''Çekirdek kadro kabinede''
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Bakanlar Kurulu'ndaki değişiklikle ilgili olarak, ''Öyle anlaşılıyor ki rezervde tuttuğu bütün unsurları seferber etme kararını almıştır. AKP'nin ağır toplarının, ideolojik özünün, çekirdek kadrosunun bütün potansiyelinin ortaya konulduğu bir kabine ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum'' dedi.
cumhuriyet.com.trCHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Habertürk Televizyonu'nun canlı yayınına katılarak gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı. Bakanlar Kurulu'ndaki değişikliği nasıl değerlendirdiği sorusu üzerine Baykal, muhalefet lideri olarak kendisine düşenin ''hayırlı olsun'' demek ve ''başarılar dilemek'' olduğunu söyledi.
Asıl önemli olayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yerel seçimlerin ardından ''kapsamlı bir değişikliğe ihtiyaç duyması'' olduğunu ifade eden Baykal, ancak yeni kabinenin kendisine, ''hükümetin bu güne kadar izlediği politikalarda değişiklik olacağı izlenimini vermediği'' görüşünü dile getirdi. Deniz Baykal, ''Öyle anlaşılıyor ki, rezervde tuttuğu bütün unsurları seferber etme kararını almıştır. AKP'nin ağır toplarının, ideolojik özünün, çekirdek kadrosunun bütün potansiyelinin ortaya konulduğu bir kabine ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum'' dedi. Bakanlar Kurulu'nun yeni tablosuna bakarak, ''dış politika konusundaki yanlışların önüne geçileceği, yolsuzluklarla mücadele edileceği, ekonomi politikasında gelişme olacağı gibi bir çok konuda umutlanmanın mümkün olmadığını'' söyleyen Baykal, ''Önemli olan Başbakan 'artık böyle gidemeyiz, bir şeyleri değiştirmek lazım' diye düşünmüştür ve değiştirmesi en kolay olan şeyi yani bakanların bir kısmını değiştirerek yürüme yolunu seçmiştir. Şimdi bunu birlikte izleyeceğiz. Politika aynı politika. Bunun bizim açımızdan heyecan verici, önemli bir tablo olduğunu sanmıyorum. Bildiğimiz AKP bu defa çekirdeği ile çıktı'' diye konuştu.
Deniz Baykal, ''bazı isimlerin Bakanlar Kuruluna alınmış olmasının dikkat çekici olduğu'' görüşünü savunarak, ''AKP, kendi milli görüşçü, rejime inançla ideolojik olarak karşı çıkan ve bunun kavgasını kararlılıkla eline geçen her fırsatı değerlendirerek sürdüren bir ekibi sahiplenme, bakanlar kuruluna taşıma, parti vitrinine koyma ihtiyacını hissetmiştir. AKP kendi gerçek kimliğiyle biraz daha belirgin bir şekilde ortadadır'' dedi.
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun Milli Eğitim Bakanı olmasına ilişkin bir soru üzerine, Deniz Baykal, ''daha önceki Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in uygulamalarının Türkiye'yi ciddi sıkıntıya soktuğunu'' söyleyerek, ''Çubukçu'nun milli eğitim alanındaki görüşleri hakkında henüz bir bilgi sahibi olmadığını'' kaydetti. Ancak AKP'nin ''ortak anlayışını görev alanında hayata geçireceğinin anlaşıldığı'' görüşünü aktaran Baykal, ''o konuda da bir umutlanma noktasında olmadığını'' söyledi. Baykal, ''yenilenme izlenimi yaratma ihtiyacının ekonomi alanında ortaya çıktığını'' söyledi. Baykal, Başbakan Erdoğan'ın ekonomi alanındaki bakanları değiştirerek bir tazelenme, yenilenme mesajı vermek istemiş olabileceğini belirtti.
