"Bizim de önceliğimiz var"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, başörtüsü sorununa ilişkin, ''Sayın Başbakan'a çağrı yaptık. Niye 2011'e erteliyor anayasa değişikliklerini? Gelsin oturalım, konuşalım. Sayın Başbakan'ın önceliği var da bizim yok mu?'' dedi.
cumhuriyet.com.trKılıçdaroğlu, Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde (ESOGÜ) düzenlenen televizyondan canlı olarak yayımlanan ''Abbas Güçlü ile Genç Bakış'' adlı programda öğrencilerin ve programı yöneten Abbas Güçlü'nün sorularını yanıtladı.
üçlü'nün ''Neden referandumda oy kullanamadınız?'' sorusunu yanıtlayan Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğu seçimler sırasında kaydını Ankara'dan İstanbul'a aldırdığını, seçimlerin ardından da Ankara'ya döndüğünü kaydetti.
Referandumdan önce İstanbul'da belediye seçimleri süresince konakladığı eve polislerin görevlendirilerek gönderildiğini, bunun sadece kendisine özel olarak gerçekleştirildiğini savunan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
''Orada oturmadığıma dair tutanak tutuluyor. Referandum süresince yurdu gezdim ve oy kullanamama konusu hiç aklıma gelmedi. Çünkü 'milletvekilleri istedikleri sandıkta oy kullanır' diye bir yasa var. Ancak benim kütüğüm tamamen kaldırılmış. Yani ben görünmüyorum hiçbir yerde. Bu gelişmelerden de haberim yok. Yapılan bu işler ne kadar yanlış. Demokrasinin geldiği nokta bu. Karşıma iktidarın kullanabileceği bir şey çıkıyor. İktidar sırf bu iş için kamu görevlisini görevlendiriyor. Benim dışımda hangi vatandaşın evine polis gönderildi? Bu benim karşıma, çalışmalarımın en yoğun olduğu dönemde çıktı. Bunun benim açımdan ne kadar rahatsız edici olduğunu tahmin edebiliyorsunuzdur. Utanması gereken ben değil iktidardır. Bu, demokrasi utancıdır. Referandum süresince böyle bir oyunun oynanacağı kimsenin aklına gelmedi açıkçası.''
Türban
Başörtülü bir öğrencinin, ''Baş örtüsü sorunu var ve hala çözülemiyor. Size 'nasıl çözebilirsiniz' diye soru yöneltiliyor. Siz hala hiçbir çözüm getiremediniz. Siz hiçbir şey yapmıyorsunuz. Ben başörtümü şu kapıdan girerken çıkarmak zorunda kalıyorum. Sorunu nasıl çözeceğinizi ne zaman açıklayacaksınız? Gerçekten samimiyseniz burada ne yapacağınızı açıklayın'' diye konuşması üzerine Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
''Başörtüsü, türban, ne derseniz deyin adına, sorun var. Biz bu sorunu çözeceğiz. Bu sorunu çözmenin yolu iktidarıyla muhalefetiyle bir masaya oturmaktan geçiyor. Sayın Başbakan'a çağrı yaptık. Niye 2011'e erteliyor anayasa değişikliklerini? Gelsin oturalım konuşalım. Kendisine söyledim, 'hayır' diyor, 'sadece onu getirelim' diyor. Bizim de önceliğimiz var. Sayın Başbakan'ın önceliği var da bizim yok mu?
Ben size şu soruyu sormak isterim, siz Mecliste ihaleye fesat karıştıran vekil ister misiniz? Siz Mecliste naylon fatura düzenleyen vekil ister minisiz? Ben istemiyorum. O zaman oturalım, varsa sorunlar çözelim. Akil adamız, aklı başında insanız. Sorun varsa oturalım çözelim. Ama Sayın Başbakan bunları çözmekten yana değil. Onun kafasında bir şey var. 'Bunu çözelim benim kafamda başka sorun yok' diyor. Ama benim kafamda bir sorun var. Olay sadece baş örtüsü sorunu değil. Peki başı açıkların sorunu yok mu? Onların da sorunu var. Sorunu çözeceğiz. Ama oturup bir masanın etrafında sağlıklı tartışacağız, adam gibi konuşacağız. Ama eğer yok 'sadece benim penceremden bak, sadece benim sorunumu çöz, başka diğer sorunlar bizi ilgilendirmiyor' derseniz bu olmaz. O zaman siz kendinizi onlara teslim etmiş olursunuz. Biz niye gidip kendimizi birilerine teslim edeceğiz? Ama siz oy verin CHP iktidar olsun, sizin sorununuzu nasıl çözeceğiz göreceksiniz. Biz çözeriz. Hiç kimsenin şüphesi olmasın.''
