Büyülü Elma Referandumu!..
cumhuriyet.com.trAmaç ‘Yasama, Yürütme ve Yargı’yı tek bir elde toplamaktır. Böylesi bir anayasal altyapının adı başkanlık rejimi de değil, diktatörlüktür. Artık mızrak çuvalı delmiş, görmeyen gözlere bile batar olmuştur.
12 Eylül’de yememiz için sunulan elma, halkımızı ölümcül bir uykuya yatıracak, işte böylesi zehirli bir elmadır.
Sözü eğip büküp uzatmaya gerek yok. Ya da son söyleneceği baştan söylemeli; 12 Eylül referandumu tam bir Pamuk Prenses masalıdır. Bu masalın Pamuk Prensesi halkımız, onu ölümcül bir uykuya sokacak zehirli elma oylanacak değişiklik paketi, büyücü ise AKP iktidarıdır.
AKP ve çizgisinde olanların tercihlerini anlamak mümkün. Ama kendilerini o çizginin dışında ve hatta karşısında gören, hele de solculuk ve ilericilik iddialarını sürdürenlere ne demeli? Ne imiş; geçici 15. maddeyi kaldırmakla cuntacılık ve darbe girişimleri önlenecek, demokrasi kapısını aralayacak büyük bir adım atılmış olacakmış.
Bundan önceki darbeleri yapanların önünde anayasal engeller yok muydu? TCK’nin 146. maddesi neyi yasaklamaktaydı? Gene de cuntalar kurulmadı mı, darbeler yapılmadı mı? Talat Aydemir hakkında verilen ölüm cezasının infaz edilmesi gerçeği bir ibret oluşturabildi mi?
Hiç kimse kendini aldatmasın! Darbeleri internet sitelerindeki lafazanlıklar değil, örgütlü halk direnişleri; yani eylemli, etkin demokratlıklar önler. Milyonlar ve milyonların demokrasi için sokak direnişlerinden korkar cuntacılar. Demokrasi Fransız devriminde olduğu gibi çulsuzların (sans culottes) sayesinde gelir, onların eseri ve işidir. Postala karşı takunyanın iktidarına, diktasına su taşıyarak demokrasiye sahip çıkılamaz.
Üstelik eldeki tas, tas bile değil bir elektir. Onunla mı demokrasi değirmeni çevrilecek? Vah ki vah…
Her neyse, polemiği bırakıp biraz hukuk konuşalım. Önce o çok sözü edilen Venedik Komisyonu ölçütlerine göre bu referandumun meşruiyetini mihenk taşında bir sınayalım. Ne diyor Venedik Komisyonu 21 - 22 Ekim 2005 tarihli 64. oturumunda kabul edilmiş referandum raporunun Konuda Birlik başlıklı 73. maddesinde?
“Konuda birlik ilkesi, bir metnin tümünün değiştirilmesi hali dışında, oya sunulan metinde, aslında birbiriyle bağlantılı olmayan hükümlerin bir blok olarak kabul ya da reddinin istenmesi seçmenin oyunu özgürce kullanması güvencesine aykırılık anlamını ifade etmektedir.”
Yani tek cümleyle, birbiriyle bağlantılı olmayan birçok konuyu toplu olarak halkoylamasına sokup, evet ya da hayır biçiminde tek yanıt istenemez.
Yani 12 Eylül’de yapılacak halkoylaması Venedik Komisyonu ölçütlerine göre demokratik bir halkoylaması olmayacaktır. Tersine şaibeli bir halkoylaması olacaktır, ama ne gam!
Hadi şimdilik bırakalım meşruiyet tartışmasını bir kenara, biraz da içerik üzerine konuşalım.
12 Eylül Anayasası’nı değiştirmek istiyoruz, değil mi? O zaman şu sorunun yanıtını vermek gerekir: Bu paketin hangi maddesi, değiştirilmesini istediğimiz ‘postal anayasası’nın hangi kurum ve kuralına değinmektedir? YÖK’üyle, siyasi partilere ilişkin yasaklarıyla, seçim barajıyla, milletvekili dokunulmazlıklarıyla, memurlara grev yasağıyla, cumhurbaşkanına tanınan sınırsız yetki ve sorumsuzluklarıyla ve daha bir dizi antidemok-ratik hangi kuralı ya da kurumu değiştirmekte, demokrasiye yönelik ne tür bir düzenleme getirmektedir?
