'Benden Sonra Tufan Olmasın' (*)

cumhuriyet.com.tr

Atatürk’ün genç Türkiye Cumhuriyeti’nin hemen bütün önde gelenlerinin ortasında, Türk tiyatro sanatçıları için cömertçe dağıttıkları bin bir iltifattan sonra söylediği sözlerini şöyle bitirmiştir:

“Efendiler hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız, hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim ve yardım edelim.”

Şehir Tiyatroları’nın 98 yıllık yaşamını değerlendirirken sekiz ayrı dönemi göz önünde tutmak iyi olur.

1. Darülbedayi kurulmadan önceki kuruluşların bölük pörçük çabaları...

2. Antoine’nin gelişi ile Darülbedayi adlı bir konservatuvarın bilinçli ve görecelikle seviyeli bir amaçla kuruluşu

3. Antoine’nin Birinci Cihan Harbi’nin çıkışıyla Fransa’ya gidişini takip eden dönemde onun çizdiği programın iyi kötü uygulanması...

4. Ayrılmalar, dağılmalar sonra yine birleşmeler...

5. Ferah dönemi...

6. Yine dağılma...

7. Tepebaşı’na taşınma...

8. Şehir Tiyatrosu haline gelişi...

En uzun dönem bu son dönemdir.

Muntazam temsiller bu dönemde gerçekleşir. Sanatçılar maaşa geçer, güvenceye kavuşur. Repertuvar daha bilinçli ve tutarlı düzenlenir. Geleceğin tiyatro seyircisini yetiştirecek çocuk tiyatrosu bu dönemde kurulur. Türk yazarları yüreklendirilir. Bu tiyatronun gelişmesi, prestij, karizması sıkı sıkıya benden sonra tufan olmasın diyen Muhsin Ertuğrul’un kişiliğine bağlıdır. Seviye ve disiplini o getirmiştir, yerleştirmiştir.

Türk tiyatrosunun özellikle Osmanlı son dönemi ile Cumhuriyetin başlangıcı ve devamı yıllarının en büyük adı Muhsin Ertuğrul’dur.

Muhsin Bey, Batılı anlamda ciddi tiyatrosu ile adeta Türkiye’de özdeşleşmiş bir addır. Gerek Darülbedayi, gerekse Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul’a çok şeyler borçludur. Tiyatronun basit bir eğlence ve vakit geçirme anlayışından çok, aslında ciddi, çok yönlü ve temel bir sanat dalı olarak ülkemizde gelişmesinde onun hizmet ve çabaları çok büyüktür.

Ancak son Şehir Tiyatroları’nın yeni yönetmeliğinin getirdiği idari üst düzey yetkililerin sanatçılar üzerinde vesayetinin bulunması, yukarıda Muhsin Bey’in tiyatro için söyledikleriyle kesinlikle bağdaşmamaktadır. Çünkü sanat idari prosedürün detayları ile gelişme gösteremez, yönetilemez! Mutlaka ve kesinlikle sanat yönetimi ile idari yönetim ayrı, fakat karşılıklı güven ve yerine göre işbirliği içinde devam etmelidir.

Eğer Muhsin Bey’in “Benden sonra tufan olmasın” görüşüne ve engin sanat deneyimine güveniyorsak aynı şekilde bu aykırı yönetmeliğin sanat ve sanatçı onuruna yakışır bir şekilde değiştirilmesi gerektiğine en içten duygular ve mantığımla inanıyorum.

(*) Muhsin Ertuğrul