Yurt sorunu
Bir gencin, Kredi ve Yurtlar Kurumu'na ait yurtta, yedek sırada bulunduğundan misafir öğrenci olarak konakladığını ve bir odada 60 kişi kalmak zorunda bırakıldıklarını belirtmesi üzerine Kılıçdaroğlu, ''Genç arkadaşımızın bu söylemini lütfen ana haber bülteninde yayımlayın. Bu talebi yapmamın nedini de yurt sorununu her dile getirdiğimizde 'ülkede yurt sorunu yok' diyorlar. Bu ülkede defalarca bu sorunu dile getiriyorum.Birileri bunu duysun. Yurt sorununu Parlamentoda Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşülürken dile getireceğiz. Bunun sözünü veriyorum'' dedi.
''Çözemeyeceğiniz bir sorun var mı?"
Kılıçdaroğlu, bir öğrencinin, ''CHP iktidarında üç kelimeyle gelecekteki Türkiye'yi dile getirir misiniz?'' yönündeki sorusunu, ''Saydam, özgür ve herkesin karnını doyduğu bir Türkiye olacak'' diye yanıtladı.
Bir öğrencinin ''Türkiye'nin sorunlarını çözeceğinizi söylüyorsunuz. Çözemeyeceğiniz bir sorun var mı?'' sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
''Çözülmeyecek soru bildiğim kadarıyla matematik alanında var, 15 kadar. Sosyal yaşamda çözülemeyecek sorun yoktur ancak bir sorun çözüldükten sonra başka sorunlar çıkarabilir. Bu, insanlık evrimiyle beraber gelişen bir olaydır. Bunun için de sosyal sorunları akıl ve mantıkla çözebilirsiniz. Ülkenin sosyal sorunlarının tamamını çözebiliriz. Mesela 'bölgeler arası dengesizliği hemen çözebilir misiniz' diye sorsanız 'hayır' derim. Ne dedik, 'Doğruları söyleyeceğiz' dedik. Hemen çözülmez. Ama bunun için gösterilecek çabanın sonuçlarını hemen alırsınız.''
Genel af
Kılıçdaroğlu, bir öğrencinin referandum mitingleri sırasında genel affa ilişkin söylediği sözlere açıklık getirmesini istemesi üzerine, şunları söyledi:
''Bir genel af söyledim, ama nasıl? Siyasete girerken her zaman doğruları söyleyeceğime söz verdim. 'Terör bitecek mi' diye soruldu? 'Evet' dedik. İktidara geldiğimizde çözeceğiz. Elbette bir sorun muhalefette çözülmez, iktidarda çözülür. Biz engel değiliz. Şunu söyledim, 'Eğer bir toplumsal uzlaşma sağlanır, terör örgütü silah bırakır, bir toplumsal uzlaşma olarak bir af gündeme gelirse bunu yapabiliriz' dedim. Devletin temel işlevi barışı sağlamaktır. Silahın olduğu yerde insanlar bir araya gelmez. Bir yerde barış olacaksa terör örgütü silah bırakacaksa koşulsuz teslim olacaklarsa toplumsal barış ve uzlaşma sağlanacaksa biz de buna destek oluruz. Biz durup dururken genel affı ağzımıza almadık. Bunu da her yerde söyledim.''
''Özgürlüğün olduğu yerde kısıtlama olmamalı"
Kılıçdaroğlu, YÖK tarafından üniversitelerde sivil polislerin görevlendirilmek istendiğini söyleyen bir öğrenciye karşılık, ''YÖK Başkanı'nın yaptığı vahim bir açıklama var, 'üniversitelere sivil polis getireceğim' demiş. Hangi akılla bunu söylüyor. Özgürlüğün olduğu yerde kısıtlamalar olmamalı. Birbirimize sevgi ve saygı içinde düşüncelerimizi söyleyeceğiz. Sivil polisleri üniversiteye sokarlarsa çatışma ortamı doğar. İnsanlar 'telefonla konuşurken dinleniyorum' diye tedirgin olurken şimdi yan yana da mı gelmeyecekler. Üniversiteler insanların düşüncelerini özgürce söyledikleri yerlerdir. Üniversitelerde bu ortamı yaratmak doğru olmaz'' dedi.
