Çılgın projeler, nükleer andlaşmalar ve anayasal ekonomi
cumhuriyet.com.trJames Buchanan'a 1986 yılında ekonomi biliminde Nobel ödülü kazandıran çalışması olan Anayasal Ekonomi, politik ekonomi alanındaki Halk Tercihi Teorisine dayanır. Halk Tercihi Teorisi oy hesabına dayalı karar verme mekanizmalarının, toplumun genel tercihleri ile nasıl çelişen sonuçlar doğurduğunun analizini yapar. Buna örnek olarak ise Amerikalıların "Domuz Fıçısı" diye nitelendirdikleri projeler verilir. Domuz fıçısı projeleri iktidardaki partiyi destekleyen grupları memnun etmek için tasarlanmış yerel, bölgesel yatırımların maliyetini tüm topluma yükleyen projelere verilen bir tanımlama, yani, bizim yerel deyimimizle çılgın projelerdir.
Anayasal Ekonomi, en sade tarifi ile bazı iktisadi kuralların anayasal çerçevede tanımlanmasıdır. Bizlere Anayasa Mahkemesinin yakın geçmişte de bazı yatırım ve harcamalarla ilgili aldığı kararları anımsatır. Bu kararlar hükümetçe çok eleştiri almış ve yürütmenin kararlarına müdahele olarak görülmüştü. Halbuki Nobel ödüllü Anayasal Ekonomi çerçevesinde ele alındığında, bu tür kararların alınması söz konusu olabilmektedir. Bazı ülkelerde uygulamaları da mevcuttur.
Anayasal ekonomi, yürütme organınca topluma sunulan projelerin, tüm yurttaşlar yararına ekonomik sonuç yaratıp yaratmayacağını anayasal normlar çerçevesinde değerlendirir. Bu çerçevede diğer çılgın projeleri ilgili meslek erbabına bırakarak, kendi uzmanlık alanımda Türkiye ve Rusya tarafından imzalanmış olan bir nükleer güç santralinin yapımı ve işletilmesi ile alakalı işbirliği andlaşmasını kısaca irdeleyeceğim.
Andlaşmanın 3/2 maddesi nükeer teknolji transferi ve nükleer yakıt üretimi dahil işbirliğinin ana başlıklarını verir. Bununla beraber, 3/2 maddesinin kapsadığı nükleer santralle ilgili tüm başlıklar arasında güvence altına alınan, teknoloji transferi başlığı değil fakat 6. maddede de belirtilen emtia ve hizmet alımı ile inşaat işlerinin tedariğidir. Andlaşmanın 6/4 maddesine göre, “Taraflar, Türk şirketlerinin, Atomstroyexport tarafından emtiaların tedariki, hizmetlerin icrası ve proje’nin inşa aşaması ile bağlantılı olarak çalışmaların yürütülmesinde tedarik zincirinin üyeleri olarak büyük ölçüde istihdam edilmesinde mutabakata varmışlardır. Proje şirketi, tedarik zincirinin üyelerini istihdam ederken yeni yapılan nükleer güç santrali projelerinin özelliklerini ve özel güvenlik gereksinimlerini dikkate alır.”. Bu madde endüstriyel malları kendiliğinden içerir ancak teknolojik, endüstriyel üretimi içermez. Tekstil, plastik ve yapı malzemeleri ve işlenmemiş malzemeler (örneğin zirai ürünler, metaller ve mineraller) emtia tanımına girer. Diğer taraftan makina, parça ve teçhizat ve elektronik gibi teknolojik aygıtların fabrikasyonla üretimine endüstriyel üretim denir.
Bu yılın Mart ayında, Başbakan Erdoğan’ın Moskova’ya ziyareti esnasında, Medvedev eğer tüm işlevsel kurallar tam anlamıyla gözetilirse nükleer enerji güvenli olabilir derken, kanımca andlaşma kapsamında alınan nükleer enerji santrali teçhizatı nükleer yönetmeliklerde belirtilen kod ve standartlara uygunsa, güvenlidir demek istemiştir. Nükleer santralin kurulması aşamasında olsun, işletim lisansının verilmesi aşamasında olsun gerekli denetimleri nükleer teknolojiden ve sistemlerinden anlayan hangi yetişmiş uzman kadromuz yapabilecek, karar verecektir.
Ülkemizin enerji ihtiyacının karşılanması, enerji kaynakları çeşidinin zenginleştirilmesi, elektrik üretimine ihtiyaç açısından nükleer enerjiye yönelmenin gerekli olduğu, bu bakımdan da tüm yurttaşlar yararına ekonomik sonuç doğuracağı ifadesi, bir görüştür. Ancak oldukça tartışmalı bir konuda, santrali kuranla denetleyenin yabancı şirketler olacağı bir durumda, üstelik teknolojiyi ulusallaştırmanın, üretimde kendi uzman kadromuzu yetiştirmenin gerekliliği çok açık iken, iktisadi bakımdan kamu yararının oluşup oluşmadığının kararı salt yürütmenin tasarrufunda mı olmalıdır? Kanımca anayasal ekonomi işte bu noktada gereklidir.
Haluk Utku
Hacettepe Üniversitesi
Nükleer Bilimler Enstitüsü Profesörü