Bir bebek kadar saf olabilsem

Burak Hakkı, Maskeli Balo dizisindeki gazeteci Mehmet karakteriyle yeniden ekranlarda. Mankenliği ve modelliği bırakıp oyunculukla yoluna devam eden Hakkı’nın derdi elinden gelenin en iyisini yapabilmek. Hırslarından arınmış, farkındalığın iradesine güveniyor. Sistemin kirleticiliğine inat sürdürülebilir mutluluğun peşinden gitmekten vazgeçmiyor.

cumhuriyet.com.tr

Burak Hakkı, Maskeli Balo dizisiyle yeniden ekranlarda. İdealist gazeteci Mehmet karakterini canlandırıyor. Dizinin onda özel bir yeri var çünkü kendisinin de hassas olduğu noktalara değiniyor senaryo. Belki de pek çok röportajından farklı olarak, gerek siyasi gerekse toplumsal konularda samimiyetle içini dökmesi de bundan. Rahat ve doğal; konuşurken duvar örmüyor, kendini kanıtlama derdine düşmüyor. Modelliği bırakıp oyunculuk yolunda kariyer yapan Hakkı, çok da iddialı değil. Kendini geliştirmeye, hep bir adım ileriye taşımaya çalışıyor.

Oyunculuğunun gelişim evresi için “ortalarındayım” diyor. Özgüveni tam, iddiasızlığı da farkındalıktan geliyor. Sorularımız bazen onu düşündürse de, o en çok henüz iki yaşında bile olmayan oğlu Rüzgâr’ın sorularıyla boğuşuyor. “-Baba ben kimim? -Rüzgâr’sın oğlum. -Tamam, ama ben kimim?” diyaloğuna günlerce kafa yorabiliyor. Çocuk saflığını becerebildiği kadar koruyabilme derdinde: “Çocuğunla, kaldıkça saf olmaya çalışıyorsun. Sistem bizi kirletiyor, sis gibi çöküyor üzerimize hayat. Bir bebek kadar saf olabilmemizi isterdim.” Hırsları yok, hayal ettiği tek şey mutlu olmak ve bu mutluluğu sürdürebilmek.

- Maskeli Balo ile yeniden ekranlardasınız. Biraz diziden söz eder misiniz?

- Dizide bir milletvekilinin çevirdiği dümenler, ihaledeki yolsuzluklar, devletin güçlerini kullanarak kendisine ve çevresine maddi kazanç ile güç sağlaması anlatılıyor. Bunun peşinde koşan bir muhabir ile milletvekilinin yurtdışında siyaset bilimi okumuş ve ülkesinin geleceği için çalışmak isteyen kızı da üçgenin diğer tarafları.

- Siyasi içerikli bir dizi mi?

- Siyaset var içinde. Ama daha çok gündemi işliyor. Değişen toplumdaki sosyal ve kültürel değerleri de eleştiriyor. 20 yıl önceki manevi değerlerimizden neler kaldı geriye. Şimdi nelere önem veriyoruz? Para için insanlar ne kadar da çabuk harcanabiliyor artık. Diğer yandan bir tarafta savaş patlarken, diğer tarafta bir genç yeni çıkacak bir cep telefonu modeliyle ilgileniyor.

- Dizinin içeriği sizin de hassas olduğunuz konularla örtüşüyor mu?

- Çok fazla örtüşüyor. Çünkü gördüğümüz olaylarla keyifsiz bir hayat yaşıyoruz. İktidarda, milletvekillerinde, sözcülerinde hep maskeler görüyorum. Sahte sahte gülen adamları, yalan yalan bağıran bir muhalefeti görüyorum. Güçlü görünmeye çalışan, elbiseler giyen, maskeler takan adamlara bakıyorum. Öyle siyasetçi istemiyorum ki.

- Peki ya bu durumun toplumsal yansıması?


