'Bu, maneviyat üzerine bir roman'
Evlat kaybıyla zıt (!) yönlerde arayışlara yol alan ve hayatlarına giren ikinci (!), üçüncü (!) tekil şahıslarda kendilerini bulan bir çift!
cumhuriyet.com.trHayatta aslında ikinci ve üçüncü tekil şahıs yoktur dedirten bir romanın izleğinde, her biri temel gerilimlerden payını almış Arda, Gönül, Ali, Ertuğrul ve şirin velet Dünya çevresinde tam bir dönüş! İçe, dışa ve birbirlerine doğru tam yol bir gerçeklik treni. Boşa sallanan darbelerden yorgun savaşçıların ışın kılıçlı öykülerinin gerçekle kesişmesi' Namazlı niyazlı veya içkili uyuşturuculu; başı örtülü veya açık; tevekküllü veya isyankâr dolayısıyla apayrı görülen hayatların sıkı dirsek temasında olduğu bir öykü: Gönül Meselesi' Tuna Kiremitçi'yle yeni romanını konuştuk.
-Kocası Ali'nin, 'Her şey iyi olacak. Yine eski Arda olacaksın' demesiyle başlarsak... Ali'si, Arda'sı, Gönül'ü, Ertuğrul'u, sevimli bilge velet Dünya'sıyla kimse eskiden oldukları kişiler olamıyor...
- Çünkü bu umutsuz bir çaba, hiçbirimiz eskiden olduğumuz kişi olamayız. Bırakın uzak geçmişi, beş dakika önceki biz bile değiliz. Aslına bakarsanız olmaya çalışmanın da faydası yok. Bedenimiz bile 6-7 yılda bir tüm hücreleriyle ve tamamen yenileniyor. Buna direnmek gerçeğe karşı gelmek ki, hayatta bu kadar yıpratıcı az şey var.
- Hepsi de kısa bir zaman diliminde temel gerilimlere maruz kalıyorlar... Sorunları halletmemek gibi bir seçenekleri de yok gibi...
- İnsanın akışa direnmeye başlamasıyla yaptığı şeyin yararsızlığının farkına varması arasında maalesef hep bir süre geçiyor. Bu da bizi yoran, yıpratan ama akıllı olursak aynı zamanda çok şey de öğretebilen bir süreç. Romanın kahramanları farklı şekillerde bu süreci yaşıyorlar denebilir. Yaşadıkları içsel gerilimlerin başlıca nedeni bu. Buna bir de birbirleriyle çatışmaları eklenince, kendilerini bir mücadelenin içinde buluyorlar.
- O sorunlar halledilecek! Bir şekilde içselde çözülecek! Hayat bunu diretiyor! Hayatın gözün yaşına bakmaz hızının insan doğasına buyruğu gibi yola devam dürtüsü...
- Aslında hayat bize böyle durumlarda hep 'direnme, kendini akışa cesaretle bırak' mesajı verir ama biz egomuz yüzünden onu dinlemeyiz. Sanırız ki gücümüz akışı değiştirmeye yetecek. Oysa esas güç, tersini yapabilmek. Egoyu frenleyip hayatla yeniden uyumlu hale gelmek. Ona bir şey dayatamayacağımızı olgunlukla kabullenmek. İşte o zaman dengeyi kurup yola devam edebiliyoruz. Ama bunu söylemek kolay, yapmak zor. Tabii Arda'nın yaşadıklarından sonra, iyice zor.
- İster Allah, din, iman; ister sosyal hayvan insanın doğası sayesinde, er geç yaşama metazori veya değil, öyle ya da böyle kaçınılmaz dönüş söz konusu'
- İster İbn Arabi'ye bakalım ister Lao Tzu'ya, hep aynı şeyi görüyoruz. Bize evrensel öze ve onun bir parçası olan kendi özümüze dönmenin yolunu göstermeye, hayatı kolaylaştırmaya çalışıyorlar. Peki, biz dinliyor muyuz? Bazen evet, bazen hayır. Nefsimiz, egomuz ya da korkularımız, duymamızı çoğu zaman engelliyor. Sizin 'yaşama dönmek' dediğiniz şey, her şeyden önce kendimize bunu yapma izni vermemize bağlı. Yoksa imkânsızlığın, trajedinin içinde mahsur kalacağız.
'Kendimizi bırakabilsem hayat yardıma hazır'
- Roman kişileri bir şekilde özlerine, gerçeklerine az buçuk farklarla, elbet zayiatlarla ama 'dönüyor.' Savaş yorgunlarının ışın kılıçlı öykülerinin kesişmesi gibi 'Gönül Meselesi''
- Oğlumun sevgilisi Jedi şövalyeleri güce inanır ve en zor durumlarda ışın kılıcından çok onu kullanırlar. Orada 'güç' hayatı temsil ediyor. New-Age felsefeler onun yerine evreni koymaya çalışıyor mesela. Hatta Tasavvuf başka, Zen başka yollardan aynı şeyi anlatıyor. Kendimizi bırakabilsek hayat yardıma hazır. Ama o kadar saçma eğitim sistemlerinden geçiyor, o kadar çok yaralanıyoruz ki, sonunda bunu nasıl yapacağımızı unutuyoruz. Boşa kılıç sallıyoruz yani. Gönül Meselesi başta Arda olmak üzere, tüm karakterlerin bu gerçekle yaşadığı bir çeşit yüzleşme.
