Bir dâhinin yaşamı
Leonardo da Vinci yalnızca bir ressam değil; o, aynı zamanda bir bilim insanı ve düşünür. Kendi çağını aşan, bugün bile kendisine atıf yapılan yılmaz bir araştırmacı. Bruno Nardini bu ismin dönemine bakışı ve hayatını hikâye duruluğunda betimliyor.
cumhuriyet.com.trRönesans gibi bir deneyim yaşanmasaydı ne modernizm ne de teknik anlamda ilerleme hayat bulabilirdi. Ortaçağ'ın karanlık maskesini yüzünden çıkaran insanoğlu, kendisiyle eski Yunan'dan sonra yeniden tanıştı. Bedenini keşfetti, hümanizmin coşkun sularında yüzmeye başladı.
Elbette bu işin öncüleri vardı ve Leonardo da Vinci de onlardan biriydi. Floransa ve Roma gibi önemli kültür merkezlerinin mimari yapıları üzerine incelemeler kaleme alan Bruno Nardini, Leonardo da Vinci isimli eseriyle Rönesans'ın doruk noktasını eşeliyor.
Hemen hemen bütün bilim dalları ile ilgili çalışma yapan; ışık, görüntü, kuşların uçuşu ve tıp konusunda bugün bile temel alınan görüşler ortaya koyan Leonardo'nun, kimi gizli kalmış yönlerini de okuyucuya sunan Nardini, sanatçı duyarlılığı ile yoğun gözlemciliğin bileşimini gözler önüne seriyor.
Dünya vatandaşı
Nardini kitabın hemen başında Leonardo'nun günlük, bir başka ifadeyle özel yaşamından neredeyse hiçbir ayrıntıyı dışarı sızdırmadığını söylüyor ve onu, bugünkü anlamıyla 'dünya vatandaşı' şeklinde tanımlıyor.
Rönesans'ı sırtlayan pek çok sanatçının yaşamı hakkında bilgiler bulunuyorken, Leonardo büyük oranda ortaya koyduklarıyla insanların karşısına çıkar. Nardini'nin değişiyle yenilikçidir ama yeni olanın öncülüğünü yapmak adına özel anlamda kendi zamanına sırt çevirir.
Leonardo'ya 'iyi kanlı' denmesi, belki de onun gelecekte yapacaklarının habercisidir. Doğduğu dönemde aile defterine önemli olayların kayıt edildiği düşünülürse, Leonardo'nun hayata gelişi de , dünya defterinde önemli bir tarihti.
Amcasından aldığı gözlem gücü ve doğa sevgisi Leonardo'yu 'doğadaki şeyler üzerine felsefe yapmaya' yöneltir. Zaten yaşadığı dönemin temel özelliği de Eski Yunan düşüncesine eğiliş; bir anlamda doğayı yeniden keşfetmedir.
Leonardo o yıllarda yeni bir keşif daha yapar; 'dünya' denen Floransa'ya yollanır. Bu gidiş, onun zihinsel devriminin başlangıcı olur. Çünkü Rönesans'ın taşıyıcısı olan sanatçıların neredeyse tümü Floransa'da yaşamaktadır.
Bu arada katıldığı derslerden aritmetikte harikalar yaratır, kendini tanımaya başlar. Nardini'nin aktardığına göre babası, Leonardo'nun aile mesleği noterliğe yöneleceğinden hiç kuşku duymaz. Ama gözlem ve doğa onu sanata yöneltmeye başlamıştır bile. Verocchio'nun yanında resim eğitimine başlayan Leonardo'nun, hem kendi hem de sanat tarihinin geleceği ağır ağır şekillenir. Anatomi, geometri, matematik, mekanik, hidrolik, botanik, astronomi... Tüm bunlar resmin yanına kattığı alanlardır.
Nardini, ondan şu satırları aktararak, gözlem ve doğaya ne denli önem verdiğini sezdirir: 'Ressam bir doğa gözlemcisidir; taşları, bitkileri ve hayvanları ile dünya dediğimiz bir dış doğa vardır; bir de daha gizli bir doğa: İnsan doğası (...) Akıl olmadan, kendi deneyimine dayanarak ve gördüklerine göre çizen ressam, karşısına koyulmuş her şeyi taklit eden ama hiçbiri hakkında bilgisi olmayan ayna gibidir. Biz bilgiyi arıyoruz, çünkü yalnızca bilgi sayesinde nesnelere ilişkin kesinliğe ulaşabiliriz' (s. 44).
Babasını ve tüm tüm aileyi noter olmayacağına, yaptığı çizim ve desenler ile hemen her yerde gerçekleştirdiği gözlemlerle ikna eden Leonardo, artık büyük haline geleceğinin işaretlerini vermektedir. Ressamlık konusundaki kararlılığını babasına söylediği şu sözlerde bulmak mümkündür: 'Benim için kaygılanmayın. Ben herkesten farklı bir ressam olmak istiyorum ve bunun için başkalarının ihmal ya da göz ardı ettiği şeyleri incelemem gerekiyor. Ben, sonsuz olan nedenleri resme aktarabilmek için, sonuçları değil, nedenleri bilmek zorundayım' (s. 52).
