Bakan Çiçek'ten Balanlı açıklaması
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, ''Genelde Türkiye'de tutuklama kararı çıkınca, 'bu insanların sabit ikametgahı var, 80 yaşındaki kişi nereye gidecek ki' tarzında değerlendirmeler yapıldı. Bu, çok eksik bir değerlendirmedir. Muhtemel delilleri, soruşturmayı daha delilli hale getirecek hususları ortadan kaldırabileceği endişesi tutuklama sebebidir'' dedi.
cumhuriyet.com.trBakan Çiçek, Kanal 24'te katıldığı canlı yayında soruları yanıtladı. Çiçek, ''Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı'nın tutuklanmasıyla ilgili, 'kaçacak mıydı' gibi yorumlar var, sizce neden tutuklandı?'' sorusu üzerine, Türkiye'deki yargısal faaliyetlerin uzunca bir süre gündemde olmaya devam edeceğini söyledi. Tutuklama nedenleriyle ilgili hukukçuların ve ilgisi olanların dışında vatandaşların konuyu tam olarak bilmediğini ifade eden Bakan Çiçek, şunları kaydetti:
''Tutuklama sebebi sadece kaçma endişesi değildir. Evet kişinin kaçabileceği ihtimali tutuklama sebeplerinden bir tanesidir. Bir tutuklamanın gerçekleşebilmesi için kuvvetli şüphenin olması lazım. 'Olabilir, ihtimal' üzerinden tutuklama kararları verilemez kanunen. Ceza Muhakemesi Kanunu 100. maddesi... Evvela kuvvetli bir şüphenin mevcudiyeti şart, tutuklanabilmesi bakımından. Bugüne kadarki tutuklamalarda en önemli sebep delillerin ortadan kaldırılması, karartılması endişesidir. Çünkü tutuklamaya sevk eden makam savcılık. Savcılık soruşturmayı bitirememiş anlamı çıkar.
Belli ki savcı daha henüz soruşturmayı tümüyle tamamlayamamış, delilleri tümüyle toplayamamış. Öyle olduğu içindir ki tutuklamaya sevk edilen kişinin delilleri karartacağı, delilleri ortadan kaldıracağı endişesi, tutuklamalardaki en belirleyici faktörlerin başında gelir. Kaçma ihtimali bundan sonraki gelen başka bir sebeptir. Genelde Türkiye'de bir kısım şöhret, makam sahibi insanlarla ilgili tutuklamaya sevk ve tutuklama kararı çıkınca hemen akla, 'bu insanların sabit ikametgahı var, 80 yaşındaki kişi nereye gidecek ki' tarzında değerlendirmeler yapıldı. Bu çok eksik bir değerlendirmedir. O kaçacağı için tutuklamaya sevk edilmiyor, deliller toplanmadığı için, muhtemel delilleri, soruşturmayı daha delilli hale getirecek hususları ortadan kaldırabileceği endişesi tutuklama sebebidir.''
''Tutuklama bir mahkumiyet değildir"
Bakan Çiçek, Türkiye'de tutuklamanın ''mahkumiyet'' olarak algılandığını belirterek, ''Tutuklama bir mahkumiyet değildir. Bizim insanımız genellikle kişi serbest bırakıldığında hemen bununla ilgili olumsuz yorumlar yapar, 'tutuklanmadı filan'. Bu dosyalar için söylemiyoruz her konuda maalesef Türkiye'de böyle bir anlayış da var. Tutuklama bir tedbirdir'' dedi. Tahliye edilmiş olmanın da 'beraat' olarak değerlendirildiğini dile getiren Çiçek, ''(Adam yolunu buldu çıktı) denilir. Ne tahliye beraattır, ne de tutuklama mahkumiyettir. Tabii arzu edilen soruşturmaların bir an evvel bitmesi ve kovuşturma mahkeme kısmına geçilmesidir. O takdirde dosyanın içinde ne var ne yok herkes bunu öğrenir. Kovuşturma süresinin de çok uzamaması lazım'' değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'de davaların çok uzun sürmesinden kaynaklanan serzenişler olduğunu belirten Bakan Çiçek, şöyle devam etti:
''Arzu edilen hem soruşturmanın hem de kovuşturmanın çok kısa sürede bitirilmesi, sonuçta beraat edilecek kişilerin bu manada ister tutukluluk sebebiyle ister başka türlü mağduriyetinin de kısa sürede ortadan kaldırılmasıdır. Davaların uzaması tek başına yargının çabasıyla kısaltılacak bir konu değil. Yargısal faaliyet aslında devletin tüm organlarının kendisiyle ilgili konuları süratle neticelendirmesine bağlı.
