'Ben 28 Şubat mağduruyum'
Eski milletvekili ve İnsan Hakları Derneği (İHD) eski Başkanı Akın Birdal, ''Ben o dönemin mağduruyum; bu dönemin mağduru değil miyim. Yarın gidip ifade vereceğim, birkaç gün sonra Diyarbakır'da yargılanacağım'' dedi.
cumhuriyet.com.trTBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu 28 Şubat Alt Komisyonu, eski milletvekili ve İnsan Hakları Derneği (İHD) eski Başkanı Akın Birdal'ı dinledi. Darbelerin insanlığa karşı işlenmiş suç olduğunu ifade eden Birdal, 12 Eylül askeri darbesinden sonra 1 yıl Mamak Cezaevinde kaldığını, orada Raci Tetik'in yaptığı işkenceye tanıklık ettiğini, her türlü insanlık dışı saldırılara hedef olduklarını anlattı. Hakkında açılan davadan berat ettiğini, sonrasında 3-4 yıl işsiz kaldığını anımsatan Birdal, darbelere karşı ne yapmak gerekir sorusunun peşine takıldıklarını ve ''vicdan sahibi insanlarla'' bir araya gelerek İnsan Hakları Derneği'ni kurduklarını belirtti.
Sürekli tehdit altında olduğunu vurgulayan Birdal, ''Evimi arayan mekanik bir ses öldürülebileceğimizi söylüyordu. Bana yapılan saldırıdan sonra bu tehdit telefonları kesildi. Eşimi kaybettiğimde telefona çıkan çocuklarıma, annelerine sövüyorlardı. Böylesine ağır travmalardan geçtik'' dedi.
Birdal, Şemdin Sakık'ın ifadelerine dayalı olarak hakkında asılsız haberler yapıldığını, bunun bazı gazetelerde manşetlere taşındığını ifade etti. 12 Mayıs'ta ifade özgürlüğüne yönelik bildiriye imza atan aydınların duruşmasına gittiğini, toplantısı nedeniyle derneğe geldiğini anlatan Birdal, ''Büroya gelen 2 kişi, 1 Mayıs'a katıldıkları için mağdur olduklarını, yardım istediklerini söylediler. Tedirgin oldum, kuşkulandım, kendilerini Ankara şubeye yönlendirdim. Çıkarken 2 şarjör boşalttılar. Saldırıdan rastlantı sonucu yaşamımı yitirmedim, sağlığıma kavuşmak için 7-8 kez ameliyat oldum'' diye konuştu.
28 Şubat'ı diğer darbelerden ayıran özelliğinin silahlı ve silahsız güçlerinin bulunması olduğunu savunan Birdal, ''Gazete patronları, köşe yazarları, işadamları ve örgütleri ile uluslararası boyutunun süreçle ilişkilendirilmesi gerekir. 28 Şubat sürecinde rol oynayan her kesim sorgulanmalı. 28 Şubat'tan tüm kesimler, Türkiye mağdur olmuştur. 28 Şubat suçtur ve vesayetçi rejimin halka meydan okuyuşudur'' görüşünü savundu.
Kendisine yapılan saldırıdan birinci derecede dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ile Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak'ın sorumlu olduğunu ifade eden Birdal, haklarında 3 kez suç duyurusunda bulunduğunu ancak tümünde takipsizlik ve kovuşturmaya gerek olmadığı yanıtı aldığını hatırlattı.
'Ben o dönemin mağduruyum'
''Ben o dönemin mağduruyum; bu dönemin mağduru değil miyim. Yarın gidip ifade vereceğim, birkaç gün sonra Diyarbakır'da yargılanacağım'' diyen Birdal, hukukun gücünün olmadığını, iktidarın verdiği sözlere karşılık hukukun üstünlüğünün sağlanamadığını savundu.
Birdal, süreçle ilgili bazı kesimlerin rolü olduğunu iddia ederek, ''Medyayı görüyoruz. Dönemin Basın Konseyi Başkanı'nın şimdi dokunulmazlık zırhına sokulması talihsizliktir. Kendisi o zaman çalıştığı gazetede 'alçakları tanıyalım' başlıklı köşe yazısını yazan kişidir. Size gelip, 'askerlerden ya da sivillerden talimat gelmediğini' söyledi. O zaman o yazıyı sen nasıl yazdın?'' dedi.
