Batı Uygarlığının Kiri
Gerçeğin sürekli değişen ve fazla düşünmeyen için kaypak bir olgu olduğunu saptayan; iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin gibi karşıtların (Yin-Yang simgeselliği) bir bütün oluşturduğunu her kültürden önce kuramlaştıran geleneksel Çin kültürü, kanımca görecelik kavramına evrensel bir işlerlik kazandırarak düşünceye insani bir damga vurmuştur.
cumhuriyet.com.trTürkler’in 19. yüzyıldan bu yana, özellikle Cumhuriyetle birlikte, Batı uygarlığının bugün için işlevsel tek uygarlık, çağdaş yaşamın onun standartlarına yetişmek olduğunu devlet ilkesi olarak kabul ettiği bir rejimde yaşıyoruz ya da öyle sanıyoruz. Ne var ki çağdaşlığa katılmak mekanik bir şey değil. Bugün komünist Çin, Hindistan ve bütün dünya aynı uygarlık çemberinde ama insanların birbirini yemesi değişmiyor. 20. yüzyıl savaşlarla kapandı, 21 yüzyıl savaşlarla ve cinayetlerle devam ediyor.
Kapitalizm evrensel olarak uygulanıyor ama pek çok düşünür ve ekonomist (buna Amerikalılar da dahil) kapitalizmin sonunun geldiğini söylüyor. Kuşkusuz kimse bunun için tarih belirlemiyor. Bu konuda önümüzü görmek için evrensel sistemin nasıl değiştiğini, nerede teklemeye başladığını anımsayalım. Herkesin bildiği ya da öyle sandığı şeyleri yineleyelim:
Başarı paraya indirgenince
Uygarlık insanların yaratılış-toplum-doğa-evren kavramlarına düşünsel içerik kazandırma çabalarıyla başladı. Bu düşünme ve anlama çabası içinde, özellikle Rönesans’tan sonra fakat ağırlıklı olarak yirminci yüzyılda, başarıyı paraya indirgeyen bir virüsle insancıl içeriğini yitirdi. Batı egemenliğinin son birkaç yüzyıldaki temel süreci budur.
Avrupa zenginliği sadece üstün teknolojiye sahip olmaktan değil, Amerikalarda, Asya, Afrika ve Avustralya’da 16.yy.’da başlayan sömürge politikasından kaynaklanıyor. Batı uygarlığı (ya da çağdaş uygarlık) parayı silaha dönüştürüp silahı da daha çok para kazanmak için kullanıyor. İncil’in sahte para tanrısı ‘Mammon’ kapitalizmin de tanrısı olunca ona ara sıra yeni kurbanlar kesmek gerekiyor.
Biz bazen Osmanlı’nın uzun yüzyıllar süren egemenliğinin neden bizi zengin etmediğini düşünürüz. Oysa Türkiye bir sömürge imparatorluğu değildi. En fakir bölgesi ise Türklerin çoğunlukta olduğu Anadolu idi.
Amerikalıların zenginliği üstün ya da çalışkan insanlar olduğu için değil. Kuzey Amerika’yı ele geçiren Avrupalılar boş bir kıtanın zengin kaynaklarının üzerine oturdu. Ormanı, suyu, verimli toprakları, madenleri, altını, kömürü ve petrolü ile bu boş ve hiç eskimemiş kıtayı, (6 000 000 bizon avcısı Amerikan yerlisi yok edildikten sonra) 150 yılda ele geçirdiler.
Oysa Anadolu ormanları daha 3000-4000 yıl önce yarıya inmişken, Amerikalılar Kuzey Amerika ormanlarının yarısını 19.yy’ın ikinci yarısında kesti. Bilim ve demokrasiyi de baba evinden getirerek fazla yorulmadan 20. yüzyıl imparatorluklarını kurdular. Gerçek ya da sanal Eldorado Kuzey Amerika’dır. Başka bir deyişle İngiliz ve İspanyol ve diğer ülkelerin sömürge imparatorluğundan elde ettikleri zenginlik, Amerikalılara kıtanını doğal yapısının armağanı oldu. Bu hikâye de temelde bu kadar basittir.
Din-peygamberler de önleyemedi
Uygarlık sürecini kirleten insan yaşamında paranın kazandığı yeni statüdür. Gerçi mal ve para istif etme süreci insanlar için olduğu kadar hayvanlar için de doğaldır. Yaşamı sürdürme savaşının bir parçasıdır. Fakat kendimizden başkasını süründürme hastalığı olarak insanlara özgüdür. Peygamberler, bilgeler, filozoflar, sufiler, azizler, dervişler paraya tapmayı engelleyemedi ve para uygarlığı kirletti. Açlık, fakirlik, sefalet ve bunların kitleleri sürüklediği cinayetler, kavgalar, savaşlar tarihin akışını saptadı. İnsanlık tarihi, zafer-yenilgi ikileminde, bir cinayetler tarihinden başka bir şey değildir. İnsanlar inanarak kahraman cani oldu.
