Bağış'a protesto şoku

Bahçeşehir Üniversitesi’nde konferans veren Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, üniversite öğrencileri tarafından protesto edildi.

cumhuriyet.com.tr

Öğrenci Kolektifleri üyeleri, Bağış’ın salona girmesiyle birlikte alkışlı protestoya başladı. Protestolar arasında kürsüye çıkan Bağış öğrencilere hitaben "Avrupa Birliği standartlarında 2 dakika protesto süreniz var" diye konuştu. Bunun üzerine protestocu öğreciler, bakan aleyhine slogan atmaya başladı.

Bakan Bağış daha sonra protestocu öğrencilerin salonu terketmelerini istedi. Grup salonu terketmeyince bazı polis ve okulun güvenlik görevlileri tarafından dışarı çıkarıldılar. Bu sırada öğrencilerle polisler arasında arbede yaşandı. Bakan Bağış, toplantıda "Hükümet ve Bürokrasinin yeni AB İradesi ve AB Ülkelerinin Türkiye’nin Üyelik Perspektifine Bakışları"  başlıklı konferans verdi. Konferansın oturum başkanlığını ise, Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Avrupa Birliği İlişkileri Bölümü Başkanı, AB Uzmanı Dr. Cengiz Aktar yaptı.

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, konferansta yaptığı konuşmada, sorumluluğunu üstlendiği Avrupa Birliği konusunun, sadece kendisinin, AKP'nin meselesi olmadığını, Türkiye AB'ye üye olduğu gün topyekun üye olacağını belirtti.

Bu paydanın çok ortak bir payda olduğunu, bu konuda herkesin bir sözünün, yorumunun mutlaka olması gerektiğini ifade eden Bağış, ''Ben 'herkes Türkiye'nin AB üyeliğine sıcak baksın' demiyorum. Ama az önce burada itirazlarını yüksek sesle dile getiren arkadaşlar, benim yapacağım konuşmayı benden evvel, kendi çaplarında ön görüp, onunla ilgili itirazlarını yapmayı tercih ettiler'' diye konuştu.

Salonda yaşanan olayların Türkiye'ye yakışmadığını dile getiren Bağış, şunları söyledi:
''Atatürk'ün bize emanet ettiği ve hedef olarak gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmaya talip bir ülkeye yakışmadı. Ben ona üzülüyorum. Eğer elinizdeki tek araç çekiçse, bütün sorunları çivi gibi görmeye çalışırsınız. Eğer söyleyecek sözünüz yoksa, karşınızdakini susturmaya çalışırsınız. Eminim ki AB'nin bu ülke için faydalı olacağına inananlar da vardır, faydalı olmayacağına inananlar da vardır, bu da çok doğaldır.

AB'ye üye olan ülkelerde vatandaşların büyük bir bölümü ülkelerinin AB üyesi olmasına karşıdırlar. Avrupa Parlamentosunda görev yapan parlamenterlerin bir kısmı, birliğe karşı olduklarını ilan etmiştirler. Ama ülkelerinin AB Komisyonu'nun bütçesinden azami payı alabilmesi için herkesten çok çalışmaktadırlar. Çünkü kendi çıkarlarını, kendi seçmenlerinin çıkarlarını gözetmektedirler. Burada entelektüel tartışmaya ben varım. Ama karşılıklı hakarete, birbirimize bağırmaya hiçbirimizin hakkı yok. Ne benim sizi rencide etme hakkım var ne de arkadaşlarınızın beni rencide etme hakkı. Onların benim görüşlerime katılmama hakkına saygı duyarım, ben de onların görüşlerine katılmama hakkımı korurum, kollarım. Ama bu birbirimize hakaret etmemizi gerektirmez.''


AB süreci

Egemen Bağış, AB'de zor bir yılın geride kaldığını belirterek, ''Çünkü bir karmaşa ve belirsizlik vardı'' dedi.
Çek dönem başkanlığının, Türkiye'nin AB üyeliğine daha olumlu yaklaştığını, ama içinde yaşadığı sıkıntılar nedeniyle çok büyük bir performans ortaya koyamadığını belirten Bağış, ''Ona rağmen Türkiye, o kargaşa içinde bile 27 AB üyesi ülkeyi vergilendirme faslını açma konusunda ikna edebildi. 2009'un ikinci yarısında İsveç dönem başkanlığı vardı. Orada da 4-5 fasla bedel bir faslı açtık. Çevre faslı... Çevre faslında bizim attığımız adımlar, Türkiye'nin standartlarını yükseltecek adımlar. Teneffüs ettiğimiz havanın, ülkemizdeki doğa dengesinin daha bilinçli olması kuralını kabullendik. Bunları bir takvime koyduk. Açık alanda kullanılması gereken motorinlerin şehir merkezinde kullanılmasını yasakladık'' diye konuştu.

