Çifte standart uygulandı
Avdagiç, Başbakan Erdoğan'ın AKM'nin yıkılması gerektiğini söylediği dönemde bile, ihale sürecini devam ettirdiklerini söylüyor: "Süreç Başbakan'dan dolayı durmadı. Kültür Sanat-Sen'in yürütmeyi durdurma kararından dolayı durdu." Avdagiç'e göre top artık bakanlıkta ve herhalde Başbakan'ın gösterdiği yönde yürünecek.
cumhuriyet.com.trGeçen ocak ayında görkemli havai fişek gösterileriyle “resmen” başlamıştı İstanbul’un Avrupa Kültür Başkentliliği...
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) Ajansı 31 Aralık’ta perdelerini kapattı, ardında pek çok eleştiri ve skandal iddiasını bırakarak.
AKB Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı Şekib Avdagiç, “Mevcut yapının ötesinde duruş aldığımız için kültür sanat hayatında birtakım insanların rahatını bozduk. Onlar da bize karşı çifte standart uyguladılar. Bizi izole etmeye çalıştılar. Biz kimseyle çatışmaya girmeden süreci tamamlamaya çalıştık” diyor .
Bu dev projenin etkilerini, bütçesini, yolsuzluk iddialarını, bir türlü çözülemeyen Atatürk Kültür Merkezi (AKM) sorununu, yani projenin dününü bugününü, Avdagiç’le konuştuk.
- 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkent liği süresince ajansın önemli amaçlarından biri de sanatı Taksim ve Nişantaşı dışına taşıyabilmekti. Bunu başaramadığınıza, ağırlıklı olarak da kalıcı işler yapamadığınıza dair pek çok eleştiri yapıldı. Bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk defa Tuzla’dan Kartal’a, Ümraniye’den Beykoz’a, İstanbul’un 32 belediyesiyle proje yapıldı. Ben biraz şunu hissediyorum: Proje bu kadar geniş bir alana yayılınca, bugüne kadar kültür sanat hayatını kontrol altında tutan kesim açısından, iş biraz kontrolden çıkmış oldu. Çünkü bizi başarılı bulmaları halinde kendilerinin bundan önceki dönemde başarısız oldukları ortaya çıkacaktı. Biz mevcut yapının ötesinde duruş aldığımız için kültür sanat hayatında birtakım insanların rahatını bozduk. Onlar da bize karşı çifte standart uyguladılar.
- Ajans’ın projelerin kentin her yerine yayılması konusundaki yaklaşımı, felsefesi neydi?
Temel felsefemizde oldukça geniş bir çerçeveyle, bugüne kadar projelerini ortaya koymakta sıkıntı çeken, gelecek vaat eden başarılı insanların öne çıkarılması, sanatlarının ortaya konulmasına fırsat verilmesi yer alıyordu. Gerek belediyelerle gerek proje sahipleriyle ve diğer projelerimizle müthiş bir kapsayıcılık içindeydik. Bize hiç kimse, “Siz sadece belli bir kesimin projelerini kabul ettiniz” demedi, diyemedi.
- Dedi... Desteklediğiniz projelerin pek çoğuyla iktidara, ajans yöneticilerine yakın isimlere milyon liralık bütçeler aktararak rant yaratan bir ajans haline geldiğiniz ve bu iddiaların belgeli olduğu belirtildi?
Maalesef ülkemizde insanları suçlamak çok kolay. Proje doğru ise biz onun kimin şirketi olduğuna bakmayız. Bize bu konuda en çok gelen eleştiri belediyenin kültür sanat kurumlarıyla beraber yaptığımız çalışmalardı. Mesela Kültür A.Ş’yle yaptığımız önemli işbirlikleri oldu. Bunu da iftiharla ifade ediyorum. Burada bir kaynak aktarma söz konusu değil.
Projelerini uygulayamadığımız 1800 civarında proje müellifinin bir kısmı belli yorumlar yapıyorlar. Bazı kişi ve kurumlar çok net bir şekilde ambargo uyguladılar 2010 Ajansı’na. Kimileri çok önemli projelerin ajans bünyesinde olduğunu söylemedi, Türkiye’nin en önemli müzik adamlarından Zülfü Livaneli, bizim kapanış etkinliğimizde Macar ve Alman sanatçılarla beraber bir konser verdi, ama konserin sonunda 2010 Ajansı’na teşekkür edemedi! Organizatöre teşekkür etti.
- Ambargo uygulamalarının nedeni nedir sizce?
İşlerin nasıl yapıldığından ziyade kimin yaptığına baktılar. O işi yapanlar hazmetmedikleri kişilerse gündeme getirmek istemediler.
- Sürece ilişkin özeleştiri yapar mısınız?
2008 yılına geri dönersek bu kadar çok sayıda projeyi kabul edecek bir model bizi çok yordu. Bunun yerine daha sınırlı sayıda projeyi bizim ısmarlayıp yaptırmamız daha doğru olurdu diye üşünüyorum. Doğrudan bizle alakalı olmamakla beraber kültür sanat faaliyetlerini kamu kaynağı kullandığımız için bir rutin ihale süreci içinde yapmak zorunda kaldık. Bu bizi yordu.
