'Bacaksız Kovboy'un (!) maceraları...

Nuri Dikeç’in 1.5 yıllık yoğun bir emek sonucunda hazırladığı bir nehir söyleşi sözümüzün konusu; “Silinmiş Alkışlar İçinde-Mücap Ofluoğlu Kitabı”. Çok oylumlu, enerjik, dolu dolu bir Mücap Ofluoğlu külliyatı…

cumhuriyet.com.tr

Nuri Dikeç’in 1.5 yıllık yoğun bir emek sonucunda hazırladığı kitap, Birçok Mücap’ın buluştuğu bir pota: “Bacaksız kovboy Mücap”, “heykel Mücap”, “Marko Paşa Mücap”, “Teyzeleri gibi Fenerbahçeli Mücap”, “evlat Mücap”, “Şehir Tiyatrosu’nun kapısındaki ‘Girilmez’ yazısını alt eden tiyatrocu Mücap”, “şair, yazar, gazeteci Mücap”, “Gök Korsan Mücap”, “madenci Mücap”, “muhasebeci Mücap”, “Cuma Akademisyeni Mücap”… Nuri Dikeç’in emeğine saygıyla, Mücap Ofluoğlu ile kitabını konuştuk.

 

-Sevgili Nuri Dikeç’in gerçekleştirdiği bu nehir söyleşi fikri nasıl doğdu?

- Aziz dostum Aydın Boysan söyledi ilk. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan seninle görüşmek istiyorlar dedi. Sonra yayınevinden Levent Cinemre de telefon etti konuyla ilgili. Nuri de, “Mücap Ağabey ile nehir konuşmasını ben yapmayı isterim” diyor. Nuri daha önce, Cumhuriyet’e yazı yazdığı zamanlarda da benimle bir söyleşi yapmıştı. Kısa süre sonra da Levent ve Nuri ellerinde koca bir çiçekle eve geldiler. Aynı gün başladık Nuri ile çalışmaya ve tam 1.5 yıl sürdü. Nuri fevkalade çalıştı, gayet ciddi, tutarlı bir şekilde çalıştı. Çok doğru, yerli yerinde sorular sordu. Benim yazmış olduğum 7 kitabı da iyice inceledi. Hakkımda eksik hiçbir nokta bırakmadı. Çok iyi anlaştık Nuriciğimle.

 

Korsan Mücap!

- Nuri Ağabey’in büyük emeğine saygıyla, birçok Mücap Ofluoğlu’yla tanışıyoruz kitapta… “Bacaksız kovboy Mücap”, “heykel Mücap”, “Marko Paşa Mücap”…

-Çok… “Teyzeleri gibi Fenerbahçeli Mücap”, “evlat Mücap”, “Şehir Tiyatrosu’nun kapısındaki ‘Girilmez’ yazısını alt eden tiyatrocu Mücap”, “şair, yazar, gazeteci Mücap”, “Gök Korsan Mücap”, “madenci Mücap”, “muhasebeci Mücap”… Saymakla bitmeyecek değil mi? Bir de “Cuma Akademisyeni Mücap” var tabi…

 

Marko Paşa Mücap!

- En çok etkiyi hangi Mücap bırakmıştır?

- Dönemin çok satan, ünlü haftalık gülmece gazetesi Marko Paşa’sında “Sorumlu Yazıişleri Müdürü Mücap”ın yeri bende çok ayrıdır. Bir yandan hayvan borsasında muhasebe memuru, bir yandan Şehir Tiyatrosu’na girmeye çalışan bir aktör adayıyken bir de Marko Paşa gibi birtakım kişilerin sinirlerini dürten bir gazetede müdürlük aslında çok riskli bir işti. Ama çok da keyifli ve bulunmaz bir fırsattı.Marko Paşa’da başyazar Sabahattin Ali’ydi, mizah bölümü de Aziz Nesin’in kontrolündeydi. Sonra Rıfat llgaz, Mim Uykusuz… Öyle büyük bir ekip yani. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Sabahattin Ali, lord gibi adamdı. Aziz Nesin ise tam bir halk adamıydı. Çok güzel anılarımız oldu. Sabahattin Ali ile Aziz Nesin ile müthiş tartışma içindeydiler ama bir saygısızlıklarını görmemişizdir. O beni çok etkilemiştir.

