Başbakanın Başdanışmanı...
cumhuriyet.com.trElbette diplomaside pek sert sözler sarf edilebilir. Ama onun bir yolu, yordamı, yöntemi vardır. İngiliz parlamentosunda üyelerin birbirlerini en acımasız eleştirileri, hiciv ve espri literatürünün en kıymetli sahifelerini doldururlar.
ABD Büyükelçisi Sayın Francis Ricciardone’nin hükümetin bir taraftan özgürlük ve demokrasiden bahsederken bir yandan da hukuku zedeleyerek, üniversiteleri dizginleyerek, orduyla dalaşarak her alanda özgürlükleri kısmasını pek haklı olarak “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” deyimiyle eleştirmiş. Bu eleştiri tamamen yerindedir, kullanılan deyim tabiri caizse cuk oturmuştur.
Buna karşılık muhterem Başbakanımızın dış politika başdanışmanı Fuat Tanlay Beyefendi ne demişler?
“Büyükelçi geldiğinden beri, Türkçeyi bildiğini ifade ederek bazı deyimler kullanıyor. Yeni bir deyim öğrendiğini söyleyerek bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demiş. Hükümetin uygulamalarıyla kendi saptamalarının uyuşmadığını ifade etmiş. Her şeyden önce diplomasiye uygun olmayan bir üslup. Madem kendisi Türkçeyi öğrenmeye bu kadar meraklı o zaman bizde bir tabir daha vardır, cami duvarına işemek. Bunu da öğrenirse iyi olur.”
Bu ifadeleri okuyunca gözlerime inanamadım, onun için birkaç kez okudum. Sonra kaynakları kontrol ettim. Evet! Yabancı dil bilmeyen Başbakanımızın dış politika başdanışmanı bu dehşetengiz incileri gerçekten döktürmüş! Buna nezaketsizlik mi dersiniz, ne dediğini bilmemek mi dersiniz, yoksa Türkçeyi bilmemek mi dersiniz? Böyle bir dile diplomaside yer var mıdır, onu bilemem. Ama bakın Fuat Talay’ın söyledikleri nerelere çıkıyor:
Büyükelçi’nin öğrenmesini tavsiye ettiği deyimin tamamı “Eceli gelen köpek, cami duvarına işer” dir. Bu deyimi kullanarak, acaba muhterem dış politika başdanışmanı, bir yabancı ülkenin elçisine köpek mi demektedir, yoksa o elçinin uyguladığı politikayı yönlendiren ülkenin dışişlerini köpeklerin idare ettiğini mi ima etmektedir? Yoksa Sayın Büyükelçi’nin ecelinin geldiği imasıyla onun yaşamını mı tehdit etmektedir? Acaba yukarıdaki sözleri sarf eden Sayın Tanlay, aklını peynir ekmekle mi yemiştir? Sayın Başbakan’ın daha Strasbourg’da yeni devirdiği çamların trajikomik hatırası tazeyken, bu nasıl bir aymazlıktır? Bu nasıl bir nezaket yoksulluğudur? Bu nasıl bir külhanbeyi ağzıdır? Bu nasıl bir tehdittir? Bırakın diplomatı, aklı başında bir insanın, seviyeli bir muhavere esnasında bırakın ülkemizde misafir olan bir büyükelçiye, herhangi bir muhatabına böyle bir laf ettiğine inanılabilir mi? Etmişse, o affedilebilir ve o mevkide tutulmaya devam edilir mi?
Elbette diplomaside pek sert sözler sarf edilebilir. Ama onun bir yolu, yordamı, yöntemi vardır. İngiliz parlamentosunda üyelerin birbirlerini en acımasız eleştirileri, hiciv ve espri literatürünün en kıymetli sahifelerini doldururlar. Fuat Tanlay Bey’inki ise herhalde dehşet sahifelerinde yer alacaktır.
Fuat Tanlay yalnızca Sayın Büyükelçi’den değil, tüm Türk milletinden özür dilemelidir. Yakışıksız uslubu, hizmet ettiği Başbakan’ın meşrebine uygun olabilir, ama asil ve âlicenap milletimizin misafirlerine karşı gösterdiği geleneksel misafirperverliğe ve nezakete uygun olmadığı gibi, herhalde nüktedanlığı ve kılıç gibi keskin zekâsı ile dünya diplomasi tarihimizde silinmez ve onurlu izler bırakmış olan Mehmed Emin Âli Paşa ve Keçecizade Mehmed Fuad Paşa gibi diplomasi devlerinin de kemiklerini sızlatmıştır. Ülkemiz yönetiminin kimlerin eline kaldığını her gün tekrar tekrar görmek ne acıdır!
Prof. Dr. Celal Şengör