bir tekniği var bilemem. Ama alsın yanına birkaç müşterisini, gelsin misafirimiz olsun, insan nasıl ağlar ya da ağlatır gösteririz.
Yabana atılmayacak deneyimlerimiz var çünkü.