Birkaç örnekle ayrıntılayıp somutlayalım:
Kanun önünde eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddede Türkiye’den beklenen fiili eşitliği sağlayacak bir düzenleme var mı? Zaten “kadın ve erkek eşitliğine inanmadığını, Avrupa’nın her istediğini yapmak zorunda olmadığını, siyasi partilerde kontenjan uygulamasına karşı olduğunu” söylemedi mi Başbakan?
Göz boyama
Telefon ve mekân dinlemelerinin insanları konuşmaktan korkar hale getirdiği bu ortamda özel hayatın gizliliğini güvence altına alacak bir düzenleme mi var bu pakette? Yok!
Demokrasinin ayrılmaz parçası olarak kabul edilen siyasi partiler ile ilgili ne gibi bir iyileştirme getiriliyor? Hiç! Seçim barajını indirme ya da 1961’de olduğu gibi büsbütün kaldırma yönünde atılan bir adım mı var? O da yok!
Grev hakkından yasaklı memur sendikalarının, hakem kurulu kararlarını kabul zorunda olacakları toplusözleşme hakkı, demokrasi yönünde bir kazanım sayılabilir mi? İşçi sendikalarının kuruluş ve çalışmalarını kısıtlayan kurallar muhafaza edilerek demokratik bir sendikacılık mı getirilmiş oluyor? Grev hakkını toplu iş sözleşmesinde ortaya çıkacak uyuşmazlıkla tanımlayıp sınırlandırdıktan, usul ve kapsamının kanunla düzenleneceğini söyledikten sonra siyasi ve dayanışma amaçlı grevleri yasaklayan 54/son fıkranın kaldırılması göz boyama değil de nedir?
Bu değişiklik paketi yargı birliği konusunda 12 Eylül’den farklı nasıl bir düzenleme getirmektedir? Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdari Mahkemesi mi kaldırılıyor?
Yargıda yıllardır tartışılan irticai faaliyetler nedeniyle ordudan ihraçlara yargı yolunu açarken idarenin yargısal denetiminde yerindelik ilkesini kaldırıp kendine özgü bir demokratik açılım örneği verilmiş olmuyor mu?
Açık ve net olalım; bu paketin asıl önemi ve amacı, yargı erkinin yürütmenin emrine verilmesine olanak sağlayacak maddelerdedir. Amaç yargıç ve savcıların daha da bağımlılaştırılması, emir ve kumanda zincirine bağlanmasıdır. Gerek Anayasa Mahkemesi’ne ve gerekse HSYK’ye ilişkin düzenlemeler bu amacı ortaya koymaktadır. Böylece TBMM’de çoğunluğa sahip yürütmenin, gereksindiği yasa faaliyetlerinin Anayasa Mahkemesi engeline takılmasının önü alınacaktır. HSYK yeniden oluşturulmaktadır. İlerleme raporlarına aykırı olarak kurulda Adalet Bakanı ve müsteşarının varlığı korunmaktadır. Bakanlığın hâkimlerin ve savcıların üzerindeki yetkileri ve denetimleri daha da güçlendirilmektedir. Askeri yargıçların bağımsızlığına yönelik eleştiriler bu düzenlemelerle şimdi fazlasıyla sivil yargı için geçerlik kazanacaktır. Artık anayasal olarak Adalet Bakanı’na bağlı bir yargı sistemi oluşturulmaktadır. Anımsayalım; “Yapmak istediklerimize yargı engel oluyor” demedi mi Başbakan? Böyle bir söylemi demokratik hukuk devleti anlayışı ile bağdaştırmak olanaklı mıdır? Dahası yığınların karşısında “Yargıda dernekleşmek olur mu? Bu YARSAV’ı da ilk fırsatta halledeceğiz” dedi mi, demedi mi? Tüm demokratik ülkeleri saymaya gerek yok! Fransa’da yargıç ve savcı sendikalarının bile var olduğu gerçeğine gözlerimizi kapatıp, bu anlayış sahibinin ülkeyi demokrasiye götüreceğine mi inanacağız?.. Elbette ki hayır!
Bütün bu düzenlemelerde söz konusu olan bir sistem ve rejim sorunudur. Amaç ‘Yasama, Yürütme ve Yargı’yı tek bir elde toplamaktır. Böylesi bir anayasal altyapının adı başkanlık rejimi de değil, diktatörlüktür. Artık mızrak çuvalı delmiş, görmeyen gözlere bile batar olmuştur.12 Eylül’de yememiz için sunulan elma, halkımızı ölümcül bir uykuya yatıracak, işte böylesi zehirli bir elmadır. Yemek isteyene afiyet olsun. Ben, “Hayır! Teşekkür ederim” demeyi tercih ediyorum.