Yargının silah olarak kullanılmasının sürdüğünü, her iktidar döneminde yargının istenildiği gibi kullanılabildiğini ileri süren Birdal, 28 Şubat soruşturmasına çağrılmadığını, 12 Eylül'ün gerçek anlamda yargılanması için dönemin olduğu gibi sorgulanması ve 1982 Anayasası'ndan kurtulmak gerektiğini sözlerine ekledi.
Karatepe: 28 Şubat'ın birinci faili yargı, ikinci faili basındır
Kayseri eski Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, 28 Şubat'ın birinci derece failinin yargı, ikinci failinin ise basın olduğunu söyledi. TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesindeki 28 Şubat Alt Komisyonu, Karatepe'yi dinledi. Karatepe, 1994 yılında göreve başladığını, Kayseri'de görev askerleri ziyaret ettiğini, kendileriyle çok iyi ilişkileri olduğunu anlattı.
Askerlerin kendisine plaket verdiğini belirten Karatepe, ''Ama Refahyol kurulduktan sonra kademeli olarak ilişkiler soğumaya başladı. Artık görüşmez hale geldik. Garnizon Komutanı paşa, beni görmek istemiyor, özenle sakınıyordu. Bir gün şaka yollu, 'Ankara'ya sık sık gidiyorsunuz, bir şey mi var?' dedim. Darbe hazırlığını ima ettim. Bana, 'Başkan, var gibi sanki. Hazırlık var, Hükümet'in tutum ve davranışlarından komuta kademesi mutlu değil' karşılığını verdi'' dedi.
Karatepe, 10 Kasım'da yaptığı ve hakkında dava açılan konuşmadan önce 9 Kasım akşamı bir olay yaşadıklarını belirterek, şöyle konuştu: ''O akşam Garnizon Komutanı 'resepsiyona eşlerinizle geleceksiniz, yoksa sizi cebren getiririm' dedi. Şehrin protokolüne giren insanlar oradaydık. Bir ara eşim bana işaret ederek geldi: 'Paşa, darbe yapıp Melih'i de Tayyip'i de asacağız dedi' dedi. 'O kafayı buldu biraz, çok içiyor' dedim. Bir süre sonra kendiliğinden haremlik selamlık bir ortam oluştu. Paşa, bir ara garnizon içinde namaz kılınması, askerlerin abdest almasını karikatüre ederek anlatıyor. Ben de 'elindekine dikkat et, bu işlere karışma, inançlarla ilgili böyle konuşma. Gidip darbe yapacağız diyorsun. Bunu kadınlara söyleme, yakışmıyor' dedim. Bana, 'Korkma, seni asmayız. Sen modern bir kişisin. Yabancılar geliyor, İngilizce konuşuyorsun. Sen laik birisin' dedi. Sinirlendim ve fazla kalmadım. Ertesi gün törende söylediklerim, paşanın sözlerine cevaptır. O sene Erciyes Üniversitesi'nin açılış töreninde YÖK Başkanı'nın tebliği okundu, çok ağırdı. Şimdiki Cumhurbaşkanımız o gün bakandı. Yan yana oturuyorduk, birbirimize baktık, çok rahatsız olduk. Bana, 'vaziyeti görüyor musun? Toplantıda resmen yüzümüze karşı inançlarımıza, değerlerimize küfrediliyor. Resmi görevimiz gereği içimiz kan ağlayarak burada duruyoruz' dedi. Ben o cümleyi ertesi gün tekrar ettim. Bu konuşmadan sonra hava gergin, herkes bahaneye bakıyor. Garnizon Komutanı Sadettin Kukul'du. Emekli olduktan sonra İzmit'e yerleşti. Nesim Malki olayına karışan Evcil'in danışmanı olarak kayıtlara geçti.''
'Bir cezalandırılmam için mahkemeye yazı yazdı'
Karatepe, 10 Kasım'daki konuşmasının ardından Cumhuriyet Savcılığı ve Kayseri DGM'nin soruşturma başlattığını, her ikisinin de konuşmayı bilirkişiye gönderdiğini vurgulayarak, takipsizlik kararı verildiğini söyledi. ''Bu olaydan bir hafta sonra Kayseri DGM'yi kapattılar. 28 Şubat'ın failleri kimdir dense, bana göre birinci fail yargıdır. Yargı alet olmuştur'' diyen Karatepe, hakkındaki takipsizlik kararına Kuşadası'nda yaşayan bir kadının itiraz ettiğini, Ankara DGM'nin dosyayı İstanbul DGM'ye gönderdiğini anlattı.
