"Bu dava Türkiye'nin yüzleşme davası"
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'Din eşi, Hrant Dink Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Rakel Dink, "Hrant Dink davası benim, sizin davanız olmaktan çok yüzleşme davasıdır. Türkiye'nin adaletle olan duruşunu sergileyecek bir davadır" dedi.
cumhuriyet.com.trRakel Dink'in kardeşi Hosrof Dink, Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, avukatları Fethiye Çetin, Cem Halavut ve Hrant’ın arkadaşlarından Hayko Bağdat, Taksim Hill Otel’de basın toplantısı düzenledi. Aklının cinayetten önceki döneme takılı kaldığını söyleyen Rakel Dink, “Onca ölüm tehdidi, Agos’un önünde yapılan protestolar, bu protestoların 2005 yılından sonra artması ve bunları hiç görmeyen Başbakan, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, istihbarat, emniyet... Hangisini sıralayayım.. Polis.. Bunlar neredeydi? Ben bir sade vatandaş, eş olarak göz ardı etme hakkım olabilir ama onların bu görevlerde bulunarak göz ardı etmeye, görmemezlikten gelmeye, kör olmaya, sağır olmaya hakları yoktu” dedi.
Devletin yuttaşlarını korumakla yükümlü olduğunu ancak burada üç maymun görevi yaptığını söyleyerek, şöyle devam etti: “Çünkü görmek, duymak, söylemek istemiyor. Ne söyleyecek? Ya direk ‘yapın’, ‘öldürün’ diyecek ya da susarak gene aynı şeyi söylemiş olacak. Şimdi mahkeme sonucu da bunu gösteriyor. Eşim öldürülmüş, 100 kişiyi de mahkum etseler bana ne getirecek. Görecek miyiz, özlemimizi alacak mıyız? Ama adalet yerine oturdu diye bir rahatlama gelecek. Türkiye değişiyor diye bir ön görü başlayacak. Hissiyatımız değişecek. Bu devlet gerçekten adaletli davranmaya başladı artık haksızlıklarla yüzleşmeye başladı, geçmişiyle yüzleşmek istiyor diyeceğiz. Çünkü Hrant Dink davası benim, sizin davanız olmaktan çok yüzleşme davasıdır aslında. Hrant Dink davası Türkiye'nin adaletle olan duruşunu sergileyecek bir davadır.”
“Yalancısınız!”
Hrant Dink’in 1974’ten beri gözetim altında olduğunun söylendiğini, Yasin Hayal’in de gözetim altında olduğuna dikkat çekerek, “Nasıl gözetim bu? Bir Ermeni olacak, Tuzla kapmını yönetecek, Agos’u açacak ve uğradığı bütün haksızlıkları ilan edecek sonra gözetilmeyecek. ‘Yalancısınız’ derim ancak” dedi. Tanrının, suçluyu suçsuz çıkarmaktan da suçsuzu mahkum etmekten de iğrendiğini vurgulayarak, şöyle konuştu: “Türkiye’de yapılan bu haksızlıklardan, benim de artık midem bulanıyor. Sivas davasında karar çıkmış, orada toplanmış o yaşlı başlı kadınlar, erkekler gözyaşlarını siliyorlar ama nerede bunu anlayabilecek yürek? Nerede bunu anlayabilecek hissiyat? Gaz bombaları ile cevap veriyorlar o gözyaşlarına, o adaletsizliklere... Ne diyelim bilmiyoruz. Bakalım ne zaman göreceğiz, adalaet pırıltılarını.. ” Hocalı mitingi sonrası gönül almak için patrikhaneye gidenlere de tepki gösteren Dink, “Meydanlarda bağırarak hakaret etmeyi biliyorlar, bağırarak özür dilemesini de bilsinler. Patrikhaneye giderek kapalı kapılar ardında özür dilemesinler” dedi.
Kurumların kavgası...