Kuşkusuz insanın dünya yüzüne yayılması adil bir süreç değildir. Kimi çölde, kimi yağmur ormanlarında, kimi kutupta, kimi Akdeniz kıyılarında yaşar. Bu dağılımın mekanizması bilmediğimiz olasılıklar içinde oluyor. Asya bozkırlarında yaşayan göçer halkların göçleri yanardağların patlaması, Kalahari çöllerinde hayvan göçleri kadar doğaldır.
Bu süreçler içinde insanlar başka insanların canını almaya karşı duyarlı olmağa başladı. Eski Yunanlılar, Çinliler, Lao Tzu, Sokrates gibi düşünürleri aracılığıyla, toplumu ve insanı sorguladılar. Soruların yanıtlarını binlerce yıldır bulmaya çalışıyoruz. Ne var ki insanların birbirlerini öldürme eğilimi devam ediyor. Uygarlık giyilen ve çıkarılan bir elbise. Çıplak insan bir sırtlana dönüşüyor ve öldürebiliyor.
Çoğunluk açlık ve yoklukta
Akıl iyilik için de kötülük için de kullanılabilen bir araç olarak her eylemin fiziksel ya da düşünsel yöntemini yaratıyor. İnsanın uçmasını da sağlıyor, bomba atmasını da. Günümüzde konfor ve güvenliğimizi, kısa bir süre önce akla gelmeyen ölçüde artıran bir teknoloji aşamasına geldik fakat bu olanakları elde edebilenler dünya nüfusunun küçük bir azınlığı. İnsanların çoğunluğu, ülke, kişi ve grup olarak, açlık ve fakirlik sınırlarında yaşıyor.
Gerçi 18. yüzyıldan bu yana demokrasi ve eşitlik kavramları Batı uygarlığının yaratıcısı olan sömürgeci toplumlarda gelişti ve evrensel insan haklarına dönüştü. Var gibi görünen bu haklar aslında yok. Temeli eşitsizlik olan fakirlik ve açlık Birleşmiş Milletler örgütünün yayımladığı yıllık istatistikler de görüldüğü gibi sürekli artan dünya gerçekleri olarak karşımızda.
Bu bağlamda İslam dünyasının ortak bir sorunu var: Eşitlik ve demokrasiyi söz olarak ithal ettik fakat politik yaşamda güçlenmediler.
Tarihin hiçbir döneminde üstün bir teknoloji yaratamıyan İslam toplumları bir süre, büyük coğrafi alanların fatihi ve Asya ticaret yollarının kontrolünü ellerinde tuttukları için zengin oldu ama 16. yüzyıldan sonra bu şansları kalmadı. Şimdi teknoloji sadece kopya edilebilir mal üretme sınırını aştı. Eğer interneti, iletişimi ve çağdaş silahları Batılılar bir tür kapitalist körlükle dünya ile paylaşmasalardı, dünya hâlâ onların sömürgesi olabilirdi. Ama kapitalist ağalar kendi aralarında miras kavgasına girdikleri sırada bilim ve teknoloji bütün dünyanın malı oldu. Japonya, Çin, Hindistan şimdi Batı’nın ürettiğini üretiyorlar. Fiziksel sömürgecilik şekil değiştirdi. Üretimin yerini ‘finans kapital’ denilen spekülatif oyunlar aldı.
Sorunları, insan değil para
Sevgili Okuyucular,
Şimdi toplumların, devletlerin sorunu insan değil, para. Batı uygarlığı parayı yeni bir sömürü aracına dönüştürdü. Tarih yazmak bile ekonomik tarih yazmaya indirgendi. Bu sınırda insanın insanlığa ihanet edebildiğini öğrendik.
Bu geç kapitalist gelişmelerin sahibi ve sözcüsü Amerika. Yeni sömürge sisteminin anahtarı da gözleri başarıyı para kazanmakta gören evrensel işbirlikçiler. Başka bir dünya tarihi yok. Eğer para-güç-cinayet (pardon savaş) üçlüsü birleşmeseydi, dünya daha iyi olmaz mıydı? Dünyanın çağdaş en büyük filozoflarından biri sayılan Bertrand Russell’in söylediği bir sözü tekrarlıyalım:
“Eğer her uygar ülkenin çoğunluğu isteseydi, 20 yılda, insanları köleleştiren, alçaklaştıran sefaleti, hastalıkların yarısını ve insanlığın yüzde doksanını zincire vuran ekonomik bağımlılığı ortadan kaldırırdık. Dünyayı güzellik ve neşe ile doldurur ve evrensel barışı sağlardık.”