Son davalarla ilgili olarak şunu ifade edeyim, bu mahkemelere bakanlar başka davalara bakmıyor. Yani ilgili kurumlar da bu davalar bir an evvel neticelensin diye o mahkemelere başka yeni davalar vermedi. Ancak çok karmaşık davalar olduğu anlaşıldığından ve son zamanlarda da gazetelerden okuduğum kadarıyla Türkiye'nin muhtelif yerlerinde işlenmiş bir kısım suçların o davayla fiili, hukuki irtibatı olduğundan bahisle birleştirme kararları veriyorlar, bu da süreci maalesef uzatıyor.
Onun için bütün bunlar ne olursa olsun, toplumun ve hepimizin beklentisi usul hukuku çerçevesinde bu davaların süratle neticelenmesidir. Böyle olursa bir vesile tutuklanmış olup sonunda beraat edecekler varsa daha fazla hak mahrumiyetine maruz kalmadan akıbeti belli olur. Hüküm giyecekler varsa o da belli olur en azından bir takım spekülasyonlar ortadan kalkmış olur.''
''Allah'a şükür bilmediğimiz hiçbir konu yok"
Çemil Çiçek, bir soru üzerine, hukuki konuların hukuken yorumlanması, değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Buna karşın hukuki konuların siyaseten değerlendirildiğini dile getiren Çiçek, şöyle konuştu:
''Siyaseten değerlendirince de herkesin bir siyasi görüşü, bulunduğu nokta, olaylara bakışı var. Ona göre, bana göre, şuna göre farklı sonuçlara varılabilir onun için de bu spekülasyonların, şahsi değerlendirmelerin bir an evvel ortadan kalkması yargının olabildiğince süratli hale getirilerek, devletin yazışmaları vesaire varsa o konularda gereken cevapları süratle vererek gerçeğin ortaya çıkması noktasında herkesin yardımcı olması lazım. Değilse biz her konuyu siyaseten tartışma noktasında sabıkalı bir ülkeyiz.''
'Seçime giderken hükümetin işine yarayacak bir operasyon gibi propaganda var, buna ne diyorsunuz?'' sorusuna karşılık Çiçek, şunları kaydetti:
''Hukuki bir konuyu hukuki çerçevesinde değerlendirmek lazım. Siyasetin siyasi konuları tartışıyor olması gerekir. İçeriğini bilmiyorsunuz, içinde ne delil var, kuvvetli şüphe hakikaten var mıdır, yok mudur bunlar bilinmeden bu türlü değerlendirmeler yapmak bence doğru değil. Türkiye'de yaptığımız temel yanlışlık şu, bundan hep şikayet ediyorum başka şikayet eden de var mı bilemiyorum, biz siyasetçiler olarak her konuda konuşuyoruz. Allah'a şükür bilmediğimiz hiçbir konu yok. Bir siz konuşuyorsunuz, bir biz konuşuyoruz. Ben bu işi bilmem diyemiyoruz, ben bu işin dışındayım diyemiyoruz. Bir yargısal faaliyetin siyaset adamına sorulması ne kadar doğrudur?
Bu siyasetçiye sorulduğunda biz şunu diyemedik, ben demeye çalışıyorum, 'Bu benim işim değil ki, ben bilmiyorum ki.' Hakikaten bilmiyorum, gazete ne yazıyorsa o kadarını... Hatta şu günlerde doğru dürüst okuma imkanımız da olmuyor. Bilmediğimiz bir konuda başlıyoruz fikir yürütmeye. Siyasetçiye en kolay ulaşıldığı için en rahat demeç de oralardan alınıyor. Mikrofonların dayanılmaz bir cazibesi var kabul etmek lazım. Hemen başlıyoruz ne biliyorsak yarım bilgiyle malumat vermeye. Bu da toplumda bu olayları olduğundan çok daha fazla farklı bir zeminde tartışılmasına neden oluyor.''