Türkiye'nin AB'ye ilk başvurusunu eski Başbakan Adnan Menderes'in 1959 yılında yaptığını, 50 yıllık sürecin 45 yılında Türkiye'nin müzakerelere başlayabilmek için tarih bile alamadığını anlatan Bağış, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu sadece AB ülkelerinin çifte standartlarından kaynaklanan bir gecikme değil, bunda bizim de hatalarımız var. Bizim ülkemizde darbeler yapıp demokrasiye ara verenler, 'bu işin yolu Diyarbakır'dan geçer' deyip hedef saptıranlar, 'nüfusumuz 70 milyon olsun sonra ümüklerini sıkacağız' diyenler... Bir sürü olaylar yaşanmış. Biraz evvel burada duygularını çok berrak bir şekilde paylaşan kardeşlerimizin beynini yıkayanların bağlı olduğu zihniyetlerin her dönemde Türkiye'nin gençlerini, insanlarını, birtakım doğal olmayan yollara teşvik ettiklerini hepimiz biliyoruz. Ama şöyle bir geriye dönüp baktığımız zaman 50 yıllık süreçte Türkiye'nin nereden nereye geldiğini düşünürsek, bir zamanlar toplu iğne dahi üretemeyen ülkemizin, bugün dünyanın 16. en büyük ekonomisi olduğunu, bugün ülkemizin 50 yıl önce darbeler sonrası başbakanları idam edilen bir ülke olmadığını görürüz.''

Bundan 6-7 yıl önce insanların ''Kürdüm'' demeye korktuğunu, onları korkutan devletin yapı değiştirdiğini ve 24 saat Kürtçe yayın yapan bir televizyon kanalı bulunduğunu ifade eden Bağış, ''TRT-Şeş'in yayınlarının bu ülkeye bir zararı mı oldu? Tam aksine bu ülkenin Kürt kökenli vatandaşları, devletlerinin mesajlarını anladıkları dilde algılayabilme imkanına kavuştular'' dedi.


''2009 için AB sürecinin yavaşladığı iddialarına katılmıyorum"

''AB sürecinin durakladığını, yavaşladığını duyuyoruz. Evet, 2007-2008 için bunlar belki söylenebilir. 'Neden?' diye sormak lazım'' diyen Bağış, şunları kaydetti:
''2007 yılında bu ülkeye 4 ayrı seçim yaşattılar. 2008'de Türkiye'deki her 2 seçmenden birinin oyunu almış olan bir iktidar partisine karşı 8 ay süren bir kapatma davası yaşandı. Bu zor dönemde bile 301 gibi, TRT Yasası gibi, Vakıflar Kanunu gibi muhalefetin oldukça direnç gösterdiği yasaların değiştiğine şahit olduk. Ama 2009 için bu yavaşladı iddialarına katılmıyorum.''

2009'un ilk gününde Resmi Gazetede ulusal programın yayınlandığını, bu ulusal programda Türkiye'nin 2013 yılı sonuna kadar atacağı adımların tek tek yazdığını ve Türkiye'nin AB sürecinde yapacağı işlerin anlatıldığını belirten Bağış, Türkiye'nin 8 Ocakta sadece AB sürecine odaklanan bir bakanı görevlendirdiğini anlattı.

16 Ocakta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 4 yıllık bir aradan sonra Brüksel'e giderek Avrupa Komisyonu Başkanı Barosso ile görüştüğünü anımsatan Bağış, Şubat ayında ilk defa Türkiye'nin ana muhalefet partisi liderinin Brüksel'e gittiğini ve Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili çok pozitif sözler söylediğini dile getirdi.

Mart ayında Cumhuriyet tarihinde ilk defa Cumhurbaşkanı seviyesinde AB Komisyonu ile görüşmelerin yapıldığını, TRT-Şeş'in yayın hayatına başladığını, Nazım Hikmet'in 40 yıl aradan sonra vatandaşlığının iade edildiğini vurgulayan Egemen Bağış, ''Her sene 1 Mayısta ülkemizde şiddet ve gerginlik ortamı yaşanıyordu. İlk defa bu sene 1 Mayıs farklı olarak kutlandı. İlk defa bu sene Kyoto Protokolü TBMM'de kabul edildi'' diye konuştu.


Bağış, Bahçeşehir Üniversitesi Fazıl Say Konferans Salonu'nda düzenlenen konferansta yaptığı konuşmada, TRT ile Euronews'in bir anlaşma imzaladığını, TRT'nin Euronews'in hissedarları arasına girdiğini belirtti.

Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde 29 Ocak'ta bir tören düzenleneceğini ve o gün itibariyle Euronews'in Türkçe kanalının hizmete gireceğini, Türkçe'nin Avrupa'nın dillerinden biri olacağını ifade eden Bağış, bu hisseyle birlikte TRT'nin iki temsilcisinin Euronews'in asli üyesi olacağını kaydetti.

