Bu bacağı kesin. Benim değil.

İnternetin karanlık dehlizlerinde bir uzvunu bilerek kestirmek isteyen insanlar dertlerine çare arıyor. Bu arayışın bilimsel ismi, bedensel bütünlüğe ilişkin kimlik bozukluğu. Tek arzuları ve ihtiyaçları, istemedikleri uzvu aldırmak, yani ampute olmak.

Sinem Dönmez

Letonyalı model Viktoria Modesta(solda), dünyadaki tem ampute star. Bacak eğriliği nedeniyle bir dizi operasyondan sonra 20 yaşında doktorlardan bacağını kesmelerini istemiş. Kliplerinde ve çektirdiği fotoğraflarında protezini sanki bir aksesuar gibi kullanıyor.

İki kolu ya da iki bacağı olmasından rahatsızlık duyan, eğer o uzvundan kurtulmazsa huzurakavuşamacaklarını düşünenler. Yapamasalar bile hep bunun hayalini kuran, o bacağı kesilince eksikliğini hissetmeyenler. Onlar, bedensel bütünlüğe ilişkin kimlik bozukluğundan muzdarip. Beden bütünlüğüne ilişkin kimlik bozukluğu, ideal beden algısıyla fiziksel görünümünün tamamen farklı olduğu bir durum. Kişinin vücudunun bir parçasını kendisine ait hissetmemesi olarak açıklanıyor. İki farklı durum var, biri örneğin sol bacağından ölesiye nefret ediyor. Çirkin buluyor, sürekli gözüne takılıyor. Bir diğeri sol bacağını sanki başka birinin vücudundan alınmışçasına kendisine ait hissetmiyor. Varlığına katlanamıyorlar. Onları rahatlatabilecek tek şey o bacaktan kurtulmak. Evet, bir uzvu kaybetmek korkunç bir şey. Buna gönüllü olmak ise “anlayışla” karşılanabilecek bir şey değil. Ne yazık ki sayıları az da olsa, ampute olmaya gönüllü insanlar var.Doktorlar konu hakkında kararsız. Bazıları obsesif kompülsif eğilimi olan, erken çocukluk dönemi travmalarına sahip, yahut amputelerle kendini aşırı özdeşleştiren insanlarda görüldüğünü ya da ampute olarak da bir şeyleri başarmış biri olmak isteyen insanların arasından çıktığını iddia ediyor. Bazı uzmanlar bedensel bütünlüğe ilişkin kimlik bozukluğunu beden algısı bozukluğuna bağlıyor. Örneğin vücudunda bir yerini, mesela burnunu beğenmeyen insanlar, sürekli ve takıntılı halde bunu düşünüyor. Günlük hayatında ya sürekli burnunu saklamaya çalışıyor ya da nihayetinde estetik operasyonla düzelttiriyor. Aynı şekilde, aşırı zayıf olmasına karşın aşırı şişman hissedenlere bakıldığında, anoreksi de bu rahatsızlıklığın psikolojik sorunlarıyla benzeşiyor. Psikologlar ve nörologlar arasında yaygın bir görüş de, beynin doğru bir şekilde haritalanmamasından kaynaklandığı. Yani beynin o uzvu gerçekten algılayamaması. Zira, beynin haritalanması çok küçük yaşta gerçekleşen bir şey ve bu duruma sahip insanların büyük çoğunluğu, bu arzunun çocukluklarına dayandığını söylüyor. İlk ortaya çıktığı 90’lı yıllarda, apotemnofiliyle (bir insanın bir uzvu olmadığı düşüncesiyle tahrik olması) ilintileniyordu ancak artık bu bozukluğun arka planında cinsel bir motivasyon olmadığı biliniyor.

