Bağışlanamaz bir yorum yanılgısı

Yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru üzerine belirlediği “HUKUKU İHLAL” kararının yayımlanması üzerine yapılan başvuruyu iki sakat gerekçeyle reddetmiştir.

Prof.Dr. Sami Selçuk

Yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru üzerine belirlediği “HUKUKU İHLAL” kararının yayımlanması üzerine yapılan başvuruyu iki sakat gerekçeyle reddetmiştir:

Birincisi, Anayasa Mahkemesi’nin inceleme sınırlarını aşması. İlk mahkemenin bütün yargıçları bu kanıda olsalar ve gerekçeleri hukuksal açıdan yerinde bulunsa bile ilk mahkeme, bu gerekçeye dayanarak denetim yargılaması yapan bir yargı organının kararına karşı çıkamaz ve denetim yargılamasının kararını uygulamadan alıkoyamaz. Zira böylesine bir iç çelişkiye ve kargaşaya bir bütün olana hukuk düzeni izin veremez.

İlk mahkeme yargıçları ya da başka hukukçular elbette bu görüşlerini bir bilimsel yazıda dile getirebilirler, ancak yargı kararında böyle bir gerekçeye dayanarak karar veremezler. Böyle bir işlem, yasaları uygulamakla görevli yargıçların kararlarında uyguladığı yasayı eleştirmesi gibidir ve yetki aşımı (excès de pouvoir) ile sakattır (Jacques Boré, La cassation pénale, Paris, 1985, n. 2180, 2181). Yerel mahkemenin ikinci gerekçesi ise daha da vahimdir. Mahkeme “esastan inceleme yapan temyiz merci kararına dahi direnme hakkı olduğu…” nedenine dayanmaktadır. İlkin Yargıtay’ın temyiz incelemesi maddi olgularla ilgili değil, salt hukuka aykırılıklarla sınırlıdır. Bu bir. İkincisi de hemen belirtelim ki, dünyada hiçbir hukuk sisteminde denetim yargılaması sonucu verilen karara karşı “direnme yetkisi” hiçbir mahkemeye tanınmamıştır.

Türk yargılama hukukunda bütün dünyaya inat ve istisnai nitelikte olan bu “direnme yetkisi” (Ceza Yargılaması Yasası, m. 307/3), 1927 yılından bu yana yalnızca Türkiye’de vardır. Bu nedenle Merhum Kunter’in deyişiyle bir “Türk türü direnme yetkisi”dir; bu yüzden de çok çok İSTİSNAİ niteliktedir. Bireysel başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi’nin kararına karşı istisnai nitelikteki direnme yetkisi hiçbir mahkemeye yasalarda tanınmış değildir.

Durum budur. Hukuk fakültelerinin birinci sınıfında hukukta yorum konusu işlenirken Roma hukukundan bu yana iki bin yıldır geçerli olan önemli bir ilke dile getirilir. O da şudur: “İstisnai/ayrıksı hükümler, dar yorumlanır” (exceptiones sunt strictissimae interpretationis ya da exceptio est stirctissima interpretationis). İlk mahkemenin istisnanın temel/ana kuralı sınırlayan kural olduğunu göz ardı etmesi ve “esastan inceleme yapan temyiz merci kararına dahi direnme hakkı olduğu…” gibi çarpık bir gerekçeye dayanması bağışlanamaz bir yorum yanılgısıdır. Böyle bir yaklaşım istisnayı genel kurala dönüştürür. Nitekim olayda yerel mahkeme istisnayı kurallaştırmıştır. Özetle ilk mahkemenin kararı sakattır. Anayasa Mahkemesi’nin kararı hemen yerine getirilmelidir.