Anayasa değişikliği
Baykal, başka bir soru üzerine, AKP'nin uygulamalarının ''toplumda tedirginlik yaratmakta olduğunu, bunun daha da ileri düzeye taşınabileceğini'' ifade etti. ''Türkiye'nin iktidardan kaynaklanan gerilime nasıl reaksiyon vereceğini herkesin zaman içinde göreceğini'' kaydeden Baykal, ''Bizim muhalefet partisi olarak anlayışımız siyasi tartışmayı bu zeminde gerginleştirmemektir'' dedi. Deniz Baykal, gelecek günlerde bir anayasa değişikliği tartışmasının önlerine geleceğinin görüldüğünü belirterek, şöyle konuştu: ''Bu anayasa değişikliği aslında siyasi ortamı gerebilecek konulardan birisidir, hiç kuşku yok. Bu konudaki anlayışlarını da önümüzdeki günlerde göreceğiz. Biz AKP'nin izlemekte olduğu politikanın yanlışlarına, tehlikelerine kararlılıkla dikkati çekmeye devam edeceğiz ama siyasetimizi onun üzerine bina etmemeye çalışacağız. Onların yanlışlarına katkı vermemeye çalışacağız. Onları kendi kaderleriyle baş başa bırakacağız. Anayasayı değiştireceklerse bildikleri gibi yapmalarına bakacağız. Buna destek vermemiz kesinlikle söz konusu olmayacak. Ama biz bundan sonra da ekonomik sorunları, işsizliğe, yolsuzluğa, yanlış ekonomi politikalarına ve bunun Türkiye için maliyetine dikkati çekme devam edeceğiz.''
1 Mayıs özlemi gerçekleşmedi
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, yaşanan olaylar nedeniyle ''1 Mayıs özleminin'' gerçekleştirilemediğini belirterek, ''Bu, 1 Mayıs özlemini gerçekleştirdiğimiz 1 Mayıs değildir. Orada bir vitrinin kırılması, bir vatandaşa saldırı yapılmış olması hepimizi derinden yaralıyor. Böyle 1 Mayıs istemiyoruz'' dedi. 1 Mayıs ve Nevruz'un resmi tatil olması için kanun teklifi verdiklerini anımsatan Baykal, bu iki günde de devlet ve millet el ele, huzur içinde kutlama yapılmasını istediklerini söyledi.
''32 yıl sonra Taksim'de işçi kuruluşlarımızın, sendikalarımızın çıkıp 1 Mayıs'ı kutlamaları anlamlı bir olaydır. Bunu memnuniyetle karşılıyorum'' diyen Baykal, ancak istenilen noktaya gelmekten uzak olunduğunu üzüntüyle gördüklerini ifade etti. Baykal, şöyle konuştu: ''Yani, ne yazık ki, 1 Mayıs'ı bir gerilim günü olmaktan çıkaramıyoruz. Bu konuda iktidarın çok büyük sorumluluğu olduğu açıktır. Konuya çünkü güvenle yaklaşmamıştır, kucaklamamıştır, sahip çıkmamıştır, bir kavga ve gerilim anlayışı içine girmiştir. Bu da birdenbire işi tırmandırmıştır. Zaten provokasyon yapmak üzere fırsat bekleyen küçük, marjinal çevreler var. Çok üzüntü verici olmuştur. Orada bir vitrinin kırılması, bir vatandaşa saldırı yapılmış olması hepimizi çok derinden yaralıyor, böyle 1 Mayıs istemiyoruz. Bunun bir anlamı yok, bunu böyle olmaktan çıkarmak zorundayız. Böyle olmaktan çıkarabiliriz. Devletiyle, büyük konfederasyonlarıyla, sorumlu sivil toplum örgütleriyle hep birlikte bu ihtimale karşı dayanışma içine girerek bunu yapabiliriz. Bu, çok temel bir konudur. Bir yandan üzülüyorum, 1 Mayıs gibi bir günün Türkiye'de barış içinde, kimseye zarar vermeden, kimseyi tedirgin etmeden, bir tatlı, güleryüzlü bir şekilde, çoluk çocukla sevinç içinde kutlanamamış olması benim için üzüntü vericidir. O nedenle bu 1 Mayıs özlemini gerçekleştirdiğimiz 1 Mayıs değildir.''