TREN RAYINA YATIP BEKLEYENLER

Bozukluğun görüldüğü insanlar kendilerini çocukluktan itibaren ampüte olarak hayal ediyor. Kendilerini güzel ve tamamlanmış hissetmenin tek yolunun o bacaktan kurtulmak olduğunu düşünüyorlar. Doğrudan testereyle bacağını kesmek biraz zor olduğundan, bilerek bacağını kangren ediyor, trenin istikametine yatıyor, ekstrem sporları sırf bir uzvunun kesilmesine neden olabilir diye tercih edebiliyor. Hastalığın nedenlerinin henüz tam olarak açıklanamamasının da iki nedeni var. Biri, hastaların bu şekilde düşünmekten utandıkları için ‘kazara’ bacağı kopmuş gibi görünebilmeleri. İkincisi, harekete geçmenin zorluğu. Öncelikle bu konuda bir doktoru ikna etmeleri ya da kendi kendine bir uzvunu kesmeleri gerekiyor. İkincisinin bir de ölüm riski var. Kendine zarar verenler, duygusal bir acının yerine fiziksel acıyı koymak istiyor. Beden bütünlüğüne ilişkin kimlik bozukluğuna sahip insanların ise kendilerini tamamlanmış hissetmenin tek yolu o bacaktan ya da o koldan kurtulmak. Bunu bir istek değil, ihtiyaç olarak tanımlıyorlar. İntihar düşünceleri yok.

TEDAVİ YÖNTEMİNDE ENGEL

Durumun nadiren görülmesi tedavisinin izleyeceği yöntemi bulmayı da engelliyor. Ancak hastalığa bağlı stres ve depresyonu azaltmakla başlanıyor. Yine de yıllarca tedavi gördüğü halde içindeki ampute olmaya ilişkin arzunun yok olmadığı da görülüyor. Bazı kişiler, sağlıklı uzvuna protez takarak kendisini ampute gibi hissederek görece rahatlıyor. Bazıları ise internet gruplarında bu operasyona razı olan doktorlar aramaya devam ediyor. Gruplarda kendilerine “Eşik Bekçisi” diyen insanlar var. İşleri operasyona gönüllü doktorlar bulmak. Bu yüzden de asıl tartışma devam ediyor: Tek tedavi söz konusu uzvun kesilmesi mi?

BİRİ BURNUNU YAPTIRIYOR DİĞERİ UZVUNU ALDIRIYOR


Psikolog Zaza Yurtsever de beden algısıyla bağlantılı olduğunu düşünenlerden. Bu durumun kademeli olarak arttığını düşünmüyor. “Böyle olsaydı uzvunu aldıran insanlar öncesinde bir yığın estetik ameliyat geçirip son noktasında da uzuv aldırmış olurlardı. Oysa uzuvlarını aldıran insanlara baktığımızda böyle bir durum görmüyoruz. Bence temel mevzu insanların kendi bedenlerinde herhangi bir değişim yaratarak daha mutlu olacaklarını düşünmelerinde yatıyor. Biri burnunu yaptırıyor, diğeri karaciğerine piercing yaptırıyor, bir diğeriyse sağlam olan bir uzvunu aldırıyor.” Bu durumun temellerinin çok küçük yaşta atıldığını ekliyor Yurtsever: “Artık ana okullarında bile çocuklar şişman olan arkadaşlarıyla oynamak istemiyor. İlkokuldaki çocuklar şişmanlamaktansa bir uzuvlarının alınmasını tercih ediyor.”

KABUL EDİLSELER BU KADAR İLERİ GİTMEZLER

Vice News’a takma ismiyle konuşan John (30), ergenlik çağlarından beri ampute olmak istediğini söylüyor. “Sol bacağımın dizinden aşağısı beni hep rahatsız ediyordu. Çocukken bile hep ampute taklidi yapıyordum. Bu rahatsızlığı tam olarak tarif etmek zor ama attığım her adım tuhaf geliyordu.” 15 yaşındayken bir plan yapıyor: Gidip bir tren rayına yatmak ve trenin geçmesini beklemek. Bacağı koptuktan sonra da bisikletten düştüğü yalanını söylemek. Bu planı gerçekleşmiyor ama yaklaşık 10 yıl sonra bacağını aldırmayı başarıyor. Ancak bunu hangi yöntemle yaptırdığını açıklamıyor. Şu an hayatından son derece memnun. “Vücudumun geri kalanı bana ait ve bende kalsın istiyorum. Zaman zaman bacağımı özlüyorum ama bacağım varken duyduğum rahatsızlığı hatırlar hatırlamaz, geçiyor. Anlatmamın tek amacı, benim gibi insanların toplumca kabul edilmesi. Böylelikle yardım isteyebilecekler ve bu kadar ileriye de gitmeyecekler.”