- İhale demişken. Proje sahipleri, projelerin çoğunun uygulanmasında ihale yöntemi benimsendiğini söylüyor. Özellikle dışarıdaki şirketlere... İhalenin kimde kalacağına kim varar veriyordu? Yürütme Kurulu mu, Bütçe Kurulu mu? Ayrıca ihalelerin açık bir şekilde duyurulmadığı da söyleniyor.
İhalelerin açık bir şekilde duyurulmadığı ciddi bir iddia, kabul etmiyorum. İhaleler, AKM ihalesi de dahil en küçük ihalemize kadar kesinlikle açık ihaledir. Doğrudan hiç kimseye ihale verilmemiştir. İnternet sayfamızda da bütün ihaleler duyuruluyor. Bence en başarılı olduğumuz konulardan biri buydu. Sanatsal kurgularını içeren ana kısmı ayırıp diğer hizmetleri ihaleyle aldık, bunda da bir yanlışlık olduğunu düşünmüyorum. Bütün ihaleler açık ve şeffaf olarak yapılmıştır. Yürütme kurulu yapılacak işlere hangi rakamlara kadar yapılacağına karar veriyor. Bunun ihale süreci teknik bir iş olduğu için onu bütçe kurulu yapıyor.
- Projelerin uygulanmasında ağırlıklı olarak hangi yöntem benimsendi peki?
Çoğu ihale yoluyla. Hiç kimsenin sanatsal konseptini zedeleyecek bir ihale yöntemini işin içine sokmadık ama.
- Genel bütçede ne kadar para vardı ve bunun ne kadarı harcandı? Size en çok fon sağlayan kurum hangisiydi?
Maliye Bakanlığı (475.000.000 TL). Gelirler toplamı: 498.365.940 TL. Bunun 320.170.410’u harcandı. Geriye kalan para ise 6 aylık tasfiye dönemimizde harcanacak.
- 2010 yılında İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilir misiniz?
Arzu ettiğimiz noktada netice aldık. Kabul ettiğimiz projelerin yüzde 90’ını realize ettik. Bu başarılı bir sonuç. Sadece yurtdışında 130’un üzerinde ayrı etkinlikle İstanbul’u tanıttık. Macaristan’ın Pecz kentinin kültür başkentliğine ihtiyacı vardı, İstanbul’un ise buna ihtiyacı yok. Çünkü İstanbul zaten kültürün ve sanatın önemli bir merkezi.
- Bu arada kültürel etkinliklere harcanması gereken para reklama mı harcanıyor? TV’ler, gazeteler, radyolarda yayınlanan reklamlar, dağıtılan tonlarca broşür... Şu saatten sonra bu reklamlar ajansa ne kazandıracak?
3 yıl boyunca ne yaptığımızı İstanbul kamuoyuyla paylaşmamız lazımdı. Rakamları vurgulayarak kamuoyuyla paylaşmak yerine mütevazı davrandık. Billboard kiralayıp sürekli bir tanıtım yapabilirdik. Tanıtım anlamında yoğun bütçe kullandığımız tek ay aralık ayı.
- Başbakan’ın AKM’nin yıkılması görüşünde olduğunu hepimiz biliyoruz artık. Sizce AKM sürecinin durmasında en çok bu tavır mı etkili oldu?
Başbakan’ın AKM’nin yıkılması gerektiği düşüncesini zikrettiği dönemde bile biz ihale sürecini devam ettirdik. O süreç Başbakan’dan dolayı durmamıştı. Kültür Sanat Sen’in yürütmeyi durdurma kararından dolayı durmuştu. Bugün ise top artık bakanlıkta ve Başbakan’ın gösterdiği istikamette yapılacaktır herhalde. İş bizden çıktı çünkü.
- ‘Sürdürülebilir projeler’ diyordunuz, devam eden projeler var mı?
Birçok projede sürdürülebilirlik boyutunu dikkate aldık. Önümüzdeki dönemde projelerin kalitesinden dolayı proje sahipleri farklı kurumlardan buldukları fonlarla projelerini sürdüreceklerdir. Proje hazırlama kültürü konusunda da çok büyük bir katkı verdik kültür sanat camiasına. Müthiş bir eksiklik vardı bu konuda.
- Fazıl Say, İstanbul 2010 Ajansı’na ‘Dört Mevsim Dört Konser’ başlıklı bir proje sunmuş, ajans tarafından bütçe nedeniyle destek alamamış ve çeşitli polemikler ortaya çıkmıştı. Mesele sadece para mıydı? Ajans pek çok etkinliğine, açılış gösterisine bile milyonlar harcamadı mı?
Şubat 2010’da Ajansa teslim edilen teklifte, 5 konser ve 1 workshop için 619.316 Avro talep edildi, bilahare yapılan görüşmelerden sonra 2 konser için 316.756 Avro’luk 2. teklif verildi. Bu teklifte Fazıl Say’ın konser başına talep ettiği bedel 36.875 Avro oldu. Bu bedel, Almanya’da verdiği konserlerde kendisine ödenen rakamın çok üstünde bir bedeldir. Görüşmeler sonunda elimizdeki bilgilere uygun bir bütçe ile en az iki konserin yapılması talep edilmesine karşı, ilk verilen rakamlarda bir değişiklik yapılmaması sonucu projenin yapılabilme imkânı kalmadı. Üzüntü verici olan, Ajans’tan diğer programlarında istenenin oldukça üstünde bir bedel talep edilmesi ve bunda ısrar edilmesidir.