Sorumlu kuruluşlar ve iktidarın işbirliği içinde güvenlik önlemlerini alarak sorunun aşılabileceğine işaret eden Deniz Baykal, ''O toplantıyı düzenleyen kuruluşlar, sendikalar bir tek vitrine saldırı olursa kendisini sorumlu hissetmelidir. Onun olmayacağını güvence altına almaya kendisini görevli saymalıdır'' diye konuştu. Baykal, 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanması konusuyla ilgili olarak da, ''Taksim sendromunu, saplantısını aşalım artık. Yani, Taksimde de kutlansın, ondan sonra kutlanmayabilir. Çünkü Taksim, uygun bir alan olmaktan çıktı, bir miting alanı niteliğini kaybetmeye başladı. Bunu anlıyorum, ama Taksim'de bir 1977'den sonra ilk kez barış içinde, hepimizi mutlu eden bir güzelliği yaşamalıyız'' dedi. Baykal, devletle sendikalar karşı karşıya gelmeden çözüm bulunmasının daha akılcı olduğunu ve böylece marjinal grupların etkisiz kılınabileceğini belirtti.
Başbuğun açıklamaları
Baykal, ''Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un düzenlediği toplantıda 'topluma kazandırma merkezleri kurulması gerektiği' ifadesini kullandı. Bu noktadaki görünüz nedir?'' sorusu üzerine, ''Bu konuların böyle ulu orta siyaset meydanlarında konuşulmasını çok yanlış buluyorum'' karşılığını verdi. Baykal, şöyle devam etti: ''Hele askeri yetkililerin bu konuyu konuşması gereken yer Milli Güvenlik Kurulu'dur. Ya da terörle mücadele zeminleridir ya da uygun resmi ortamlardır. Çünkü bu konular konuşulduğu zaman yanlış bekleyişler çıkıyor, yanlış anlamalar kendini gösterebiliyor. Çok özen ve dikkat içinde olmak lazım. Terör konusunda çok kararlı net bir tavır takınılması gerektiğine inanıyoruz. Kime af? Terörist, terörden vazgeçiyorsa mesele yok, onu sağlamak için ne gerekiyorsa yapılır. Ama şu anda Türkiye'nin izlemek zorunda bırakıldığı politika, teröriste af anlamına gelmiştir. Teröriste af anlamına geldiği için de terör sona ermemiştir, terör teşvik edilmiştir. Daha önce eve dönüş yasası çıkarıldı. Bu, terörün sona ermesine değil, tam tersine azmasına neden oldu. Teröristler hapishaneden dağa çıktılar. Af konusu, Türkiye gerçekten bu konuyu kontrol altına aldığı ve şiddetin, terörün toplumda tamamın etkisiz kılındığı, toplumsal barış aşamasına geldiğimiz, acı çeken insanların artık hayata kazandırılmasının gerekli olduğu anlayışının yaygınlaştığı, böyle bir adımın tekrar terörü canlandırmayacağı ya da teröre destek olmayacağının görüldüğü ortamında konuşulur. Konuşulur, yapılır ve biter ama bizde terörle mücadele yöntemi sanılıyor. Terörle mücadelenin başarıya ulaşmasından sonraki bir barışma vesilesi olarak değil de terörle mücadelenin yöntemi, teröristlerin yumuşatılması, ikna edilmesi, caydırılmasına yardımcı olur sanılıyor.''
