Çevrebilim ve Çevre Bilinci...
cumhuriyet.com.tr
Uygar çevrecilik, yönetsel konumun sağladığı gücü ve öncelikleri sadece yakın çevresinin yararları için kullanmayı değil, tüm toplumun ortak yararları için çaba harcamayı ve doğaya saygılı olmayı gerektirir.
Dilimize “Çevrebilim” olarak aktarabileceğimiz “Ekoloji (Oecologie)” sözcüğü ilk olarak Ernst Haeckel’in (1834-1919) 1866 yılında yazdığı “Generalle Morphologie” adlı yapıtta kullanılmıştır. Ekoloji deyimi tam olarak, “Canlılarla bulundukları ortam arasındaki etkileşimi inceleyen bilim dalı” anlamına gelmektedir.
Göçebelik dönemindeki insanlar ve çevre arasındaki ilişkiler süreklilik göstermediği için göçerek terk edilen yörelerde doğal koşulların yenilenmesi olanaklıyken, yerleşik düzene geçilmesini sağlayan “Tarım Devrimi”, yerleşilen bölgelerde oluşan insan etkilerinin sürekliliğine ve olumsuzlukların birikimine yol açmıştır.
Yaşam koşulları ve salgın hastalıkların insan ömrünü kısıtlaması, uzun süre nüfusun aşırı artmasını engelleyerek, doğal çevredeki olumsuz etkileri dengede tutmaktaydı. Geçen zaman sürecinde yaşam koşullarının iyileşmesi ile giderek artan nüfus ve gereksinimlerin doyumsuz düzeylere erişmesi, çevrede oluşan yıkım ve tükenişi tetiklemiş, tek tanrılı dinlerin “Tüm evrenin insan soyunun yararlanması için oluşturulduğu” inancı da doğal kaynakların bilinçsiz kullanılmasında sorumsuzca davranışlara destek olmuştur.
Özellikle teknolojinin gelişimiyle artan enerji ve hammadde gereksinimi, tüm doğal kaynakların bilinçsizce talan edilmesine daha da ivme kazandırarak yerküre boyutunda olumsuzlukların yaşanmasına yol açmıştır.
Özellikle son elli yılda sömürücü güçlerce dayatılan ve aşırı kâr uğruna her türlü davranışı olağan sayan kapitalist-emperyalist düzenin en yoğun olarak yaşandığı neo-liberal dönem, çevre sorunlarını daha önce hiç görülmeyen düzeye ulaştırmıştır.
Acımasızca sürdürülen talanın doğadaki etkilerine artık sıradan insanların bile tepki göstermeleri sonucunda ise çevre sorunları ve çevre bilinci zorunlu olarak en önemli güncel konulardan biri haline gelmiştir
Artık yaşamın her alanında etkisini gösteren ve insan soyu ile birlikte tüm doğayı ilgilendiren çevre sorunlarının, sadece ve sadece bilimin gösterdiği yolla çözüme kavuşabileceğinin, tüm toplumlarca algılanıp benimsenmesi gerekmektedir. Yerküredeki bütün ekonomik ve yönetsel düzenlemelerin doğa ile uyumluluk gözetilerek yapılması en önemli koşuldur. Francis Bacon’un (1561-1626) yüzyıllar önce söylediği “Doğaya uyum sağlanmadan başarıya ulaşılamaz (Natura non nisi parendo vincitur)” tümcesi, bütün çağlar boyunca olduğu gibi günümüzde de geçerlidir ve çevrecilerin yürekten benimsemeleri gereken bir özdeyiş olmalıdır.
Bu gerçekle çelişen tutum ve davranışlarıyla, başlıca amacı kârı en üst düzeye çıkarmak olan kapitalist-emperyalist düzenin işbirlikçileri olan birey ve yönetimler isteseler de çevreci olamazlar.
Tarih süreci boyunca zaman zaman yönetimler, gerçeklerle çelişen tutumlarını maskelemek amacıyla, kendilerini hiçbir zaman ulaşamayacakları niteliklerle tanımlamışlardır. Bu tür yönetimler çıkar sağladıkları çevrelerden destek görseler de sonuç, toplumlar ve yönetimler için hep düş kırıklığı olmuştur. Günümüzde, dürüst ve çevreci olduğunu söyleyip, dogmalara bağlılıkları tartışılmaz, yazgıcı, inancı bilimden üstün gören kişiliğe sahip olanlar için de sonuç aynı olacaktır.
Yerküremizdeki çağdaş çevrecilerin, mutlak ve değişmez gerçekler olan “Doğa Yasaları”na uyum içinde davranmalarının yaygınlaşması ülkemizde de etkin olmakta, az sayıda da olsa, gerçek çevrecilerin örgütlenmeye çalıştıkları gözlenmektedir.
Yönetimlerin de bu akıma uymak için, çevrecileri kendi siyasal amaçları yönünde davranmaya zorlamak yerine, bilimsel-çevreci önerilere uyum sağlamaları gereklidir. Ayrıca, uluslararası çevreci örgütlerle iletişim kurarak eşgüdümlü düzenlemelerin uygulanmasını içtenlikle desteklemek gerekir.
Bireysel olarak ya da belirli inanç gruplarınca yürütülen sözde yardım amaçlı veya çevreci girişimlerin çoğu zaman çıkar amaçlı niteliğe dönüşmesi düş kırıklıklarından başka bir sonuç doğurmamaktadır.
Tutum ve uygulamalarında sömürü için yürütülen savaşları destekleyerek ülkelerin yağmalanmasına arka çıkanlar, “yerküre”mizde her on saniye içinde bir çocuğun açlıktan ölmesini umursamayanlar, küçük çıkarlar için ülkelerinin doğal değerlerinin talan edilmesine göz yumanlar, çevreci olduklarını söylerlerse sadece gülünç olabilirler.
Uygar çevrecilik, yönetsel konumun sağladığı gücü ve öncelikleri sadece yakın çevresinin yararları için kullanmayı değil, tüm toplumun ortak yararları için çaba harcamayı ve doğaya saygılı olmayı gerektirir.