Ayşecan Tatari: Çok şanslı ve çok mutluyum
Çocuk fikrini “Şu rolü de oynayayım”, “Önce bunu da yapayım” gibi fikirlerle erteleyen Ayşecan Tatari, "Adına korku demek çok doğru olmaz sanırım, çekincelerim vardı.
Elif TokbayOyuncu çift Ayşecan Tatari ve Edip Tepeli 6 ay önce anne baba oldu. Çocuk fikrini “Şu rolü de oynayayım”, “Önce bunu da yapayım” gibi fikirlerle erteleyen Ayşecan Tatari, "Adına korku demek çok doğru olmaz sanırım, çekincelerim vardı. Hayatta Müjgan’dan önce çok önemsediğim bazı şeylere uzunca bir süre ara verecek olmak, ben çalışamazken Edip’in çalışacak olmasına acaba içerler miyim hissi, acaba Müjgan’a bakmak yerine çalışıyor olmayı diler miyim gibi; şimdi düşündüğümde beni gülümseten bazı fikirler vardı" diyor. Tatari ve Tepeli ile yeni yaşamlarını konuştuk.
- Bu anneler günü sizin için çok farklı. Anne olmayı nasıl anlatırsınız. neler hissediyorsunuz?
Anne olmayı tarif etmeye çalışırken kuracağım her cümle, içimde yaşananın büyüklüğüne haksızlık eder. Sadece çok mutlu ve şanslı hissediyorum.
- Çocuklar Duymasın’da ailenin küçük kızı Duygu’yu canlandırdınız.. Çocuğunuzun neleri duymasını istemezsiniz?
Aslında annelik içgüdüsüyle dünyada olup biten kötü hiçbir şeyi duymasını istemem ama onun için yapabileceğim en büyük iyilik, ona iyiyi-kötüyü anlatıp duyduğu ve karşılaştığı bütün kötülükler karşısında elimden geldiğince yanında olmak diye düşündüğüm için, her şeyi duymalı.
- Ayşe Müjgan kaç aylık oldu, kime benziyor, kime benzemesini istersiniz? Var mı sizi şaşırtan küçük davranışları?
Altı aylık oldu. Genel olarak babasına benziyor. Sanırım ağzı ve gülüşü bana… Müjgan’ın babası bu dünyada en sevdiğim insan, ondan bir tane daha olsun isterim tabii. Bizi her gün her şeyi şaşırtıyor…
- Anne olduktan sonra annenizi daha iyi anladınız mı?
İnsanlar, davranışları ve yaşanan olaylar hakkında yargılarda bulunmaktansa akışın içinde olmanın daha fazla seçenek ve huzur barındırdığını anladım.
- Annenizle en çok hangi konuda tartışırdınız? Şimdi o meselelere nasıl bakıyorsunuz?
Anne kız ilişkisi bu dünyadaki en karmaşık ve güzel ilişki türlerinden bir tanesi. Müjgan’dan sonra daha kolay kabul eder oldum her şeyi ve en büyük önceliğim, “anne kız ilişkisi böyledir” gibi bir yargı kaynaklı kalıptan çok sadece bize ait yeni bir sayfa olsun istiyorum.
- Anneler ve kızlarının ilişkisi hem çok güzel, hem de bazen çekişmeli... İlerde çatıştığınız konular olur mu sizce? Nasıl aşarsınız?
Umarım olur. Çatışmadan, bir sonraki kuşak bir önceki kuşağın fikrine burun kıvırmadan, fikir ayrılığına düşmeden ilerleme olmaz diye düşünüyorum. Bizim jenerasyonumuzda bu konu bu kadar ön planda değilmiş; fakat okuduğum her şeyden aklıma en çok yatan, en çok uygulamak istediğim, Müjgan’ı benim bir uzantım, devamım gibi görmeden, bebekliğinden itibaren onun bir birey oluşuna saygı gösterebilmek.
- Anne olarak çocuğunuz için korkularınız var mı? Geleceği açısından...
Aslında rasyonel düşündüğümde, sonsuz sayıda korku sayabilirim ama bu benim için de böyledir, ben hayata güvenirim. Yer, zaman, koşul ötesinde bir güvenden bahsediyorum.
- Siz setlerde, kulislerde büyümüş bir çocuksunuz. Bunun avantajları ve dezavantajları oldu mu? Neler?
Çok fazla dezavantaj sayabilirim. Fiziksel yorgunluktan tutun da, hiç görünür olmayı istemediğim yıllarda çok görünür olmanın ağırlığından da… Ama şimdi otuz iki yaşındayım ve olduğum kadından memnunum. O yüzden bana kattıklarını da yadsıyamam.
- Çocuğunuza nasıl bir dünya bırakmak istersiniz?
Bizim Edip ile hep aramızdaki şakadır; eğer herkes birini bizim birbirimizi sevdiğimizin yarısı kadar sevse, dünyada savaş kalmazdı diye. Sevgi, kime ve neye duyulduğundan bağımsız olarak insanın kendini de, sevgi duyduğunu da iyileştiriyor. Müjgan’ın, bizim yaşadığımızdan daha iyileşmiş bir dünyada yaşamasını isterim.