Hosrof Dink de cinayet sonrası soruşturmayı savcılar Selim Berna Altay ve Fikret Seçen’in yürüttüğünü belirterek, “Altay’ın Balyoz listelerinde adı var. Dönemin İstanbul TEM Müdürü, Ergenekon soruşturmasını şüphelilere önceden haber vermiş. Yani karşımızdaki öyle bir dava. Savcının Balyozla, terörle mücadelenin başındaki Ergenekonla bağlantısı ortaya çıkıyor ondan sonra bekliyoruz ki bu davada biz delileri nasıl elde edeceğiz. Bu ortamda topladığımız delilleri de kurumlar arasındaki kavga olmasaydı toplayamayacaktık” diye konuştu. Hrant Dink’in haberinin ardından Genelkurmay’ın sitesinde bildiri yayınlandığını anımsatarak, “Genelkurmay’ın bir gazeteciyi hedef alarak tehdit etmesi Türkiye tarihinde bir ilktir...Ağabeyimin nasıl heyecanlandığını hatırlıyorum... O bildirinin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün mü, ya da Şener Eruygun, Hurşit Tolon veya Tuncer Kılınç emriyle mi konulduğunu hala bilmiyoruz” dedi. Sürecin azınlıklar ve misyonerliğin bahsedildiği 2001 tarihli Milli Siyaset Belgesi ile başladığını ifade ederek, yetkili bir istihbarat görevlisinin Yasemin Çongara, “biz bu Ergenekon soruşturmasını 2006’da başlatsaydık Hrant Dink öldürülmezdi’ dediğine dikkat çekti.
Başbakan’a çağrı...
Avukat Fethiye Çetin ise birbirleriyle kavgalı bütün kurumlardaki görevlilerin Dink cinayetinde hep birlikte haraketsiz kaldıklarına dikkat çekerek, “Bunun nedeninin ortaya çıkarılması gerekir” dedi. Cinayetten sonra jandarmanın ve emniyetin kusurunun tartışıldığını ancak MİT’e dokunulmadığına dikkat çekerek, Dink’i valilikte tehdit eden iki MİT’çi Özel Yılmaz ve Handan Selçuk’la ilgili soruşturmanın zaman aşımına uğradığını anımsattı. MİT’in mahkemeye de ‘elimizde dosya yok’ yanıtını verdiğini dile getirerek, Valilik’teki görüşmenin kimin emriyle yapıldığının bile hala ortaya çıkarılmadığını belirtti. Savcıların ele alması gereken bir çok delilin dosyalarda ve DDK raporunda olduğunu, kamu görevlileri hakkındaki soruşturmada ise 1 yıldır gelişmenin olmadığını belirten Çetin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a da şu çağrıyı yaptı: “Lütfen sözünüzün gereğini yapın. Ankara’nın dehlizlerini açın. O dehlizlerin karanlığı geleceğimizi de tehdit etmeye devam ediyor. Aydınlatmak boynununuzun borcu.” Çetin, iki MİT’çiyle ilgili itirazlarının uzun süre Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’nde bekletildikten sonra gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini ifade ederek, bu nedenle yeniden AİHM’e başvuracaklarını söyledi.
“Kaygılıyız”
AİHM kararının uygulanmadığını bu nedenle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne başvurduklarını vurgulayan Çetin, AİHM kararlarının uygulanması talebiyle Dışişleri, İçişleri ve Adalet bakanlarına mektuplar yazdığını bir yıl sonra yalnızca Adalet Bakanı’nın geri döndüğünü anlattı. Yargılanmasını istedikleri kamu görevlilerinin soruşturulmak yerine terfi ettirildiklerine dikkat çekti. “Önemli olan ihlali tazmin ederek gidermeye çalışmak değil. İhlali doğuran zemini, yapıyı, zihniyeti değiştirmektir” diyen Çetin, Hocalı mitinginde yaşananları, ihlalleri doğuran yapının hazırlanış süreci olarak değerlendirdi: “Bu miting İçişleri Bakanı’nın konuşmasıyla sona erdi. Bakan’ın konuşmasının içeriği de yeni ihlallerin, saldırıların yolunu açacak niteliktedir ve endişe vericidir. Kaygılıyız.”