Bir polisiyeden daha fazlası

İlk üç romanıyla edebiyatımızda kendine özgü bir yer edinen Alper Canıgüz yeni romanı Cehennem Çiçeği’yle tekrar okuyucu karşısında. Canıgüz son yayımlanan romanında, Oğullar ve Rencide Ruhlar’da tanıdığımız beş yaşındaki dedektifi Alper Kamu’yu tekrar sahalara geri döndürüyor.

cumhuriyet.com.tr

Alper Kamu’yu bundan birkaç yıl önce Oğullar ve Rencide Ruhlar’da tanımıştık. Alper Kamu, basit anlamıyla ileride mahalle ağabeyliğine aday bir mahalle çocuğu olmasının yanında pek çok şeydi; “gerçek” ve “resmi” olarak ise hiçbir şey. Dedektifti, kitap kurdu bir bilgindi, kabadayıydı, hazır cevap bir fırlamaydı, babasının bira şişelerinin dibini içerek hafiften alkolizme bulaşmıştı ama bu sayılanların hiçbiri “olamaması” için çok geçerli bir sebebi vardı; henüz beş yaşındaydı. O zamana kadar yaşadığı en talihli olay da artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışıydı. Böyle bir kahramanın gerçekliğini koruması ya da gerçeklere dokunarak yol alması, yazarının ona biçtiği kader doğrultusunda elbet zordu ama garip bir şekilde Alper Kamu yadsınmadı, aksine alabildiğine benimsendi. Kendine özgü bir çevrede “afili” bir kahraman haline dönüştü.

Özgünlüğü Alper Kamu’nun en büyük özelliğiydi ama bu özgünlüğü meydana getiren kahramanın beş yaşında olması değildi sadece. Alper Kamu çocukluk ve olgunluk arasında gezinen halleri, kendi espri anlayışınızı sorgulamanıza sebep hareketleri ve sözleri, yaşama dair fikirlerinizi tekrar ele almaya itecek duruşu ve vuruşları... kısacası her şeyiyle özgünlüğü yakalamıştı. Bunun yanında çok önemli bir olgunun yeniden düşünülmesinde de dişe değer adımlar attırmıştı. “Fantastik” olmadan da fantastik bir hikâye anlatılabileceğini ortaya koymuştu Alper Kamu’nun yaratıcısı Alper Canıgüz ve böylece “Fantastik mi? Böyle de olur!” kontenjanında ön sıralarda sağlam bir yer edinmişti.

Oğullar ve Rencide Ruhlar’la başlayan Alper Kamu’nun macerası ise yazarının bıraktığı yerde kalacağa pek benzemiyordu. Beklendiği gibi de oldu. Alper Kamu geri döndü. Üstelik tam da ona yaraşır şekilde; dokuz yıl sonra hâlâ beş yaşında: “Bilirsiniz, insanlar doğar, ölür ve sonra büyür. Ben de beş yaşımın baharında, payıma düşen ölümlerden nasiplenerekten yaşayıp gitmekteydim işte. Aylardan hep kasım, günlerden hep perşembe olan ve saatin hep öğleden sonra üçü gösterdiği kasvetli dünyamda (…)”

CİNAYET ASLA SADECE CİNAYET
DEĞİLDİR

Alper Canıgüz, kahramanı Alper Kamu’nun yeni macerası Cehennem Çiçeği’nde şiddetin hiç beklenmeyen yerden geldiği, hüznün ara ara yokladığı, gizlerin bitmediği, aşkın eksik olmadığı, eski aşklarınsa hiç solmadığı bir hikâyenin içine çağırıyor bizi. Hikâyenin kendisi Alper Kamu’yla birlikte sürüp giderken işlenen cinayetler, kahramanımızın yol haritasının belirlenmesini sağlıyor. Sonuçta ortada bir cinayet varsa Alper Kamu orada olmalı: “İki dubleye faili meçhul bırakmazdım memlekette alimallah.” Ancak bu cinayetlerin bir özelliği var. Alper Kamu, bir çocuğun ölümü ve eski bir aşk hikâyesinin ardındaki gerçekleri ortaya çıkarmak için uğraşırken cinayetin asla sadece cinayet olmadığını bir kez daha hatırlatıyor bize. Gelen ölümlerin ardında yatan nedenler denizine daldıkça adalet sisteminin farklı kollardan yürüyen bir eleştirisi karşımıza çıkıyor. Çünkü Alper Kamu’nun kendince yaptığı dedektifliğin felsefesi bir “polis polisiyesinden” başka bir uçta duruyor: “İnsanlığa dair kavrayışımızı biraz daha ileri götürmeyecekse bir cinayeti çözmenin ne anlamı var ki?”
Cehennem Çiçeği’nin bu polisiye art alanının ince mesajların yanında çok ince hesaplarla birbirine bağlandığını da söylemek
gerekir. Ayrıntıları ustaca kullanıyor yazar. Daha da önemlisi ise kullandığı hiçbir ayrıntı ya da nesne için fazladan bir kelime harcamıyor. O ayrıntı ya da nesne de hikâyenin aktığı yatağa mutlak su taşıyor. Hikâyenin akışına herhangi bir “şey” dahil oluyorsa, bilinmeli ki o “şey” cinayete ya da cinayetin çözümüne bir şekilde müdahil olacak. Bu doğrultuda bir kuş tüyünden bile şüphelenir hale gelebilir okuyucu Cehennem Çiçeği’nin sayfaları arasında. Fazlalıksız ve tıkız metinlerin adamı diyebileceğimiz Alper Canıgüz’ün son romanında da bu durum değişmiyor.

