Bir 'öteki' kahraman

İngiliz edebiyat tarihinin en eski metni olarak kabul edilen Beowulf destanı, John Gardner'in Grendel adını verdiği kitabında, canavar Grendel'in gözünden farklı bir yorumla yeniden okurla buluştu.

cumhuriyet.com.tr

Azize Özgüven'in çevirisiyle Türkçeye kazandırılan Grendel, postmodern nihilist bir 'kahraman' örneği çiziyor. Duygusal yönüyle yeryüzünde tek canlı olduğuna inanan Grendel, hem hayvani hem insanı özellikleriyle kendini gösteriyor ve bir yandan vahşiliğini küçümserken diğer yandan insanlığını da hor görüyor.

Yaklaşık on iki yıl boyunca insanlarla savaşan Grendel'in hikâyesi bunun öncesinde başlıyor ve Grendel'in ilk yıllarına gidiyor. Küçük bir 'canavar' olarak karşımıza çıkan Grendel, insanlardan çok uzakta bir mağaranın içinde annesiyle beraber yaşıyor. Oldukça çirkin ve korkunç görüntüsüyle herkesi yanından uzaklaştıran Grendel'in tek arkadaşı annesidir ama anneyle Grendel arasındaki ilişki de tuhaflığıyla dikkat çeker. Günün birinde Grendel, ateş yılanlarıyla dolu bir göl bulur ve onun içinde yüzmeye başlar ve yolu insanların dünyasına çıkar. İnsanların ve boğaların saldırısına uğrayan Grendel'i annesi kurtarır. İnsanlarla ilk kez karşılaşan Grendel, onları izlemeye başlar ve insanların kabile kültüründen feodal yönetime geçişlerine uzaktan şahit olur.

Grendel'in gözünden

Bütün bunların yanında Grendel, insanların davranışlarını izledikçe aklı karışır ve onların şiddet içerikli hareketlerinden tiksinir. Hrothgar halkı tarafından geri çevrilen Grendel, Dragon'la konuşmaya gider ama Dragon ona ümit veremez ve insanların arasında kendine yer bulamayacağını söyler. İnsanlar onu arasına almayacaktır. Grendel'in kafası karışır, insanların onu aralarına almasını ister; hâlbuki Dragon kendisine insanları öldürmesini öğütlemiştir.

Grendel'in gözünden ele alınan hikâyede Grendel artık bir kurban gibidir, hâlbuki Beowulf hikâyesinde Grendel düşmanlar arasında en güçlüsü, en kötüsü olarak kaleme alınmıştır. Bu romanıyla dünya çapında üne kavuşan John Gardner, korkunç görüntüsüyle akıllarda yer edinen Grendel'e bir iç dünya ve ruh katarak onu anti hümanist ve nihilist bir kahramana dönüştürüyor.

Grander, Paris Review'da kendisiyle yapılan bir röportajda Grendel'i şöyle anlatıyor:

'Beowulf'u yeniden yorumlamayı seçtim çünkü bana göre oldukça ilginç ve dragon gibi muhteşem görsel imgeleri hayal edebildiğimiz bir hikâyedir bu. Okurun dünyasındaki Grendel'i bırakın bir animasyoncuyu kimse yaratamaz. O bir canavar ve ilk ağızdan izliyoruz onu. Tıpkı bizler gibi. Bizler de aslında kendi dillerimize ve duygusal alışkanlıklarımıza hapsedilmiş canavarlarız. Grendel'in duygularına hiçbirimiz yabancı değiliz. O da düşmanlık hissediyor, hayal kırıklığı yaşıyor, güvensiz duruyor ve bunun gibi duygularla hareket ediyor; haliyle okur da kendi canavarını kendisi imgeliyor kafasında.'

Gardner, kitabında Beowulf'un adını hiç anmaz aslında bunu bir değişiklik niyetiyle yapmasa da kitabın sonu farklı bitiyor ve Grendel sanki Beowulf'la ya da bir insanla değil de dragonla karşılaşmış gibi bir imaj çiziliyor. Anglo-Sakson edebiyatın ilk yazılı örneği Beowulf destanından bu yönüyle önemli bir değişiklik gösteren Grendel, olay örgüsünün anlatıldığı bir kitaptan ziyade bir kişilik kitabı olarak karşımıza çıkıyor ve Grendel'in karakteri gün yüzüne çıkıyor. Olayların kötü adamın bakış açısından ele alındığı kurgu kitaplardan biraz daha farklı bir duruş sergiliyor John Gardner'in eseri. Bu kitapta biz Grendel'i biraz olsun anlıyoruz, onun kötülüklerinin açıklandığını görüyoruz ama gerekçelendirmelere rastlamıyoruz. Grendel bir canavarı değil bütün insanlığı temsil ediyor ama sevilmiyor, ona acıyorlar ve haliyle Grendel'in hissettiği 'anlamsızlık' modern toplumun 'manasızlığı' olarak şekilleniyor.

Grendel/ John Gardner/ Çeviren: Azize Özgüven/ Yapı Kredi Yayınları/144 s.