Bir tatil günü nöbetçi hakimin yargılanmasına karar verdiğini belirten Karatepe, şöyle konuştu: ''Yargıtay'da 27 günde karar çıktı. Dönemin Yargıtay Başkanı Vural Savaş ile bir televizyonda bir araya geldik. Benim kararımın neden 27 günde çıktığını sordum. Bana açıkça, 'ben senin davanı Refah Partisi'nin kapatılmasında delil olarak kullanacaktım. O yüzden 8 bin dosyanın önüne aldım' dedi. O konuşmada kullandığım, 'O kin ve nefreti içinizden eksik etmeyin' sözü bana yakışmadı. Kin ve nefret cümlesi yanlış. Bana yakışmayan cümleydi. Bunu söylememem gerekirdi. Savcıya da bunu söyledim.
Çevik Bir mahkemeye yazı gönderdi, ben o yazıyı gördüm. istedim ama hakim bana vermedi. Bir, bir an önce cezalandırılmam için mahkemeye yazı yazdı. Demirel de Hükümet'e cezalandırılmam için mektup yazdı. Tüm darbelerde bu işi yapan hiç kimse tek başına değildir. Türk insanı darbeler konusunda ikiyüzlü davranıyor. Mesela Bülent Akarcalı. 28 Şubat'ın en faal üyesidir. Sadece benim değil, 10'a yakın arkadaşımızın dosyasında şikayetçi olarak ismi var. Ama bu kişi geçtiğimiz seçimlerde AK Parti'den Çankaya Belediye Başkan adayı oldu.''
Karatepe, 28 Şubat'ta ikinci derecede failin ise basın olduğunu savunarak, bütün askeri darbelerin müttefikleri olduğunu söyledi.
'Önlenebilirdi'
Karatepe, 28 Şubat'ın önlenebileceğini ifade ederek, şunları kaydetti: ''Demirel ilkeli davransaydı önlenebilirdi. Mesut Yılmaz bir yerde başka diğer yerde başka konuşmasaydı, samimi davransaydı önlenirdi. Rize'de davrandığı gibi Ankara'da davranmadı. Genelkurmay'a yakın bir arkadaşım Prof.Dr. Hikmet Özdemir bana, 'DYP'yi bölecek, Refah'ı kapatacaklar. Seni, Melih ve Tayyip Bey'i görevden alacaklar. Böyle bir proje var. Ayrılırsan kurtulma ihtimalin var' dedi. Ben o projede Yılmaz'ın durumuna itiraz ettim. Özal'ın partisinde görev almış, Başbakanlık yapmış, muhafazakar ve liberal bir partide, yeni nesilden bir siyasetçi nasıl bunu yapar inanmam dedim. 'Sen de safmışsın. Mesut Yılmaz Başbakan olmak için her şeyi yapar' dedi. Gerçekten de yaptı. Bu kuşaktan bir siyasetçi bundan daha kötü bir şey yapamazdı. DYP dik dursaydı, dağılmasaydı yine olmazdı. Cumhurbaşkanı bu işi koordine etmiştir. Sezgisel olarak söylüyorum; Tansu Hanım'a ders vermek için de yapmıştır. Kızgın olduğu için 'seni ben getirdim, dinlemedin' diye, bir miktar da işin içinde ders vardır.''
Bir soru üzerine Karatepe, ''Tabii ki bizim de hatamız vardır. O konuşmamdan kürsüden inip 'kin ve nefret bana yakışmadı' dedim. Ama görüşlerimin aynen arkasındayım. 68 kuşağına mensubum. Asılanlar benim arkadaşlarımdı. Biz o kültürle yetiştik. Deniz Gezmiş benim arkadaşım, Perinçek hocam. Sözü biraz sert kullandık. Seçim yapıldıktan sonra sandıktan kim hangi parti çıkarsa çıksın iktidar CHP'ye verilseydi, şimdiye kadar ülkede hiç darbe olmazdı. CHP dünyayı, çağı iyi okusun, Türkiye'yi iyi okusun. Bizi de hep aynı iktidar yönetmesin. Biraz güçlensin muhalefet'' dedi. Karatepe, yargıyla ilgili bir soru üzerine, ''Mevcut durumdan da pek memnun değiliz. Adliyeyi kullanarak kimse bir başkasından öç almasın'' karşılığını verdi.