Burası her tür iyi müziğin kucaklaşacağı çatı olacak
4 Aralık’ta İdil Biret ve Cihat Aşkın’ın solist olduğu konserde orkestrayı “50. Sanat Yılı” dolayısıyla besteci, şef Çetin Işıközlü yönetecek.
Gülçin GülanDünyanın dört yanında konserler veren, Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası’nın da (TUGFO) kurucu şefi olan Cem Mansur’un, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu Genel Sanat Yönetmenliği’ne atandığı 11 Ekim’de kamuoyuna resmen açıklandı. Mansur, sezon açılışında görevi Aslan Özdemir’den devraldı.
Özdemir, “Cem Mansur bilgisi, birikimi ve vizyonu ile klasikten günümüze, dünyanın ve bizim seslerimizi, İstanbul müziğini CRR’ye en başarılı şekilde taşıyacak, dünyadaki prestijli konser salonları arasındaki hak ettiği yere ulaştıracak değerli bir şef. Sahnesi daima açık ve alkışları bol olsun” sözleriyle devretti. İlk konserin de davetlisi ve kutlayanı oldu.
Mansur ise “Geçmişte gerçekleştirdiğim projelerde ifade etmeye çalıştığım, müziğin toplumsal diyalog aracı olarak gücünü bu yeni görevde de paylaşmak için sabırsızlanıyorum. CRR, her tür müziğin iyisinin altında kucaklaşacağı bir çatı olabilir. Müzik konusunda bile kavga etmeyi başardığımız toplum olmayı hak etmiyoruz” diyerek görevi üstlendi.
‘BU GÖREVE HİÇ AKLIMDA YOKKEN GETİRİLDİM’
Cem Mansur’la CRR Orkestrası ile 26 Kasım’da verdiği ve İBB Başkanı İmamoğlu’nun da katıldığı ilk açıklamalı konserinin hemen ardından Finlandiya’da 5 Aralık’ta Tapiola Sinfonietta ile vereceği konser için yola çıkmadan önce süreci ve projelerini konuştuk. Sorularla yeri daraltmadan sözü Mansur’a bırakıyoruz.
Bu salonda kiracı olarak, 2011’de kapatılana kadar, geldiğimiz Akbank Oda Orkestrası yıllarından çok önemsediğim bir geçmişim var. Özellikle bu salonda, Anadolu yakasında, turne ve üniversite konserlerinde insanların çoğunun, birçok meslektaşımın sandığımızdan daha açık fikirli, meraklı ve yeniliklere açık olduğunu görmüştüm. Evrensel değeri olan çoksesli müzikle onları müzikal ve entelektüel bir yolculuğa çıkarabilmiştim.
Sonrasında kısmen Londra’da yaşadığım için Türkiye’den çok kopmuştum. Türkiye’de yalnız TUGFO ile ilgili şeyler yapmaya ve müziğin hayatımızdaki yeriyle ilgili biraz tarihi, biraz felsefi bir kitap yazmaya odaklanmıştım. CRR’ye ne olacağının farkında bile değildim. Kafamı kurcalayan sorun, yüzlerce konservatuvar mezununun işsizliği ve müthiş nitelikli beyin göçü konularıyla ilgili İBB ile konuşmaya başladık. Çünkü kadro vermeyen bakanlığın neredeyse müzisyenleri düşman ülke askeri gibi görmesi, tuhaf bir sözleşme sistemi nedeniyle ilerde oluşacak orkestraların yerel yönetimler çerçevesinde gelişebileceğini düşünüyordum.
Bu süreçte hiç aklımda yok iken göreve getirildim. Sonradan farkına vardım ki, dünya metropolü olan İstanbul’un müzisyeni olarak benim misyonumla bu görev çok örtüşüyor.
‘MÜZİĞİ CANLI DİNLEMEK DEĞİŞMEYEN BİR DEĞER’
Meşhur orkestra şefi olmak ile benim yapmak istediğim şey çelişiyor. Sağlıklı müzik ortamı yaratmak, hızla ve artan sayılarda insanların salonlara gelmesini sağlamak, canlı müziğin önemini kavratmak istiyorum. Kaydedilmiş müziğin gerçek müzik olmadığını hatırlamamız lazım. Yapay zekânın gündemde olduğu, bu değişen dijital dünyada değişmeyen değerler var. Bir mekâna kapanıp müzik yapmak ve dinlemek bunlardan biridir. Felaket anlarında iptal etmek yerine müzik yapmak uygarlığın devam ettiğini gösterir. Bu çağda konsantre olmanın önemini kavratacak birinci şey iyi bir müzik eğitimi ve aktif müzik hayatıdır. Birkaç yıl önce Nobel Fizik Ödülü alan bilim insanı, "Bu ödülü bir şeye konsantre olmayı ve analitik düşünmeyi öğreten ortaokuldaki fagot hocama borçluyum" dedi.