Edip Tepeli: Dünya, kimseye olmadığı gibi, bana da ait olmadığından, onu, çocuğuma bırakacağım bir şeymiş gibi algılayamıyorum. Doğaya karışsın Müjgan. Daha yaşarken…
- Eşiniz Edip Tepeli nasıl bir baba oldu? Edip Bey sizce Ayşecan Hanım nasıl bir anne oldu?
Edip’in babalığı, beni hiç şaşırtmadı. Ne kadar iyi bir kocaysa, o kadar iyi bir baba oldu.
E.T: Beni çok mutlu ediyor Ayşecan’ın anne oluşu. Bunu, kızıma nasıl annelik ettiğinden çok bağımsız seviyorum. Ebeveynlik, bilerek okuyarak, öğrenilerek olmuyor. Bir şekilde hep el yordamıyla ve kendi doğalında, tam da olması gerektiği gibi çocuğun yol göstermesiyle… Müthiş bir kadın Ayşe’m.
- Anne baba olmak ilişkinizi değiştirdi mi?
Elbet değiştirmiştir. İçerden bakınca bunu şimdi görmek zor olabilir. Çok baş başa bir hayatımız varken, şimdi üç kişiyiz. Dünyalar kadar çok sevecek biri daha var. Her ne değişiklik yapacaksa, çok iyi olacağına eminim.
E.T: Bence hayır. Nadastayız. Daha az ilgilenebiliyoruz birbirimizle. Koşulları kabul ettik. Önceliğimiz değişti. Hayatın akışı ve rutinlerimiz değişti. İlişkimiz temelinde aynı. Hevesim, ilgim, alakam, özenim aynı. Ayşe’den de bir gün eksik bir şey hissetmedim Müjgan doğduğundan beri.
TENLE İLGİLİ TAKINTI ÜZÜCÜ
- Instagram’da suda doğum fotoğrafını paylaştınız ve çok tepki geldi. Bu tepki sizi şaşırttı mı, sizce insanlar neden bu kadar tepki verdi? Bu konular hâlâ neden tabu?
Instagram’da ilk defa bir fotoğrafım tepki almıyor. Fakat ilk defa beni yordu ve içimi sıktı. Fotoğraf “mahrem” olmakla suçlandı; halbuki ondan birkaç fotoğraf önce Ediple Müjgan’a ilk sarıldığımız anın fotoğrafı var. Bana göre ondan daha mahrem bir an yok. Tenle alakalı bu takıntılı durumu üzücü buluyorum. Toplumsal olarak bedenle çok sağlıksız bir ilişkimiz var. O fotoğrafa bakıp bunun ahlaksızlık olduğunu düşünen insanın, mutlu bir insan olma ihtimali yok bana göre. Bu sayının ne kadar fazla olduğunu görmek üzücü.
Edip Tepeli: Çok sevdik biz o fotoğrafı. Ben çektim. Çekerken, hissettiklerimi hatırlatıyor o fotoğraf bana. Kadının ne güçlü olduğu, nelere muktedir olduğu gerçeğiyle yüzleştiğim anı hatırlatıyor. Ben o fotoğrafa bakınca bunları görüyorum. İnsanlardan benim baktığım açıdan bakmaları gibi bir beklentim de yok, hiçbir konuya. Üslubumu hiç bozmadan kişi hak ve özgürlüğü bağlamında doğan cevap hakkını savunmuş olsam da, o fotoğraf altında yaşanan polemiklerin bir parçası olmaktan ötürü duyduğum tek üzüntü, Ayşecan’ın çok hassas bir döneminde, o böyle bir tartışmanın bir parçası olmamayı tercih etmişken, benim bu durumu toplumsal düzlemde ele alıp, cevap vermem gerektiğini düşünmem oldu. Bana tabu olmayan herhangi bir şey söyleyin, ben de dilim döndüğünce size bu konunun neden hala tabu olduğunu açıklamaya gayret edeyim. Tartışmaya girmemem gerekirdi. Ayşecan’dan özür diliyorum.
- Yeni tiyatro ve dizi çalışmaları var mı?
A.T: Malum, tiyatrolar kapalı. Bir takım hayallerim var. Mesela, Edip’in bana anne olduğumda yönetme sözü verdiği bir oyun var. Dizi… Sanıyorum uzunca bir süre benim gündemimde olamayacak. Zaten doğrusunu söylemek gerekirse, tiyatrolar açık olsaydı dahi, henüz hazır hissetmezdim kendimi dönmeye.
E.T: Var. Hepsinden bolca var. Tiyatroyu çok özledim. Sadece eskiye kıyasla bir oyun hayal ederken kendimi oyuncu olarak değil, yönetmen olarak daha hevesli buluyorum bir süredir. Zaten benim için konservatuvar yıllarında plan buydu. Ben hep oyun yönetmek istedim. İcra etmektense “Dünya kurmak” daha cezbedici geliyor bana. Ayşecan’ın yazdığı bir oyunu yönetmek en büyük hayallerimden biri. İş yaparken onunla çekişmeyi çok seviyorum. Bunu yazar-yönetmen olarak da yaşamayı çok isterim. Dizi de var. Oyuncu olarak, kameranın karşısında olmak, daha zorlayıcı geliyor bana hep. Çünkü temelde alışkın olduğum ve eğitimini aldığım disiplin, tiyatro. Bu sebeple bu mecranın beni konfor alanımdan çıkmaya zorlayan ve oyunculuğuma meydan okuyan hali, belli ki çok uzun süre daha beni bu işin içinde tutacak.