Balyoz Planı davası temyiz duruşması (22.07.2013)

Aralarında emekli Oramiral Özden Örnek ile emekli orgeneraller Halil İbrahim Fırtına ve Çetin Doğan'ın da bulunduğu 361 sanıklı "Balyoz Planı" davasının, Yargıtay 9. Ceza Dairesindeki temyiz duruşmasına devam edildi.

cumhuriyet.com.tr

Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı Ekrem Ertuğrul, Yargıtay Başkanlar Kurulu'nca, 20 Temmuz günü başlayan adli ara vermede 9. Ceza Dairesinin Yargıtay'da nöbetçi daire, kendisinin nöbetçi başkan, üyelerin de nöbetçi üye olarak belirlendiğini ifade ederek, duruşmaya adli ara verme süresince devam edileceğini bildirdi.

Temyiz davasının 5. gün duruşması, sanıklar Gürbüz Kaya, Abdullah Dalay, Hasan Fehmi Canan, Mehmet Kaya Varol, Hamdi Poyraz, Erhan Kuraner, Doğan Fatih Küçük, Erdoğan Koçoğlu, Cüneyt Sarıkaya, Süha Civan ve Soydan Görgülü'nün avukatı Muzaffer Değirmenci'nin savunmasıyla başladı.

Değirmenci, Padişah Abdülaziz'e suikast iddisayıla yargılanan Mithatpaşa'nın savunmasında, "başlık ile tarih arasına kalan tüm yazıların gerçek dışı, hayal ürünü" olduğunu söylediğini belirterek, "Mithatpaşa'ya uygulanan yargılama neyse Balyoz sanıklarına uygulanan yargılama da aynıdır. Mahkeme kararı bizlere Yıldız Sarayı yargılamalarıyla benzer olduğunu göstermiştir" dedi.

 

"Neye, hangi kritere göre"

Silivri'deki yargılamada da gerçeklerle ilgisi olmayan, üretilmiş belgelere dayanılarak müvekkilleri hakkında karar verildiğini savunan Değirmenci, seminere 162 kişi katıldığı halde neye ve hangi kritere göre 51 kişi hakkında mahkumiyet kararı verildiğini anlamadıklarını ileri sürdü.

Değirmenci, müvekkilerinin Balyoz harekat planını gazetelerden öğrendiklerini, yalnızca listelerde adları bulunduğu gerekçesiyle yargılandıklarını iddia etti.

Müvekkilleri Erdoğan Koçoğlu, Cüneyt Sarıkaya, Süha Civan ve Soydan Görgülü'nün Harp Akademilerinde subay öğrenciler olduklarını, yalnızca Harp Akademileri Komutanlığı listesinde isimlerinin olması nedeniyle yargılandıklarını savundu.

Askeri yazışmalara uymayan, sahte belgelere dayalı, hukuki değer taşımayan belgelerle müvekkileri arasında bağ kurulamadığını da savunan Değirmenci, delillerin tartışılmadığını, savunma hakkının kısıtlandığını öne sürdü. Değirmenci, müvekkilleri hakkındaki mahkumiyet kararlarının bozulmasını, tahliyelerine karar verilmesini istedi.

12 Eylül mağduru avukatın anıları


Sanıklar Yaşar Dilber, Ahmet Topdağı, Recai Elmaz ve Kasım Erdem'in avukatı Haluk Demirkılıç da 12 Eylül askeri darbesi sırasında üsteğmen olduğunu, kitap okuduğu için gözaltına alınarak 3 ay eziyet gördüğünü öne sürdü. Demirkılıç, 22 üsteğmen arkadaşıyla kelepçelenerek, başlarında silahlı askerlerle İstanbul Gayrettepe'ye götürüldüklerini anlattı.