Bağış, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne geçen yıl 500 milyon Avro'nun üzerinde fon aktarıldığını ve o bölgedeki az kalkınmışlığın seviyesinin yükseltilerek, Türkiye'nin diğer bölgeleriyle eşitlenmesi için bir kararlılığın ortaya konulduğunu anlattı. İlk defa AB sürecinde 600'ün üzerinde sivil toplum kuruluşunun katıldığı bir toplantı düzenlendiğini ifade eden Bağış, çok farklı kesimlerden insanların AB'yi tartıştığını, AB ile ilgili farklı fikirlerini dile getirdiğini söyledi.

AB Genel Sekreterliği'nin teşkilat yasasının değiştiğini dile getiren Bağış, sekreterliğin kadrosunun 60'tan 340'a çıkartıldığını, AB uzman yardımcısı sınavını açmaya hazırlandıklarını, AB konusunda çalışmak isteyen herkese bu sınavın açık olduğunu aktardı.


''Yeni bir iletişim stratejisi hazırladık"

Bağış, ''Hem AB'yi Türkiye'de daha iyi anlatabilmek hem de Türkiye'yi AB üyesi ülkelerde daha iyi anlatabilmek için yeni bir iletişim stratejisi hazırladık'' dedi.

Şu anda bu stratejiyi uygulamaya başladıklarını, AB üyesi ülkelerin büyükelçilerini Konya'ya götürdüklerini, onlara semazenlerin sabrını gösterdiklerini, daha sonra Ankara'da Troya gösterisini izleterek Anadolu kültürünün ne kadar dinamik olduğunu gösterdiklerini belirten Bağış, şunları söyledi:
''Türkiye'de ilk defa yargı reformuyla ilgili olarak bir strateji belgesi hazırlandı. Yargı kurumlarımız oturdular, ortak bir stratejide anlaştılar. Yolsuzlukla mücadele belgesi bu ay içinde yayınlanacak. Türkiye'de 'Reform İzleme Grubu' adı altında 4 bakandan oluşan bir toplantı formatımız var. Kurulduğu 2003'ten 2009'a kadar 13 kere toplandı. Son bir yıl içinde 5 kere toplandı. İçişleri, Dışişleri, Adalet ve AB'den sorumlu Devlet Bakanlarından oluşan bu grup, sadece Ankara'da değil birçok ilde toplanarak, Türkiye'nin AB sürecindeki reform yasalarının yerelde nasıl uygulandığını gözlemleme imkanı buldu.''

İlk defa bu yıl ceza yasasında yapılan değişikliklerle Türk Silahlı Kuvvetler mensuplarının da sivil mahkemelerde yargılanabilmesinin önünün açıldığını anlatan Bağış, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türkiye'de ilk defa kendi sorunlarımızı kendi irademizle tartışmaya başladık. 'Sorunları çözdük' demiyorum, ama eskiden yok saydığımız sorunları Türkiye'de artık tartışabiliyoruz. Bu ülkede Alevi, Kürt, Ermeni, Süryani vatandaşlarımızın sorunlarını tartışabiliyoruz. Eskiden tabu olarak gördüğümüz konuları rahatlıkla tartışabiliyoruz, halının altına sorun süpürme dönemine son verdik. Bu çerçevede Türkiye bir yandan Avrupalılaşıyor. Bu milli birlik ve kardeşlik projesi kapsamında önemli adımlar atıyoruz. Terör belasına son vermek için çok ciddi bir çaba içindeyiz. Teröre bulaşmamış, ama bu ülkede kendi dilini konuşmak isteyen vatandaşlarımız ile insan hayatını katletmiş insanlar arasında mutlaka bir ayrım yapılması lazım.''


''Hedef, AB'ye tam üyelik"

''Türkiye'nin ufku 360 derecedir, merkezi Ankara'dır, ama hedef AB'ye tam üyeliktir'' diyen Bağış, hedefe doğru ilerlerken Türkiye'nin hem içeride, hem dışarıda güçlendiğini söyledi.
Türkiye'nin bir noktaya doğru gittiğini ve yarınlardan umutlu olduğunu ifade eden Bağış, ''Çünkü AB üyesi ülkelerin ortalama yaşı 42 iken, bizim ortalama yaşımız 28. Türkiye'nin yüzde 65'i 35 yaşın altında. Bu genç nüfusla eğitime önem verebilirsek, kendi alanlarında yetişmiş insanlardan oluşan bu gençliğe sahip olabilirsek, Türkiye'yi hiçbir güç tutamaz'' diye konuştu.


