"Bölge insanı anlatsın"
"Bugüne kadar Güneydoğu hep aşiret, baskı, töre cinayeti üzerinden anlatıldı. Sürekli bir kara görüntü, kara hikâye. Ama doğrusu bu değil. Burası çok güler yüzlü. Buradan kara hikâyeler çıkarmak eskilerde kaldı."
cumhuriyet.com.tr2 yıl öncesine kadar sineması dahi olmayan Mardin’e yedinci sanatı farklı yönleriyle taşıyan Sinemardin, geçen günlerde sona erdi. Film gösterimlerinin yanında söyleşi ve atölyelerle de renklenen bu yılki Sinemardin’in dikkat çeken etkinliğiyse Hasan Kaçan’la kahvehane sohbetleriydi.
Mardin halkıyla üç gün boyunca kahvehanede bir araya gelen, sohbet eden, soru soran, cevap veren Hasan Kaçan’la bölgeden edindiği izlenimleri konuşuyoruz...
- Anadolu’daki kültür sanat etkinliklerine katılan bir sanatçısınız. İstanbul dışındaki kültür sanat hayatına ilişkin gözlemleriniz ne yönde? Anadolu’daki ekonomik kalkınma, kültür sanata da yansıyor mu?
Sinemardin Film Festivali benim için büyük önem taşıyor. Mardin’de bugün birçok sinema salonu olmakla birlikte, buraya dünya çapında yönetmenlerin katılımı da gerçekleşiyor. Ben de elimden geldiğince katılım sağlamaya çalışıyorum. Anadolu insanıyım sonuçta, buradaki insanla aynı dili konuşuyoruz. İki gün boyunca gerçekleşen “Mizah, Edebiyat ve Sinema” başlıklı söyleşimde, kahvehanelerde aklımıza gelen hemen her şeyi konuşuyoruz. Halk ve esnaf son üç aydır bölgenin nefes almaya başladığını söylüyor.
- Bu bölgedeki insanların sinema sanatında kendine yer edinme, yaşadıkları travmaları anlatma çabası var mı?
Şimdiye kadar hiç yapılmamış filmleri bundan sonra bölge insanından izleyebiliriz. Şu an büyük bir özgüvenle çekilen kısa metraj filmler var. Bunlar uzun metraja doğru gidecektir. Bölge insanının bizzat yaşamış olduğu hikâyelerdeki samimiyet kendini sinemada gösterecek. Çünkü uzaktan bakıp anlatmak ile buradan anlatmak aynı şey değil. Bugüne kadar Anadolu’yla ilgili filmleri de Anadolu’yla uzaktan yakından ilgisi olmayan insanlar, belli bir bakış açısıyla yaptı. Ama artık bırakın bölgeyi kendi insanı anlatsın! Güneydoğu’dan çıkan sanatçıya sanatçı bile denilmemiş ki bugüne kadar. Yeni yeni deniyor. Ve onlar da içinde kalmış haykırışı anlatacaktır. Bir de bugüne kadar Güneydoğu hep aşiret, baskı, töre cinayeti üzerinden anlatıldı. Sürekli bir kara görüntü, kara hikâye. Ama doğrusu bu değil. Burası çok güler yüzlü. Buradan kara hikâyeler çıkarmak eskilerde kaldı.
- Kahvehane sohbetlerinizde en çok hangi konular gündeme geldi?
Kahve sohbetlerinin başlığı “Mizah, Edebiyat ve Sinema”ydı ama konuştuğumuz konular bunlar değildi. Genellikle günlük olaylardan söz ettik. Sohbet ettik, dertleştik. Terörün bitmiş olmasından, buraya insanların geliyor olmasından son derece mutlular. Kimi belediye çalışmalarından şikâyetleri var ama genel olarak artık hayatlarından memnunlar. Sigara yasağını eleştirenler var çünkü kahve denildiğinde akla sigara geliyor… Anlayacağınız sohbetlerimiz sinemadan çok sinemanın asıl konusunu oluşturan gündelik hayattandı… Bazı insanlar okuyarak öğrenerek bilgi sahibi oluyorlar, bazıları da yaşayarak.
- Gezi Parkı eylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanatçıların yalnızca Gezi Parkı değil, tüm olaylarda sorumluluk hissetmesi gerekiyor. Çünkü insanlara örnek oluyor. Orada polisin insanlara şiddet uygulaması kabul edilebilir değil. Ama ben sanatçının uyanık olması gerektiğini, peşinden gelenleri tehlikeye sürüklenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bir sanatçı Emek Sineması’nda film izlemeyip onun eylemine katılıyorsa bana samimi gelmiyor. Ki çevremde pek çok sanatçı arkadaşımın ses düzeni kötü olduğu için gitmediğini biliyorum. Bu ve bunun gibi olaylarda, sanatçıların içindeki bulundukları davayı gerçekten savunuyor olmasını bekliyorum.