Büyümeyen erkek
Kız ya da erkek kimse evlenmeden evden ayrılmazdı ve bunu yapmaya kalkan ‘evlat’ ciddi bir utanç nedeniydi büyük aile için.
cumhuriyet.com.trAlper Hasanoğlu, Cumhuriyet Cumartesi için yazdı.
Annem beni çok severdi. O nedenle çay demlememe bile izin vermedi, yorulmayayım diye. Bir sofra toplamışlığım yoktu yaşım 23 olduğunda. Yemek zaten yapmamıştım. Hayat, gündelik hayat çok rahattı benim için. Sonra bir aile evi olan Hasanoğlu Apartmanı'ndan evlenmeden ayrılmaya, kendi başıma var olmaya karar verdim ve evde kıyamet koptu. Kız ya da erkek kimse evlenmeden evden ayrılmazdı ve bunu yapmaya kalkan ‘evlat’ ciddi bir utanç nedeniydi büyük aile için. Bu kadar korkunç ne olmuş olabilirdi ki insanın anne-baba evinden evlenmeden ayrılmasına neden olabilecek?
Sonuç olarak ben kavga dövüş ayrıldım evden ve benden 10 yaş büyük Aydın Ağbimle yaşamaya başladım. Ama bir tuhaflık vardı yaşantımızda. Her şeyi Aydın Ağbi yapıyordu. Yemeği o pişiriyordu, bulaşığı o yıkıyordu, evi o temizliyordu filan. Ben yiyip içiyor, salondaki mutat köşemde elimde kitap Aydın Ağbinin işini bitirip yanıma gelmesini bekliyordum. Sohbet edebilelim diye. Annemin paşa oğluydum ve onun kucağında yaşıyordum daha önceleri ve şimdi de Aydın Ağbinin kucağında yaşamaya başlamıştım. Hayatımda pek bir değişiklik olmamıştı yani.
İlk bir ay için yani. Sonra ne mi oldu? Aydın Ağbi aldı beni karşısına ve yaptığım, daha doğrusu yapmadığım şeyleri bir bir suratıma çarpıp utandırdı beni. Ardından tam bir hayat dersi başladı. Yemek yapmaktan, ev temizlemeye, bulaşık yıkamaktan ütü yapmaya her şeyi öğretti bana. Annemin yapması gereken her şeyi o yaptı ve beni hayata hazırladı. Elbette birlikte yaşadığım kadınlara sormak lazım ama sanırım daha sonra hayatı paylaştığım kadınların kucağında yaşayan bir ana kuzusu olmadım bu sayede.
Oysa annemin evinden evlenip çıksaydım, yani bir kadınla yaşamaya başlasaydım hemen, neler olacaktı tahmin edebiliyorum. Tabii ki birlikte yaşayacağım kadınla da çok ilgili nasıl bir gündelik hayatımın olacağı ama annesi tarafından beceriksiz bir insan olarak hayata salınmış bir erkeğe bir şeyler öğretmeye çalışarak zaman kaybetmeyecekti hayatıma giren kadın ve işler hızla hallolsun diye kendisi yapıverecekti bütün işleri. Daha önceleri annemin evi çekip çevirmesi nasıl normal geliyorsa bana, eşimin de aynı şeyi yapmasını gayet normal karşılayacaktım. İstisnalar tabii ki var ama kadınların büyük bir kısmı da kendi evlerinde annelerinin evi çekip çevirdiğine tanık oldukları için hayatlarına giren erkeğin kahvesini yapmayı, o akşam ne pişeceği konusunda karar vermeyi normal karşılarlar ve farkında bile olmadan ataerkil düzenin olduğu gibi sürmesine gündelik hayat düzleminde katkıda bulunurlar. Zaten ellerine mi yapışacaktır tava, üç köfte kızartsalar ya da bir salata yapsalar akşamları?
Sonra o erkeğin bir kızı olur. Hayat bu ya! Kız çocuğu anne babasının nasıl yaşadığını görerek büyür elbette. İlk rol modeli anne-babasıdır her çocuğun. Baba nasılsa evin içinde, her erkeğin öyle olduğunu düşünür ve bu bilgiyi içselleştirerek büyür. Annesi nasılsa, kadın modeli olarak bunu içselleştirir, istese de istemese de.
Erkek için de annesi neyse karısı o olur bir süre sonra. Hele çocuk doğduktan ve o seksi göğüsleriyle çocuklarını emzirmeye başladıktan sonra kendisine pek kadın gibi de gelmemeye başlar karısı. Bir annedir artık o. Anneyse annelik yapacaktır elbette.
Çizen: Özge Ekmekçioğlu
Karım anne olduktan sonra çok daha rahat yerleşirim ben de onun kucağına. Hiçbir suçluluk duymadan. Ne suçluluk duygusu, aklıma onun bir zamanlar seviştiğim kadın olduğunu bile getirmeden, kuruluveririm kucağına karımın.
Ya kızım? Ondan da benim için bir şeyler yapmasını beklemeye başlarım zamanla. “Hadi bana bir bardak su getir kızım,” derim örneğin. “Annene yardım et de sofrayı çabucak toplasın,” derim ya da. Mutfağa girip yemek yapmaya başlarsa överim onu. Ama oğlumdan böyle bir şey istemek aklımdan bile geçmez.
Bir de bakarım yaşlılığımı düşünmeye başlamışım sonra. “Kızım bakar bana,” diye düşünürüm, düşündüğümü bile bilmeden. Korkmam yaşlanmaktan artık. Oğlum zaten ne anlar birine bakmaktan! Ondan bir şey beklemek hata olur, o kendini kurtarsın da. Hiç aklıma gelmez oğlumun kızımın yapabildiklerini neden yapamadığı. Annemin kucağından karımın kucağına geçmişimdir hiçbir beis duymadan. Aynı şeyi kızımın kucağı için de düşünmeye başlarım farkına bile varmadan.
Neyse ki hayat değişiyor. İnsanlar doğdukları mahallede büyüyüp ömür boyu aynı mahallede yaşamıyorlar. Bırakın şehir değiştirmeyi, ülke değiştirmek bile normalleşti artık. Normalleşti de kızlarımız bu sayede biz babalardan kurtuldular. Umarım kızım başka bir ülkeye gider de benim onun kucağına yatıp şımarmama izin vermez. Yoksa ben istesem de istemesem de 50 küsur yılın alışkanlığıyla kızımın benim dizimin dibinde oturmasını ve bana bakmasını isteyeceğim, eminim bundan.
Kızım, Eylül sana söylüyorum…