Sorular

Bağış, konferansın ardından öğrencilerin ve öğretim üyelerinin sorularını yanıtladı.
Bir soru üzerine, ''Müzakere tarihi alması bile 45 yıl sürmüş olan bir ülkenin, üyelik müzakereleri için bir tarih diretmesinin bu aşamada faydası yok. Nasıl 18 milyon Doğu Alman bir gecede AB'nin eşit hak ve hukukuna, özgürlüklerine sahip bireyler olabildilerse, siyasi konjonktür onu gerektirdiği anda Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları da AB haklarına sahip insanlar olacaktır'' diyen Bağış, sözlerini şöyle sürdürdü:
''5 yıl evvel, AB ülkelerinin bize uyguladığı vizeyi niye tartışmıyorduk? Türkiye, bugün vize konusunu tartışabilir hale geldi. Niye bugün tartışıyoruz? Çünkü öz güvenimiz var. Biz de diyoruz ki; 'Sırbistan'a vize kaldırıldıysa bize de kaldırılsın'. 2010'da bir gelişmenin olması bize bağlı. Bizim atmamız gereken adımlar var. Öncelikle AB'nin bu konuda çifte standardını yüzüne vurabilmemiz için kozunu elinden almamız lazım. Biometrik pasaporta geçmemiz lazım. Sınır güvenliğini artırmamız, ayrı bir birim oluşturmamız lazım. Yılda yaklaşık 70 bin kişi sınırlardan kaçak girip gözaltına alınıyor. Eğer Türkiye bu konuda çabalarını daha da yoğunlaştırırsa bu rakam iki katına çıkacak.''

Bağış, Türkiye'nin belli bir güce ulaştığı zaman AB'nin Türkiye'siz yapamayacağını ifade etti.


Heybeliada'daki Ruhban okulu


Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun bundan 30-40 yıl önce mahkeme kararıyla kapatıldığını hatırlatan Bağış, ''Şu anda o okulu açmak için aradan geçen zaman içinde tüm Anayasal, yasal değişiklikler ve yönetmelikler yeterli mi değil mi, onu inceliyoruz. Ama biz bu incelemeleri yaparken Yunanistan'ın da kendi ülkesindeki Türk azınlığa nasıl davrandığına bakmak durumundayız. Ben buna 'mütekabiliyet' demiyorum. İnsan hakları meselesi mütekabiliyet meselesi değildir. Bizim Rum vatandaşlarımız bu ülkenin vergi mükellefleridir, bu ülkede askerlik yaparlar. Bin yıllardır aynı toprağı paylaşıyoruz. Onların sorunlarını çözmek bizim meselemiz. Ama aynı şekilde Yunanistan'ın da orada yaşayan Türk azınlığın sorunlarını çözmesi kendi meselesi. Bu konuda iki ülkenin eş zamanlı iyi niyet adımları atmasının, iki ülkenin siyasi iradelerini rahatlatacağına inanıyoruz'' diye konuştu.

Ruhban Okulu'nun bir ilahiyat fakültesi olarak açılmasıyla ilgili faklı fikirlerin tartışıldığını belirten Bağış, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türkiye'de lise diplomalarını milli eğitim müdürleri, üniversite diplomalarını milli eğitim bakanları imzalar. Ruhban Okulu'nun tarihinde diplomaları her zaman milli eğitim müdürleri imzalamış. Lise mezunları askerlik görevini er olarak, üniversite mezunları ise yedek subay olarak yaparlar. Ruhban Okulu mezunları askerliği er olarak yapmıştır. Tarihte de Ruhban Okulu'nun fakülte gibi bir konumu olmamış. Bu konunun en ateşli savunucusu Patrik Bartholomeos ile de görüştüğümde, onların da bir üniversite beklentisi olmadığını belirtti. Kendi toplumlarının dini vecibelerini yerine getirmesine öncülük yapacak din adamlarına ihtiyaç duyduklarını söylüyorlar. O kapsamda, geçmişte olduğu gibi Milli Eğitim Bakanlığına bağlı, bir meslek lisesi olarak açılması gerektiğini düşünüyorum.''


Sendikaların durumu

Egemen Bağış, Türkiye'deki sendikaların Uluslararası Çalışma Örgütü ve AB standartlarında olması için her türlü adımı atmaya hazır olduklarını belirtti.

Sendikaların da işçilerin haklarının korunması konusunda şeffaflaşmaya hazır olmaları gerektiğini ifade eden Bağış, ''Bugün Türkiye'de aylık maaşı 50 bin liranın üzerinde olan işçi sendikası önderleri var. Cumhurbaşkanı maaşının 5 katı maaş alan işçi önderleri varken, bana kimse işçilerin haklarını savundukları konusunda bir şeyde bulunmasın. Türkiye, AB üyesi olacaksa sadece devlet kurumlarıyla değil, her kesimle üye olacak'' dedi.