Öğretmen atamaları
''Yaklaşık 300 binden fazla öğretmenin atama beklemesini nasıl değerlendiriyorsunuz'' diye soran öğrenciye Kılıçdaroğlu, şöyle yanıt verdi:
''Miting meydanlarında 'atanamayan öğretmenlerin tamamını atayacağız' diye söz verdik. Ama bir şey daha söyledik öğretmenlerle ilgili. Eğer kadro fazlası öğretmen oluşacaksa YÖK'e bu anlamda kısıtlama getireceğiz. Maalesef ülkenin temel ihtiyaçlarını giderme konusunda bir plan yok. Defalarca ilgili kurumlara 'gelecek dönemde hangi alanda ne kadar öğrenciye ihtiyacımız var' diye sordum. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve Boğaziçi Üniversitesi ısrarım üzerine ortaklaşa bir çalışma başlattı. Her ülke geleceğini planlamalıdır. Atama bekleyen 300 bin öğretmen bu kadar olan ihtiyacı karşılıyor. Emekli olacak öğretmenlerin yerine gelecekte yenilerinin atanmasında da planlama yapıp ona göre kontenjan belirlemeliyiz. Sözleşmeli, ücretli, kadrolu gibi çeşitli şekilde çalıştırılan öğretmenler var. Biz iktidara geldiğimizde sadece kadrolu öğretmenler olacak.''
Güneydoğu sorunu
Kılıçdaroğlu, bir öğrencinin Güneydoğu sorununa ilişkin yönelttiği soruya karşılık da şöyle konuştu:
''Gerçek söylemek gerekirse uzun yıllardır ihmal edilen bir bölge. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi, bizim de az gittiğimiz bir bölge. O bölgede insanlar iki dar alana sıkışmış bir vaziyete. Bazı insanlar etnik kimlikleri esas alarak politika yapıyor, bazıları da inançları esas alarak politika yapıyor. Yani inançlar ve etnik kimlikler üzerinden siyaset yapılan bir bölge aslında. İnançlar üzerinden siyaseti Türkiye üzerinde de yapanlar var. 21. yüzyılın dünyasında inançlar ve etnik kimlikler, siyasetin konusu değil. Onlar Orta Çağ'da siyasetin konusuydu. İnsanlık tarihi iki alanda çok ağır bedeller ödemiştir. Siyaseti inanç temelli ve etnik kimlik temelli yaparsanız insanlık tarihinin büyük bedeller ödediğini görürsünüz. Biz sosyal demokrat bir partiyiz. Biz oraya diyoruz ki 'size iş, aş getireceğiz, yoksulluğu engelleyeceğiz. Fabrika kuracağız ve istihdam alanı yaratacağız'. Ancak, biz bunu söylediğimizde belli bir kesim, bize şunu söylüyor 'Biz dilenci değiliz. Bizim kimliklerimizi tanıyın'. Oysa biz hiç kimsenin kimliğiyle ilgilenmiyoruz. Herkesin kendi etnik kimliğine saygı duyuyoruz. Biz bir imparatorluktan devraldık Türkiye Cumhuriyeti'ni. Her etnik kimlikten insanımız var. Eğer etnik kimliği ve inancı siyasette temel alırsak, o zaman ülkeyi parçalamış oluruz. Ülkeyi entegre değil, ayrıştırmış oluruz. Bizim görevimiz, siyasetin görevi, yurtseverlerin görevi, ülkeyi parçalamak, bölmek değil, entegre etmektir. Bu güzel coğrafyada hepimiz kardeşçe yaşayabiliriz. Beraber yaşayabiliriz. Toprağımız ve her türlü olanağımız var.
Ayırmayı değil, entegre olmayı, beraber yaşamayı, ülkenin sorunlarına beraber çözüm üretmeyi denemeliyiz ve bilmeliyiz. Bizim dedelerimizin mezarı yan yana. Onlar Ulusal Kurtuluş Savaşı verdiler. Hiç kimse Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda diğerini ötekileştirmedi, 'siz bu alan girmeyin' demedi. Beraber yaptık. O zaman onların çocukları olarak biz, yine kendi ülkemizi beraber ayağa kaldırabiliriz. Yani biz emperyalizmin tuzağına düşmemeliyiz. Eğer düşersek ülkeyi bölmüş oluruz. Bizi dikkatimiz burada. Doğu ve Güneydoğu'ya gittik ve 'size mutlaka fabrika getireceğiz' dedik. Özel sektör gitmiyorsa devlet gidip fabrika yapacak. Nasıl bir dönem Sümerbankları yaptık, Etibankları yaptıysak, gidip yapacağız bunları, yapmak durumundayız. İstihdam yaratmak durumundayız. Toprak reformundan ve devlet üretme çiftliklerinden söz ediyoruz. Göçten değil, insanın yaşadığı yerde istihdam alanı yaratmaktan söz ediyoruz. Eğer bunları yaparsak sorunu çözeriz.''