Avrupa'dan TTB'ye destek ziyareti: Hekimler savaşa karşı konuşmalı
TTB’ye destek ziyaretinde bulunan Avrupa Hekimler Daimi Komitesi Başkanı Haller, “Hekimler, savaşa karşı kendilerini ifade etmeli. İnsanları öldürerek onların iyi yaşamalarını sağlayamayız” dedi.
Şeyma Paşayiğit‘Savaş bir halk sağlığı sorunudur’ açıklamalarının ardından operasyon yapılan Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB) dayanışma ziyaretinde bulunan Avrupa Hekimler Daimi Komitesi (CPME) Başkanı Doktor Jacques de Haller, “Hekimler, açık ve net biçimde savaşa karşı kendilerini ifade etmeli. Hiçbir biçimde insanları öldürerek onların iyi yaşamalarını sağlayamayız, böyle bir mantık yoktur. Bu gerekçelerle hekimlere yapılan baskıları kabul edilemez buluyorum. Önceden tanımlanmış kalıplar içinde davranmaya zorlanamalarını tamamen yanlış buluyorum” dedi. Avrupa’da 2 milyon hekimin üye olduğu Avrupa Hekimler Daimi Komitesi (CPME) Başkanı Doktor Jacques de Haller, 14 Mart Tıp Bayramı öncesinde “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” açıklamalarının ardından operasyon yapılan TTB’ye dayanışma ziyareti yaptı. Meslek örgütlerinin bağımsız olması gerekliliğine vurgu yapan Haller, savaş ve çatışmaların; insan hakları, tıbbi etik ve halk sağlığını kötü etkileyerek zarar verdiğini belirtti. Haller, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı:
-Türkiye’ye ziyaretiniz hakkında kısa bir bilgi verebilir misiniz?
İki günlük kısa bir ziyaret. Avrupa hekimlerinin TTB’nin yanında olduğunu ifade etmek için buradayım.
-TTB’ye yönelik operasyonlar ve ‘Türk’ ibaresinin çıkmasıyla birlikte örgütün yapısının değiştirilmesi tartışmaları hakkında neler düşünüyorsunuz?
İyi hekimlik olabilmesi için, tıbbın özgürlük ve yaratıcılığa ihtiyacı vardır. İyi hekimlik uygulanmaları için, hekim ve hastanın kendisi olması gerekir. Bu nedenle meslek örgütlerinin bağımsızlığı çok çok önemlidir. Hekimlerin çalışmalarının kısıtlanması, işlerini nasıl yapacakları ve işlerinin nasıl örgütleneceğine ilişkin müdahaleler, hastaların nitelikli hizmet alma hakkına yönelik müdahalelerdir. Avrupa Hekimler Daimi Komitesi’nin TTB’yi bu kadar çok desteklemesi ile tam da bu nedendir. Bu, Türkiye’de bir sorun ama Avrupa’daki tüm hekimler için çok temel bir mesleki sorun. Avrupa’da da bu sorun ortaya çıkabilir. Hekimlerin normal çalışma koşullarının sürdürülebilmesi bizim için çok önemli bir meseledir. Bu nedenle de buradayım.
-TTB’ye yönelik operasyonlar sırasında hemen tepki gösterip; Başbakanlık ve ilgili bakanlıklara mektup gönderdiniz. Şiddeti kınamanın hekim görevi olduğunu vurgulamıştınız. Avrupa’daki hekimlerin şiddeti kınama yönündeki düşünceleri neler? Bu konuda neler yapıyorlar?
Bu Avrupa’daki hekimler için genel bir değerlendirme. Avrupa Hekimler Daimi Komitesi’nin on yıl öncesinden hazırlanan bir politika belgesi var. Bu belgede; savaş ve çatışmaların, insan hakları için, tıbbi etik için, halk sağlığı için kötü olduğunu ve savaşın tüm bunlara zarar verdiğini belirtiyoruz. Bu belgede hekimlerin açık ve net biçimde savaşa karşı kendilerini ifade etmelerini belirtiyoruz. Hiçbir biçimde insanları öldürerek onların iyi yaşamalarını sağlayamayız, böyle bir mantık yoktur.