- Toplum ne yazık ki tepkisiz. Koyun gibi birbirimize bakıyoruz. “Kısmet değilmiş, buna da şükür” diyen insanlarız. Hele de maddi durumumuz kısıldığı zaman her şeye mahkûm oluyoruz. Zaten eğitim düzeyimiz çok düşük. İnsanların çok şey bilmesine gerek yok düşüncesiyle yürüyen bir sistem var önümüzde. Bazen haber bile seyretmiyorum. Sahte suratlar görmekten sıkıldım artık. Her yer yapmacıklıklar ve yalanlarla dolu.

- İzlemeyip uzak durmak değil de, kendi gerçekliğinizi korumak adına ne yapıyorsunuz? Sorumluluk hissediyor musunuz?


- Tabii ki. Doğumunuzdan itibaren bir yerlere geliyorsunuz ve bakıyorsunuz ki bir şeyler bozulmuş. Son 5 yıldır yabancı bir ülkeye gelmiş gibiyim. Eskiden gelişmeye adaydık, şimdi azgelişmiş bir ülkeyiz; böyle hissediyorum. Bu duruma ayak uydurmamak için ne yazık ki kapalı bir hayat yaşıyorum. Fazla dışarı çıkmıyorum, fazla konuşmak istemiyorum. Mutsuzum.


- Ekonometri bölümü mezunusunuz. Farklı bir kariyer yapmayı düşünmediniz mi?

- Fazla duygusal hareket etmiyorum. Ama yüksek lisansımı tamamlamayı isterdim. Tamamlasaydım ve bu işi yapsaydım da Türkiye’de kalmazdım. Şimdi ise tercihlerimden çok memnunum.

- 10 yıl sonra nerede görüyorsunuz kendinizi?


- Oyunculukla devam ediyorum. Ama sanırım yurtdışına gideceğim; böyle giderse...

- Türkiye’de kalamayacak kadar mutsuz musunuz?

- Tabii canım. Bu olay sadece siyasi değil. İnsanların güvenliği yok. Farkında değil misiniz? 30 yıl önce bu kadar hırsız bir toplum muyduk? İnsanların parası olmadığı için hırsızlık yapmaya başlıyor. Dosyası kapanmadan dışarı çıkıyor.


Birbirini anlayan bir çiftiz

- Herkes evliliğinizi konuşuyor. Nedir bunun sırrı?

- İki insan birbirini dinliyor ve düşüncelerine saygı gösteriyorsa sorun olmuyor. Eşimle o kadar çok fikir ayrılığı yaşıyoruz, yaşam tarzlarımız ve hobilerimiz o kadar farklı ki. Eşimle konuşsanız o da aynısını söyler. İşin sırrı sevgi ve saygı temelinde birbirini dinleyebilmek ve anlayabilmek. Zaten benzer insanlar olsak belki de sıkılırdık.

- Size garip gelmiyor mu hep mükemmel evli çift olarak işaret edilmek ve hep evliliğinizin sorulması?


- Garip gelmez mi? Çok tuhaf. Bir yandan da sebebini tahmin edebiliyorum. Biz dışarı çıksak, görülsek, göz önünde olsak büyü bozulur. Çok fazla dışarı çıkan insanlar değiliz. Evimizde çocuğumuzla, arkadaşlarımızla beraberiz. Bir yere gidecek olsak Etiler’deki mekânlara değil, Kadıköy’deki barlara gidiyoruz. Dolayısıyla uzun zamandır haber alınamadığı için de ideal, mükemmel çift olarak yorumlanıyoruz. Gerçi sorunumuz da yok.

- Bu bir yük mü?


- Böyle bir delilik olabilir mi? Biz Türkiye’nin Brad Pitt ve Angelina Jolie’siyiz diyebilir miyiz? Biz Türkiye’nin en iyi çiftiyiz diyebilir miyiz? Bu yakıştırma ayıp geliyor bana. Birbirini anlayan bir çiftiz. Kümelerimiz var. Birbirimizin farklı zevklerine saygı duyuyoruz.