Bilgi peşinde 'harcanan' zaman
Leonardo'yu yenilikçiliği veya ortaya koyduğu özgün çalışmalar nedeniyle 'büyücü' diye adlandıranlar da olur. Oysa o, 'büyü'den çok gözlem, deney ve aklın öncülüğünde yürüyen bir adamdır. Özgün çizim ve yaratıları kısa sürede dikkat çekmesini sağlar. Tanınır; ünü, döneminin önemli isimlerine kadar yayılır.
Milano günleri aynı zamanda Leonardo'nun 'uçuk' şehircilik anlayışını geliştirdiği dönemdir. Kendi zamanının ötesinde iki bin yılının şehrini yaratmaya koyulur ve bu şehri tanımlamak için kullandığı ifade 'organik'tir. İnsan suretindeki organik şehir, metabolizma ya da beden ile birebir benzerlik gösterir. Nardini, Leonardo'nun şehir planını yirminci yüzyılda bile gerçekleştirebilecek mimarlar bulunmadığını ekler.
Milano'daki günleri sırasında yeni bir kimlik daha edinir: Tiyatro teknisyeni ve sahne tasarımcısı. 'Cennet' adlı şiir, Leonardo'nun yeni kimliğinin ve tasarımcılığının en üst noktasını yansıtır. Nardini'ye göre onun Milano'da gerçekleştirdikleri 'gençlikten olgunluğa geçişini' simgeler (s. 84). Öte taraftan bu olgunluk, edebiyatçılarla yaptığı tartışmalarda kendisini 'eğitimsiz kişi' olarak tanımlamasını sağlar.
Leonardo'nun bilgi açlığı, not defterlerini her yere götürmesine neden olur ve defterler günden güne çoğalır. Belirgin bir çalışma yöntemi bulunmaz ve hemen her şey ilgi alanına girer. Bu yüzden Nardini, Leonardo'yu 'bilginin peşinde 'zaman yitiren' adam' diye tanımlar.
Bilgi peşinde koşma onu, 'İnsan Bedeninin Oranları' ya da 'Işık ve Gölge İncelemesi' gibi çalışmaları kotarmaya götürür. Sadece bu da değil: Özel savaş giysileri, yine savaş için savunma sistemleri, silah, araç gereç... Hemen hepsi kendi çağının önünde giden yaratımlardır. Örneğin Leonardo'nun tasarladığı 'dalgıç giysisi'nin ilk biçimi, ancak dört yüzyıl sonra yeniden keşfedilir (s. 114).
Mona Lisa'nın gülümseyişi
Milano'nun ardından Floransa'ya döndüğünde bu kez yoğun matematik deneyleriyle ilgilenir. Dolayısıyla fırça ile arası açılır. Bu sırada Michelangelo ile Leonardo rekabete tutuşur, hatta Leonardo'nun varlığı bile rakibini huzursuz eder hale gelir. Nardini, Michelangelo'nun çekemezliğini 'patolojik' olarak niteler (s. 131).
Hümanizmin altın çağını temsil eden Leonardo'ya karşılık, Nardini'nin yorumuna göre, Michelangelo hümanizmin krizini yansıtır. İki deha, Floransa'da kozlarını paylaşmaktadır. Leonardo'nun en büyük gizi Mona Lisa da bu dönemin ürünüdür. Söz konusu resimde hemen her insani ögenin yanı sıra, teknik bilginin dışavurumu da bulunur. Tablo ortaya çıksa da tartışma hiç bitmez. Mona Lisa'nın kimliğinden tablonun aslında tamamlanmadığına dek pek çok şey söylenir. Nardini bu tablo için noktayı kendince şöyle koyar: 'Mona Lisa'nın gülümsemesi, başkalarının henüz bilmediği şeyi 'bilen' kişinin hüzünlü bilincidir' (s. 141).
Floransa ve Milano arasında mekik dokuyan ve neredeyse paylaşılamayan Leonardo'ya davetler gelir, eserler üretmesi için teklifler sunulur. Nardini, perspektif ve insan bedeni üzerine çalışmalarını sürdüren Leonardo'nun bunları kaydettiği defterleri okuyucuya hatırlatır:
'Masallar, efsaneler, kehanetler ve gündelik yaşam üstüne değerlendirmeler. Defterleri, sonsuz ilgi alanlarının özetini içeriyordu. O da bu defterlerin organik bir bütünlükten yoksun olduğunu fark ediyor ve onları ansiklopedik bir bütüne dönüştürmek için yeniden düzenlemeyi amaçlıyordu' (s. 156). Yaşlı Leonardo'nun çalışmalarının ağırlaştığı bir aşamada bu defterleri düzenleme olanağı da pek kalmamıştı.
2 Mayıs 1519'da öldüğünde ondan geriye pek çok çizim, el yazması, desen ve resim kalır. Bir de gözlerini hayata yummadan önce ağzından dökülen bir çift söz: 'İşte şimdi ırmakların suyu gibi gidebileceğimi, ölüme doğru kendimi akıntıya bırakabileceğimi hissediyorum, ölümü yaşamak için, ölüm deneyimini' (s. 184).
Nardini'nin, bu büyük dâhiyi anlattığı eseri düzayak bir biyografi değil, aksine hikâye tadında yazılmış bir metin. Yapıt, Leonardo'nun yaşamı, ilişkileri ve iç dünyasına dair bilgileri aktarıyor ve Rönesans'ın bu etkin isminin karanlıkta kalan kimi yönlerini gün ışığına çıkarıyor.
Leonardo da Vinci/ Bruno Nardini/ Çeviren: Kemal Atakay/ Can Yayınları/ 200 s.