- Kimse kimseye tam sahip olamıyor, ne Arda Ertuğrul'a, ne Ertuğrul Arda'ya, ne Gönül Ali'ye, ne Ali Gönül'e... Değil mi? Romanını meselesi de bu değil (mi?)
- Zaten birine sahip olmaya çalışmak doğru değil. Sahip olma hırsı insanı bencilleştirir, çekilmez yapar. Özgüven ve ego sorunları yaşamaya başlarız. Hadi diyelim başardık sahip olmayı, bu sefer de kaybetme korkusu içimizi yer bitirir. Sonunda bir de bakmışız, ortada sahip olunacak bir şey de bırakmamışız. Her şey tahrip olmuş. Oysa gönül bağımız gerçekten varsa bunlara gerek yok. Hele bu Arda ile Ertuğrul arasındaki gibi bir bağsa, hiç.
- Romanda kendini her şeyle barışık kılabilen tek bir Allah'ın kulu var o da Dünya adeta. Çocuk olmak ne güzel... Ne menem bir çocuk, çocukluk Dünya?
'Kompartımanlar halinde yaşıyor, gönül bağı kuramıyoruz'
- Dünya, sahiden bir Jedi olabilir aslında. Çocuk aklıyla yoğunlaşıp durumları açık ve net görebiliyor çünkü yetişkinlerdeki önyargılara sahip değil. Zihni henüz lüzumsuz anılarla dolmamış. Bu yüzden ölüme bile soğukkanlı yaklaşabiliyor. Zaten bütün manevi öğretiler bize çocukken sahip olduğumuz bir şeyi geri kazandırmaya çalışmaz mı?
- Din ne boylamda yer alıyor romanda, roman kişilerine nasıl etkiyor içselde?
- Gönül Meselesi maneviyat üzerine bir roman. Sadece dinden bahsetmiyorum, en geniş anlamıyla maneviyat. Aşk, dostluk ya da vefa bunun birer parçası. Bizimki gibi hızlı değişen toplumlarda manevi arayışlar da hız kazanıyor. Bizi egoistleşmeye zorlayan maddi hayatın içimizde yarattığı boşluk yüzünden. Romandaki karakterler de manevi dayanak noktaları bularak trajedileriyle başa çıkmaya çalışıyorlar. Bazen başarıyorlar, bazen başaramıyorlar.
- Namazlı niyazlı ve/veya içkili uyuşturuculu; başı örtülü ve/veya açık; tevekküllü ve/veya isyankâr dolayısıyla apayrı görülen hayatların değme, kesişme, iç içe geçmesini geçtim nirengi noktalarının sıkı dirsek temasında olduğu bir hal söz konusu. Dolayısıyla bu bağlamda 'Biz farklı dünyaların insanlarıyız' klişesinin tam aksine işaret eden bir roman 'Gönül Meselesi' demek yanlış olur mu?
- Haklısınız, ayrımları yanlış yerlerde arıyoruz. Hayat tarzlarına ve etnik kimliğe dair farklıkları gereğinden fazla önemsiyoruz. Bu yüzden kompartımanlar halinde yaşıyor, gönül bağı kuramıyoruz. İşin kötüsü, her kompartımanda bu ayrılıklardan nemalanarak kendine siyasi ikbal sağlayan birileri var. Onlar duvarlar sabit kalsın istiyor. Oysa gönül gözüyle bakanlar hasretlerimizin genellikle aynı olduğunu görebilir. Yani aslında bütün mesele bir gönül meselesi.
- Gönül'ü öğrendiğinde Arda, kendini sahte bir isimle tanıştırdıktan sonra fark ediyor ki kapalı da olsa gencecik bir kız nihayetinde... Gönlü dolu, aklı bir karışık, bir değil' Uzaylı değil karşısındaki yani. 'Ben muhafazakâr değilim Müslümanım' diyor. Kapalı açık ikisi de aslında çırılçıplaklar dolayısıyla pek bir aynılar bu sırdaşlıkta denemez de ne denir?
- Evet, ama bunu kabul etmekte zorlanmaları doğal. Aynı şehirde değilmiş gibi, hatta dünyada değilmiş davranan iki muhitte yaşıyorlar. Neyse ki yüzeydeki farkların altında insanı insana bağlayan ortaklıklar var. Sadece bunları keşfetmek için derine bakmaları yetecek. Günümüz dünyasının kolay kolay izin vermeyeceği kadar derine. Yani çıplaklıktan da öte, birbirlerinin zırhlarının altındaki o doğuştan gelen şeye bakmaları gerek. Onları destekliyorum çünkü romancının görevi de bu zaten. Edebiyat dediğimiz sonuçta insan ruhunun arkeolojisi.
gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr
Gönül Meselesi/ Tuna Kiremitçi/ Kırmızı Kedi Yayınevi/ 204 s.