Azerbeycan-Ermenistan ilişkilieri
Azerbaycan ve Ermenistan ilişkileri konusuna da değinen Baykal, Türkiye-Ermenistan sınırının Ermenistan'ın Azerbaycan'ı işgal etmesi sebebiyle kapandığını anımsattı. ''İşgal kalkmadan sınırın açılmasının doğru olmayacağı'' görüşünü aktaran Baykal, ''Şimdi işgal kalkmadan 'sen bırak Azerbaycan'ı Ermenistan ile ilişki kur' diyorsunuz. Kardeşim ben Ermenistan ile ilişkim kötü olduğu için sınır yasağını koymadım ki'' dedi. Sınır yasağının Ermenistan'ın Türkiye'ye tutumundan dolayı konulmadığına dikkati çeken Baykal, ''Ermenistan o zaman da 'soykırım' diyordu, Türkiye sınırlarını tartışmalı kabul etmeye çalışıyordu. Batı Ermenistan'dan söz ediyordu, yani Türkiye'nin doğusundan söz ediyordu. Ağrı Dağı hala onlar için simge konumundaydı. Bunları bildiğimiz halde onlarla iyi ilişkiler içindeydik, sınır da açıktı'' diye konuştu. Konunun sadece Karabağ ile sınırlı olmadığını, ayrıca Karabağ'ın etrafındaki 7 ayrı merkezin de işgal edildiğini ifade eden Baykal, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, İslam Konferansı ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin de bu durumu ''işgal'' olarak nitelendiren kararlar aldıklarını anımsattı. Sınırın kapanmasının önemli bir yaptırım olduğu görüşünü ifade eden Baykal, petrol ve doğal gaz rezervleri nedeniyle Kafkasya'da dengelerin Azerbaycan'ın lehine değiştiğini, Ermenistan'ın ise ''köreldiğini'' söyledi.
1915 olayları Ermeni iddialarına ilişkin Türkiye'nin ''kompleksi'' olmadığını ifade eden Baykal, Ermenistan'ın ''tanımadığı sınırın açılmasını istediğini'' dile getirdi. Baykal, ''Ermenistan bizi tanıyormuş, tanımıyormuş, onun meselesi, bunu da konu yapmıyorum. 'Soykırımı tanı sana taviz vereyim' Yok öyle bir şey. Bir tek isteğim var Ermenistan'dan, Azerbaycan'daki işgale son ver, Karabağ'a barış içinde demokratik çözüm getir. Bütün sınırları da açarız, ekonomik ilişkiler de yaparız, sınırı kabul etmediği halde. Umurumda değil'' diye konuştu.
Baykal, ''Güneydoğu sorununa bakış açınız ve çözümünüz ne?'' sorusu üzerine, 1989'de başkanı olduğu bir komisyonun yayınladığı raporda, ''Türkiye Cumhuriyeti'nin kan, kafatası veya ırk devleti olmadığını ve siyasi bilinç devleti olduğunu'' vurguladıklarını söyledi. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu insanların etnik kimliği olabilir, mezhep anlayışı olabilir. Irk ve din bakımından ayrışmaları mümkündür. Bu sosyolojik bir gerçektir. Herkesin alt kimliği, kültürü, etnik kimliği, resmi dilden farklı bir anadili olabilir. Bu anadili öğrenme hakkı herkesin tartışma götürmez biçimde vardır. Anadilini konuşma, öğretme, yayın yapma hakkı vardır. Bunlar tartışma götürmez. Bunu 1989 yılında söylüyoruz. Herkesin etnik kimliğe sahip olabilmesi devletin birliği ve bütünlüğü için tehdit değildir. Etnik kimlikler sosyolojik bir olaydır. Politik düzeyde hepimiz aynı milletin birer parçasıyız. Millet, etnik kimliği yansıtmak zorunda değildir. Millet, alt dayanışmaların daha üstünde bilince dayalı bir beraberliği ifade eder. Benim kimliğim var diye millete göre tercüme edemem. Etnik kimliğe bir millet izafe etmek ve ona bir devlet talep etmek artık geride kalmış bir mücadeledir.''