 

Aziz Nesin ile cipgiller…

Aziz Nesin benden az çekmemiştir hani! Marko Paşa parasız kalınca ben tutturdum ikimiz sahneye çıkalım diye. Aziz “olmaz” diyor, millet dalga geçiyor. Kitapta ayrıntılarıyla var, nasıl olduysa ısrardan bıktırma yoluyla sanırım ikna oldu. Kendimize bulduğumuz firma adı da “Cipgiller”di. Bir kereliğe mahsus olmak üzere sahneye çıktık da. Aziz, “Mücap sen oyunlarını oyna, ben yazılarımı yazayım” deyince işimize son verdik.Daha sonra Marko Paşa’dan istifa etmek zorunda kaldım çünkü Şehir Tiyatrosu’na devam etmek istiyordum. Bir de hayvan borsası olayı var tabi, hayvan satıyoruz. Bu Marko Paşa meselesi borsa müdürünü biraz rahatsız etmişti falan, o nedenle sonra borsadan da istifa ettim.

- Entelektüel dünyayla yakın temas Marko Paşa’dan sonra da hep süregelmiş…

- Tabi, hatta edebiyat dünyasından dostluklarım tiyatro dünyasındaki dostluklarımdan daha ilerdeydi. Hâlâ da öyledir. Edebiyatla, özellikle şiirle hep çok ilgiliydim her zaman. Hatta bu kitabımızın “silinmiş alkışlar içinde” adı da, “Aynada” adlı bir şiirimin dizesidir.Orhan Veli, Sait Faik, Yaşar Kemal ki Sait Faik tanıştırmıştır bizi, Cahit Irgat, Ercüment Behzat Lav, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Avni Dilligil, Orhan Kemal, Arif Dino, saymakla bitmez ömür dostluklardı.

 

Maden ocağından tiyatroya

- Tiyatro konusuna dönersek “Konservatuvar sınavlarını iki defa kaybeden Mücap”ın başına gelenler de film gibi…

- Konservatuvar sınavını iki defa kaybettim. Biri 38’deydi, Nihat Aybars kazanmıştı. Bu arada ne alakası varsa aklımda tiyatro hep olmasına rağmen, tuttum maden mühendisi olmaya karar verdim. Hayatımda büyük etki bırakmıştır maden olayı gerçekten. Gittim, dediler ki ocaklarda üç ay işçi gibi çalışacaksın ondan sonra da okulun sınavlarına gireceksin. Bir kere bana göre bir iş olmadığını anlamam uzun sürmedi tabi (gülüyoruz)…. 21 yaşındayım. Osman Usta var, birlikte çalışıyoruz. Bir ay falan geçti geçmedi İstanbul Şehir Tiyatrosu Zonguldak’a turneye geldi. Hiç unutmam, üç piyes oynuyorlar; “O Kadın”, “Kiralık Odalar”, “Paşa Hazretleri”. Osman Usta hayatında hiç tiyatroya gitmemiş. Üç gün birlikte tiyatroya gittik. Üç günde tiyatroya âşık oldu. Ve dedi ki, bana Nedim Mücap derlerdi, “Bu tiyatro harika bir şey. Bırak ocağı git tiyatrocu ol”. 1941’de istifa ettim ve bir daha konservatuvar sınavına girdim onu da kazanamadım. Olamaz böyle şey yani. (gülüyoruz)

 

Tiyatroda bir hayvan borsacısı!

- Muhsin Ertuğrul sizi ilk gördüğünde ne düşünmüştür sizce?