Yazarın ayrıntıları bu denli boşluksuz kullanışında sırtını yaslandığı en güçlü dayanağı şüphesiz zekâsı. Daha önceki verimlerinde -özellikle de Alper Kamu’nun bir önceki macerası Oğullar ve Rencide Ruhlar’dan- de tanıklık ettiğimiz bu “kıvrak zekâ”, Cehennem Çiçeği’nin sağlam zemininin yaratımında da devreye giriyor. Ancak Cehennem Çiçeği sıkı ve zekice kurulmuş bir polisiye hikâyeden çok daha fazlası.

ESPRİ; KARAKTERİN KENDİSİ

Her şeyden önce hayata dair bir hikâyenin peşinde Alper Canıgüz. İnsana ve insanlığa dokunmayan yaralar odağına takılmıyor onun. Çoğu polisiyede göremediğimiz “insan”, Alper Canıgüz’ün bu son romanında her haliyle yansıyor. Canıgüz’ün “insan odağının” en büyük besleyicisi ise mahalle kültürü. Yarattığı kahraman da bunun en önemli göstergesi. Katışıksız bir “mahalle çocuğu” Alper Kamu. Yazar tarafından kurulan dünyasında Alper Kamu’nun hallerinden yaşadığı atmosfere kadar da bu “mahalle çocuğu ruhunun” öne çıkması için çaba harcanmış. Bu ruhun hem roman hem de yazar için getirisi ise çok fazla. Özellikle de kahramanın yakaladığı dilin, mizahın ve yazardan yadigâr zekâsının şekillenmesinde bu mahalle çocuğu etkisinin baskın yansımalarını görüyoruz. Yansımaların öne çıkan ve dikkat çeken hali ise kahramanın mizahi duruşu.
Alper Kamu’nun “esprisi” karakterin kendisinde ve yaşamında yatıyor. Merkez Alper Kamu olunca yaşamın esprisi de en doğal haliyle kelimelerin arasına sanki kendiliğinden sızıyor. Karakterin yaratımı önemli olan, gerisinde hikâye kendini getiriyor. Bu hikâye de herkesin yaşamında iyisiyle kötüsüyle çok özel bir yeri olan çocukluğun kıyıda köşede kalmış ayrıntılarında geziniyor. Bu ayrıntılardaki en önemli yeri ise yine mahalle yaşamının ilgi çeken yanları alıyor. Aslına bakıldığında “okura güzel” ayrıntılar bunlar. Olaya Alper Kamu açısından baktığımızda bambaşka bir tablo bizi karşılıyor. Çünkü Alper Kamu yan sokakla kavgaya giriyor, arkadaşlarıyla tartışıyor ya da misketini kaptırabiliyor… Alper Kamu her ne kadar büyümüş bir küçük de olsa hikâye, çocukluğun getirdiği “doğal komik” hallerin yörüngesinde ilerliyor. Hikâyenin bu doğal akışına Alper Canıgüz’ün sürükleyici dili de eklenince roman kendini bir solukta okutuyor.
Aslında Alper Kamu için ne söylesek fayda etmeyecek çünkü tanımlanması ve belli bir sınır içinde ele alınması zor bir kahraman. Sonuçta tıpkı sayfalarında gezindiği romanın kedisi gibi o da: Hem karmaşık hem yerli yerinde.

Alper Kamu Cehennem Çiçeği/ Alper Canıgüz/ APRIL Yayıncılık/ 222 s.