Siyasi şubede sıkıyönetim savcısına ifade verdiğini belirten Demirkılıç, şunları kaydetti:

"İlk defa bir hukukçuyla karşılaştım. 'Sizi buraya niye getirdiler, kitap okudu diye adam suçlanır mı, gidin' dedi. Sonra da ordudan atıldım. Çok sıkıntılar yaşadım, zorlukla bugünlere gedim. Bunları niye anlattım; çok samimi olarak darbenin d'sini hissetsem bugün bile çekip giderim. Değil darbeler, mağdurlar ordusu olduğunu gördüm. Darbeci denen insanlara, bana 12 Eylül'de yapılanlar yapılıyor. Cezaevinde ziyarete gidiyorum. Gözleri yaşarıyor beni görünce. Onları izlerken hukukçuluğumdan utanıyorum, niye başaramıyorum diye."

Sanık Yaşar Dilber'in, Kurmay Albay olduğunu, tutuklanmasaydı general olacağını anlatan Demirkılıç, "2 - 3 yaşında bir çocuğu vardı, tutuklandığında eşi hamileydi. Suç işleyenler cezalandırılmalıdır. Suçsuz insanları cezalandıran bir ülke, benim ülkem olamaz" diye konuştu.

Sanıklarla isnat edilen suçlar arasında illiyet bağının kurulamayacağını öne süren Demirkılıç, yerel mahkemenin ve savcıların, müvekkilleriyle suç arasında illiyet bağını nasıl kurduğunu merak ettiğini söyledi. Demirkılıç, "Biz başka ülkenin hukuk fakültelerinde, bu kişilerle ilgili ceza isteyen yargıçlar başka okullarda mı okudu? Suçluyla suç arasındaki illiyet bağını bize yanlış mı öğrettiler?" dedi.
 

"Olmayan şey savunulamaz"

Müvekkileriyle ilgili imzasız bir kağıt nedeniyle mahkumiyet kararı verildiğini savunan Demirkılıç, "Ne konuşayım, siz burada olsanız ne konuşurdunuz? Olmayan şey savunulamaz. Olmayan şeyin hukukçuluğu da olmaz" görüşünü ileri sürdü.

Müvekkili Yaşar Dilber'in, listelerde adının lojistik şube müdürü olarak geçtiğini söyleyen Demirkılıç, şunları kaydetti:

"Dilber, lojistik şube müdürü değil, Aziz Nesin fıkrası gibi. İddianamede, gerekçeli kararda sihirli kelimeler var. Standart ve klişe. Sanıkların görevi kabul ettiğine ilişkin belgeler, tanık beyanları vardır, ses, foto kaydıyla tespit edilmiştir. Ama bunların hiç birisi yok. Siz nasıl bu adamın bunu kabul ettiğini anladınız, rüyanızda mı gördünüz? Bana ciddi konuş diyebilirsiniz, ama demeyin. Ciddiyeti kalmamış artık. Pırıl pırıl bir Türk subayını imha ettik, topluca hukukçular olarak. Gelecekte tarih bizi hukukçular olarak yargılayacak, onlar da kahraman olarak ülke tarihine geceçekler muhtemelen. Sesimiz gür çıkıyor, çünkü biz haklıyız. Deli saçmasıyla uğraşıyoruz. Burada kim gelirse gelsin bu davayı savunamaz. Dünyanın en ünlü yargıçları avukatları gelsin, yokun neyini savunalım.Sadece zaman kaybediyoruz burada.

 

Başkan Ertuğrul'dan "Napolyon" örneği

Mahkeme Başkanı Ekrem Ertuğrul, Demirkılıç'ın bu sözleri üzerine, şu uyarıları yaptı:

"Heyetimiz sözlü savunmanın olmazsa olmaz olduğu görüşünde ve bilincindedir. Yanılmıyorsam Napolyon, 'avukatların dilini kesin' demiş, bunu sağlayamayınca da 'İmparatora bağlılık yemini etsinler' demişti. Savunmaya, bunlara samimi olarak inanan heyet var karşınızda, bunu bilmenizi istiyorum. Ancak savunma dokunulmazlığı kapsamında da yüklenen suçun sübutuyla ilgili savunma yapılması gerekliliktir."

Duruşmada, 13 sanığın avukatı Günizi Dizdar savunmasına başladı. Dizdar, verilen öğle arasının ardından savunmasına devam edecek.