2010 Kültür Başkenti fiyaskosundan 2008 ortalarında kaçtığımda nedenlerimden biri müzik öğretmenleri ve öğrencilerle yaptığım çalışmaların devam etmeyeceğini anlamamdı.
Ben hiç kariyerci olmadım. Her hafta bir yerde konser vermek bana anlamlı gelmiyor. Az konser vereyim ama benim için de, dinleyen için de o gün farklı bir deneyim yaşansın. Açıklamalı konserleri bu yüzden bir an önce başlatmak istedim. İstanbul’da olduğum sürece gelen yabancı konuk orkestraların konserlerinden önce de konuşmayı teklif edeceğim. Dinleyici istediğine, onlar da anlatamayacağına göre...
‘TUGFO BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ’
TUGFO benim için çok önemli, enerjimin büyük kısmı ona gitmeye devam edecek. Yurtdışında da ulaşabildiğim en iyileriyle birkaç şey yapmak benim için sık konser vermekten daha önemli.
CRR, devlet orkestraları gibi maaşlı, mesaili çalışan sürekli müzik yönetmeni gerektirecek bir orkestra olmadığı, proje bazında bir araya gelip konser verdiği için sanat yönetmeni diye adı konmuş bir konum yok ama buranın programından sorumlu olmam nedeniyle orkestranın sanat yönetmenliğini de yapıyor olacağım. İdari işleri yapanlar var, programın maliyetini düşürmek için kontaklarımı ve onların da kontaklarını kullanacağım ama bu parasal şeylerden sorumlu olacağım demek değil.
CRR önümüzde aylarda, daha çok ocakta kısmen oda, kısmen senfoni orkestrası olarak sahnede olacak, hepsini ben yönetmeyeceğim. CRR’yi daha düzenli hale getirebilirsek konuk şefler davet edilecek. Zorunlu olarak orkestraya yavaş yavaş gençler entegre olacak, bu istenen bir şey.
CRR’nin düzenli bir orkestraya dönüşmesi, bunun bir ihtiyaç olduğu kültürünü oluşturmak bizim işimiz. İBB’den hemen kadro beklemiyorum. Sorgusuz sualsiz kadro sistemini de çok etkili olduğunu düşünmüyorum. Öte yandan insanın kendi ülkesinde bu kadar meşakkatli bir eğitimden sonra onurlu bir hayat sürmesi için kalite kontrollü iş güvencesi olması lazım. Devlet orkestralarını da kadrosuzluktan yok etmek yerine böyle bir yolla güçlendirmek lazım.
‘İLÇELERDE KONSERLER’
Aralık programını benim planladığımı söyleyebiliriz, ekim, kasım programları zaten planlanmıştı, CRR Orkestrası ve Yinon Muallem Quintet konserleri benim onayımla eklendi. Aralık ayında, çok önemsediğimiz, geniş kitlelere müziği ulaştırmak ve yüreğine dokunmak için kapısını açan, salonu uygun olan bütün ilçelerde orkestra konserlerini başlatacağız. İlk olarak Beethoven, “5. Senfoni” eserini 25’inde burada, 27’sinde Kartal’da, 29’unda Bakırköy’de, 30’unda Sultangazi’de çalacağız. Çünkü bu bir kamu görevidir ve iyi çalışılmış, inanarak çalınmış bir Beethoven 5’in ulaşamayacağı insan olamaz. Eminim ki, önyargıları azaltacaktır. Düşünecek daha çok zamanımın olacağı, 2020-2021 programında, Beethoven yılı gibi farklı konserlerde devam edecek tematik konserler düşünüyorum. Daha çok sonbaharda onun bestelerini çalmaktan ziyade ondan esinlenen konserler yapacağız. Beethoven yılı, kenarda köşede kalmış bir besteci olduğu için değil tüm insanlık için önemli olduğunu kavratmak, zenginleşmek için bir fırsat.
‘HER MÜZİĞİN EN İYİSİ’
Her türlü müzik çok geniş bir yelpaze ama Türk sanat müziği, halk müziği, tasavvuf müziği, caz, flamenko, fadonun en iyisine yer verilecek. Marka olmasını arzu ettiğimiz standartları yüksek konser salonuna yakışacak şeyler olacak. Pop müzik, büyük bale prodüksiyonları, halk dansları için başka yerler var ama örneğin Zeynep Tanbay’ın gerçekleştireceği bir çağdaş dans projesinin buraya çok yakışacağını düşünüyorum.
‘DAHA FAZLA ENERJİ BULMAM GEREK’
Gördüğüm ve bana aktarılan kadarıyla müzik dünyasının tepkileri beni utandıracak kadar çok olumlu ve motive edici oldu. Ben şu anda 2022 programını yapmak isterdim ama belediye sistemi ile bu mümkün olmuyor. Zaman daralınca da sanatçının verebildiği tarihten başka seçenek kalmıyor ama geldiğimde yapabileceğimi umduğumdan daha çok şey yapabiliyorum. Sadece daha fazla enerji bulmam gerekecek.