Bitkilerle gelen ölümler
Uzmanlar uyardı: Mucize diye bir şey yok. Bitkisel ürünler ya da kremlerle zayıflamak mümkün değil. Bu ürünler ayrıca kalp, karaciğer, böbrek, beyin fonksiyonlarının bozulmasına hatta ölüme yol açabilir
SİBEL BAHÇETEPEGün geçmiyor ki bir televizyon kanalında ya da radyoda zayıflama ile ilgili bir ürün reklamına rastlanmasın. Mucize gibi sunulan ve adına zayıflama çayı, zayıflama hapı veya zayıflama kremi denilen bu ürünlerin ölüme varan sonuçları olabileceğini belirten uzmanlar “Bir ürünün bitkisel olması zararsız olduğu anlamına gelmez. Bir krem sürerek ya da çay içerek zayıflama mümkün değil” diyorlar.
Memorial Şişli Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Deniz Şener, bu tür ürünlerin ciddi sağlık problemlerine neden olabileceğini belirterek “Bilinçsizce kullanılan ürünlerin olumsuz etkilediği organların başında kalp geliyor” diyor.
Özellikle gizli şeker, kalp ve tansiyon hastası olan kişilerin bu ürünlerden uzak durması gerektiğini kaydeden Şener, “Zayıflama ürünlerinin içinde genellikle amfetamin ve türevleri bulunmaktadır. Bu madde iştah kesici etki gösterirken beraberinde uykusuzluk, çarpıntı şikâyetlerini de getirir. Beyni ve kalp-damar sistemini etkileyerek vücutta yıkıma ya da ani ölümlere neden olabilir” uyarısında bulunuyor. Şener, zayıflama ürünlerinin vücutta yaptığı değişiklikler şu şekilde sıralıyor:
* Kullanılmaya başladıktan sonra beyinde tokluk hissi yaratır.
* Kana aşırı ölçüde yağ karışır.
* Vücuttan suyu atıp, sodyum-potasyum dengesini bozar.
* Kanı yağlandırarak damarları tıkar.
* Tansiyonun yükseltir.
* Nabzı hızlandırır.
* Kalp krizini tetikler.
* Aritmiye yol açar.
Yalancı kilo kaybı
Başkent Üniversitesi Nefroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Siren Sezer de bitkisel ürünlerin içindeki maddelerin, ilaç sanayisinde hammadde olarak kullanıldığını belirterek, “İlk kullanımdan itibaren idrar sökücü, bağırsak yumuşatıcı etkileriyle kilo verişini hızlandırıyor gibi görülseler de uzun süreli kullanımda, su ve mineral dengesini bozabilir, böbrek üzerine zararlı etkileri olabilir” diyor. Sezer, şöyle devam ediyor:
“Çin kökenli bitki içeren zayıflama çayları böbrek yetmezliğine, uzun dönem ise böbrek kanser riskinin artmasına neden olur. Yine zayıflama çaylarında yaygın olarak bulunan efedra (deniz üzümü, al yanak) hipertansiyon, çarpıntı, uzun dönem kullanımında böbrek taşı oluşumuna yol açar. Aktarlarda önerilen deve dikeni, mısır püskülü gibi ilave bitkisel destekler idrar sökücü özellikleriyle yalancı kilo kaybı imajı vererek, su kaybına neden olabilirler. Zayıflama çaylarında bulunan sinameki ve benzeri laksatif etkili ürünler su kaybı, potasyum eksikliğine yol açabilmektedir.”
‘Kremlerle zayıflanmaz’
“Kremlerle zayıflamak diye bir şeyin olmaz” diyen Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Emel Erdal Çalıkoğlu ise “Zayıflama kalori kısıtlamasıyla olur. Bu tür ürünler genellikle Tarım Bakanlığı’ndan ruhsat alır. Bir kremi sürüp insanların 8-9 kilo vermesi mümkün değil. Halk bu tuzağa düşmemeli. Bu kremlerin içlerindeki maddeye göre yan etkisi değişir. İçindeki kimyasallar kanserojen de olabilir” değerlendirmesini yapıyor.
‘Yanlış yönlendirmeler yapılıyor’
Türk Cerrahi Derneği eski başkanlarından Prof. Dr. Yeşim Erbil ise “Şu ot şu hastalığı iyileştiriyor”, “Domates ile yeni çıkan kemoterapi ilacının etkisi birbirine eşit” gibi söylemlere tepki gösterdi. Erbil, “Ulusal kanallarda ‘sağlıklı beslenme’ başlığında saatlerce süren televizyon programlarında maalesef bilimsel dayanağı olmayan pek çok anlatımlarda bulunulmaktadır. Açıklamalarda bulunan kişilerin bu konularda karşılaştırmalı çalışmalarının olup olmadığı sorgulanmalıdır” uyarısında bulundu. “İnsan vücudu ve barındırdığı organlar mükemmel bir uyum ile çalışmaktadır. Çok karmaşık mekanizmalar ile denge sağlanan insan vücudunda, mikron küçüklüğünde bir sapma bile hastalıklara neden olabilir” diyen Erbil, özetle şunları kaydetti:
“Bir ürünün bitkisel olması zararsız olduğu anlamına gelmez. Zayıflama amacı ile marketlerden alınan bazı bitki çaylarının çok fazla kullanımı ile vücudun tuz dengesi bozulabilir, hatta ani kalp durmalarına neden olabilir. Sağlık Bakanlığı’nın ve ilgili derneklerin açıklamaları olmasına karşın, bu programlarda yapılan yanlış yönlendirmeler ile iyotsuz tuz kullanımı artmıştır. Hashimoto hastalığında gelişebilen hipotiroidinin ‘dereotu’ ile tedavi edilebileceğinin söylenmesi, hastaların buna inanarak kullandıkları tiroid hormonunu bırakmaları, durumun vahametini göstermektedir. Bu gibi konularda açıklama yapan kişilerin bazıları hekim kökenli değildir, bazıları ise hekim olmakla birlikte klinik branşlarda değildir.”