- Muhsin Bey ile 1946’da, Küçük Sahne’de tanıştım. O da annemin mektubu sayesinde olmuştur. Annem bana söylemeden Muhsin Bey’e beni tanıtan bir mektup yazmış. Muhsin Bey de anneme yazdığı yanıtta; “ana sevgisinin destanı olan mektubunuzu defalarca okudum” demiştir. Ve ben o mektupla gittim Muhsin Bey’e 1946’da. Muhsin Bey “seni konservatuvar sınavına sokalım” deyince başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Annem ona mektubunda benim sınava iki kez girdiğimi ve kaybettiğimi yazmamış. Muhsin Bey’e durumu anlattığımda çok şaşırmıştı. “Sen şimdi ne yapıyorsun” dedi. “Hayvan borsasında muhasebe memuruyum” deyince Muhsin Bey büsbütün şaşırdı. “Eyvah ben bu çocukla ne yapacağım diye düşünmüştür” kesin. “Aman işini bırakma, arada bana uğra, sana göre bir rol çıkarsa veririm oynarsın” dedi. (gülüyoruz)Tiyatroya böyle başladım. İlk rolüm de “Jül Sezar”dı. Necdet Mahfi sahne amiriydi. 1941 Ekiminin bir Pazar günü Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nda, Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “Hamlet”le tiyatroya âşık olan ben artık tiyatrocuydum.

 

Heykel Mücap!

- Ve “Heykel Mücap” sahnede…

- Sahnede ama sahnenin sadece bir köşeciğinde! (gülüyoruz) Oyunda heykel lazım ama heykeller gelmemiş. “Kim heykel olur” dediler, ne yapalım gönüllü heykel oldum. O çok matrak bir olaydır. Bir hafta kadar heykel olarak durduk yani. Yer aldığım ikinci piyes de Cahit Uçuk’un “Gök Korsan”ıydı. Bana orada sözsüz rol verdi. Tiyatroda Cahide Sonku oynuyordu. Cahide Sonku’ya inanılmaz hayrandık tabi.

 

Tiyatro verem etti!

- Derken tiyatro sizi verem etti!

- Tabi, bakımsızlıktan, parasızlıktan verem oldum tiyatroda. Ama biliyordum ki tiyatro benim yaşamımdı artık, tiyatro yapamasaydım da verem olurdum. “Çayhane”nin provalarını yapıyorduk. Münir Özkul, “Sakini” rolünü değil jön rolünü oynamak istedi. Ben de “Sakini”yi oynayacaktım. Provalarda hastalandım, kulise gittim, bir baktım lavaboya kan tükürüyorum. Çok zayıf da düşmüştüm. Arkadaşlarıma çok hastayım, provalara devam edemeyeceğim deyince Muhsin Bey müdahale ediyor. Ve “Mücap iyileşince sahnelensin bu oyun” diyor. O sırada Ankara’daydı Muhsin Bey, oradan müdahale etmişti. Beni apar topar Kirazlıyayla’ya senatoryuma tedaviye yolladı. Salih Tozan da geldi bir süre sonra benim gibi. Ne çok içerdi Salih, yani inanılmaz… Kendine hiç bakmadı… Ama ben dikkat ederim böyle durumlarda, korkarım… Üç ay kadar sonra da iğnelerle filan verem mikrobum gitti. Ucuz atlattım yani.- Nehir söyleşinin bir bölümünde Nuri Ağabey’e (Dikeç) diyorsunuz ki “oyuncu sinemada araç, tiyatroda baştacıdır…”- Sinemada başta gelen senaryo, sonra da yönetmendir. Senaryoya göre, yönetmene göre, kameramana göre oynamak mecburiyetindesinizdir. Sen orada oynatılan bir oyuncusundur. Ama tiyatroda sen oynarsın, seni kimse oynatamaz.gamzeakdemircumhuriyet.com.tr

 

Silinmiş Alkışlar İçinde-Mücap Ofluoğlu Kitabı / Nuri Dikeç/ Türkiye İş Bankası Yayınları / 456 s.