Çiçek, yanlış tartışmaların tahriklere dönüşebileceğini ve hiç arzu edilmeyen sonuçların yaşanabileceğini söyledi. Siyasetçilerin ''mümkün olsa da kimse tutuklanmasa, hiç kimsenin özgürlükleri kısıtlanmasa, davalar çok uzun süre gündemde kalmasa da bir an önce bitse'' gibi temennilerde bulunmasının daha doğru bir yaklaşım olacağını dile getiren Çiçek, ''Biz parti olarak bu tür şeylerden medet uman ve bu türlü olaylar üzerinden siyaset yapan bir parti değiliz. Siyaseten gündemi, söyleyecek konuları farklıdır. Çünkü biz gittiğimiz yerde Türkiye için yapmak istediklerimizi, seçim beyannamemizi anlatıyoruz. Bir sataşma, suçlama olmadığı sürece de hiçbir konuda cevap vermek istemiyoruz'' dedi.
''Keşke vatandaş sayesinde biz de politika yapabilsek..."
Çiçek, seçime 12 gün kaldığını belirterek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gidemediği bölgelerde kendilerinin vatandaşlarla bir araya geldiklerini söyledi. Vatandaşların daha olgun, daha soğukkanlı ve herkesi dinleyen bir yapısı olduğunu ifade eden Çiçek, ''Siyasetin berbat ettiği herşeyi millet, kendi feraseti ile çözüyor. Kördüğüm ettiğini çözüme kavuşturuyor. Bizim milletimizin böyle bir özelliği var, buna inanmak lazım'' dedi. Daha önceki seçim sonuçlarının bu düşüncesini doğruladığını dile getiren Çiçek, şunları kaydetti:
''Milletin hepsi yüksek tahsilli değil, ama bir feraseti var. Birçok konuyu bizlerden daha iyi anlıyor ve daha iyi sonuçlandırıyor. Onun için millete güvenmek lazım. Keşke vatandaş seviyesinde biz de politika yapabilsek. Maalesef, bu seçim tatsız tuzsuz götürülüyor. Projeler açıklansa keşke...
Benim anladığım batılı anlamda demokraside, herkes vatandaşa gidecek ve düşüncelerini söyleyecek. Biz, 'bunu yaptık', diğer partiler de 'öyle değil de şu projeler Ankara için faydalı olur' dese. Böylece, siyasete seviye getiren bir üslupla bir yarışma içinde olsa. Bundan vatandaşımız da kazanır, siyaset de kazanır. Bu durumda siyasete de güven gelir. Suçlamalar oluyor, çünkü fikir olmayınca suçlama, proje olmayınca hakaret olur. Bizim, alakamız olan olmayan her konu iktidara yöneltilince siz de cevap vermek durumunda kalıyorsunuz. Başkalarının projesi yok.''
''İki muhalefet partisi, parti içi iktidara oynuyor"
AKP'nin önümüzdeki dönemde de iktidar olacağına inandıklarını savunan Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Oysa iki muhalefet partisi, parti içi iktidara oynuyor. Parti içinde iktidarda kalma, görevde kalma çabası içinde olduğundan ve kendi içinde de ciddi bir kaynama işaretleri görüldüğü için 'acaba parti içi iktidarımı nasıl sağlamlaştırırım, statümü nasıl koruyabilirim' düşüncesiyle akıl almaz vaatler yapılıyor. Bunların hiçbirinin anlamı yok. Örneğin CHP açısından Sayın Baykal, 'Ben partimin oyunu zaten yüzde 28'e getirmiştim' diyor. Seçimden sonra kavga 'başarılı oldum, olmadın' diye çıkacak zaten. Onların meselesi, Türkiye iktidarı değil, parti içi iktidar.
Bu noktada önemli bir fark ortaya konulamadığında, 'Zaten benim getirdiğim nokta buydu, bu genel başkan ve ekibi de hiçbir şey yapmadı zaten' denilecek ve liste dışı kalanlar, liste içinde umduğunu bulamayanlar ya da aynı görüşleri paylaşmayanlar, kendi içinde bir çekişmeye girecek. Onun için onların derdi bu kritik eşiği aşmak ve parti içi iktidarını pekiştirmektir.
Diğer parti açısından da üzüntülü durumlar var. Varlık-yokluk derdine düştükleri için bunun da yolu hükümet karşısında kendi partisini kilitlemek ve kendi içinden kaynaklanan bir kısım zaafları ve eksiklikleri de hükümete mal etmek suretiyle suçu üzerinden atmak. İktidarı hedef göstererek, sorumluluğu üzerinden atarak mücadeleyi dışa döndürmek istemektedir. Türkiye siyaseti, böylesine bir şark kurnazlığını taşıyor.
İki partinin de Türkiye iktidarına sahip olmadıkları 'şununla da bununla da koalisyon yaparız' demelerinden bellidir. Daha baştan koalisyona fit olmuşlar.''