-Türk hükümetinin tabiplere yönelik “milli ve yerli” olma söylemleri var. Tabipler, “milli ve yerli” mi olmalı yoksa evrensel ilkeleri mi savunmalı?
Bunun iki yanıtı var. Hasta ve hekim arasında bir ilişki vardır ve bu ilişki biriciktir. Bu ilişki yerel bir şey değildir, kendine özgüdür. Hastayı anlamak ve onunla iletişim kurmak durumundasınız. Bu da onun kültürünü bilmekle ilgili. Bu milli ve yerli bir şey değil, kültürel arka planını bilmekle ilgili. O arka planını bildiğimizde daha iyi yardımcı olabiliriz. Hekim, hastasıyla iletişim kurduğunda kendisi olabilmeli ve bu da yerel ve milli bir şey değildir. Bunların ötesinde de dünyanın her yerinde hekimliğin evrensel değerleri vardır. Kuşkusuz hem Avrupa Hekimler Daimi Komitesi hem Dünya Tabipleri Birliği, hekimliğin bu evrensel değerleri üzerinden iyi hekimlik icrası yönünde tutum alırlar.
-TTB’ye yapılan operasyon ülkeniz İsviçre’de olsa nasıl bir tepki olurdu? Bu şekilde baskılar Avrupa ülkelerinde de oluyor mu?
İsviçre’de şu an böyle bir operasyon olsa güçlü bir toplumsal ve politik reaksiyon alır. Bunu rahatlıkla ifade edebilirim. Birliğimizin üyeleri arasında olan İsrail’de de bu tarz baskılar oldu. Orada da açlık grevi yapan insanların zorla beslenmesi için İsrail Tabipleri Birliği zorlandı. Ancak tabipler buna karşı çıktı.
-OHAL koşulları içinde genç hekimlerin “güvenlik soruşturması” gerekçesiyle ataması yapılamadı. Bununla birlikte OHAL koşulları, iyi hekimlik hizmetlerini nasıl etkiler? Bu kapsamda Türkiye’ye yönelik görüşleriniz neler?
Hekimler de normal bir kalabalık grup aslında. Hastalar, kendilerine olumlu bir sağlık hizmeti verebilecek hekim arayışı ve ihtiyacı içindedirler. Hekimler de farklılıklarıyla kendilerini geliştirebilmelilerdir ki bu ihtiyaç karşılansın. Hekimler üzerindeki baskıların bu gerekçelerle kabul edilemez buluyorum. Önceden tanımlanmış kalıplar içinde davranmaya zorlanamalarını tamamen yanlış buluyorum.
-OHAL dışında Türkiye’deki sağlık politikaları için neler dersiniz? Tavsiyeleriniz var mı?
Aslında çok da farklı değil. Çünkü hekimlerin mesleklerini icra edebilecekleri koşullarla ilgili bir durum. Sağlık hizmetlerinin kalitesiyle sağlık hizmetlerinin sunumu için verilen teşvikler yani bu performansa dayalı ödeme biçimindeki teşvikler, aslında sağlık hizmetlerinin doğasına tümüyle aykırı olan müdahaleler. Sağlık hizmeti, örgütlü toplumların yani devletin sosyal sorumluluğudur. Devletin sağlık hizmetlerini satması konusunun doğru olup olmadığı hakkında kuşkularım var. Ne yazık ki bütün Batılı ülkeler için de bir problem. Pazar dinamiklerinin sağlık hizmetlerinde hiçbir yeri yoktur.
-Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Avrupa Hekimler Daimi Komitesi, Avrupa’daki iki milyon hekimin örgütüdür. Çok güçlü bir biçimde TTB’nin yanındadır.