Balbay'a Sesleniş...

cumhuriyet.com.tr

Sevgili Balbay, umutsuzluğun senin semtine bile yaklaşamayacağını biliyorum. Dışarıda zaman zaman kötümserliğe düşülmüyor değil. Karamsarlık geçici bir duygu... Umutsuzluk ise tehlikeli! Böyle bir duygu toplumu sararsa “işte o zaman yandı ayak”.


Sevgili Mustafa Balbay,

Geçenlerde Antalya’da CUMOK’lar toplantısı vardı. Arkadaşımız Hicran Karabudak senin elinle yazılmış mektubunu dağıttı salondakilere. Adın içerdeki yurtsever aydınlarımızla birlikte anıldı ve salondan insanı duygulandıran bir alkış koptu.

Mektubun ivedi yazılmış, ama düzgündü. Bildiğimiz biçem. Diline yine şeker ezilmiş.

Mektubunun bir yerinde şiir gibi bir söz: “...şu anda odamdan gökyüzü görünüyor. Tüm Cumok’lara yerden gökyüzüne kadar selam olsun...”

Sevgili Balbay, umutsuzluğun senin semtine bile yaklaşamayacağını biliyorum. Dışarıda zaman zaman kötümserliğe düşülmüyor değil. (Can Yücel bu sözcüğü g…serlik diye yazardı.) Karamsarlık geçici bir duygu... Umutsuzluk ise tehlikeli! Böyle bir duygu toplumu sararsa “işte o zaman yandı ayak”.

Bu söz bizim oralı (Akçay) bir deyimsel söz.

12 Eylül’ün en azgın günlerinde içerde zora düşmüş pek çok genç arkadaşa mektuplarımla dayanışma göstermeye çalıştım. Çoğu ile bir çay içmişliğim yoktu. Ama Nâzım’ın dediği gibi: “Dostlar ki bir kere bile selamlaşmadık/ aynı ekmek, aynı hürriyet için ölebiliriz”.

İçerdeki arkadaşların sığınağı şiir olmuştu. Onlara mektupların satırları arasına serpilmiş dizeler gönderir, onlar da içerde bütünlerlerdi. Işıklar içinde yatsın Emmi (Musa Uysal) bunlardan biriydi ve ona Nâzım’ın “Hapiste Yatacak Olana...” şiirini bu yöntemle göndermiştim. O yıllarda Nâzım fısıltıyla konuşulurdu.

8-9 Mayıs günleri Manisa/ Salihli Şiir İkindileri’nin konuğuydum. “Enver Gökçe Bölümü” dolayısıyla kısa bir konuşma yaptım. 1980 yılında Enver Gökçe Antalya’da deniz kıyısında çadırımın yanına kurduğum küçük bir çadırda konuğum olmuştu. 1959 yılında evinin basılıp, Pablo Neruda çevirilerinin bir torbaya doldurulup götürülüşünü anlatmıştı; küllenmiş bir öfke ve kederle...

Enver Gökçe’nin Neruda çevirileri 27 Mayıs’tan sonra basılabilmiştir.

Salihli’de bu olayı anlattım. Ve dedim ki:

1959’da bunlar oluyor. 2009’da yine evlere girilip gazetecinin, yazarın, çizerin anı defterindeki satırlardan, yazacağı yazıları için yararlanacağı notlardan suç ve suçlu üretiliyor.

50 yıl sonra demokrasimizin geldiği yer için bir alkış...

Salondaki alkış bana değil, sana ve içerde benzer durumdaki yurtseverlere gönderilmiştir.

Sevgili Balbay, Nâzım’ın andığım şiirinden şu dizeler armağanım olsun:

“İçerde bir tarafınla yapayalnız

kalabilirsin

kuyunun dibindeki taş gibi.

Fakat öbür tarafın

öyle karışmalı ki dünyanın kalabalığına

sen ürpermelisin içerde

dışarıda kırk günlük yerde yaprak

kımıldasa”