'Atılacak bazı adımlar rahatsızlık verecek'

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bugünlerde mevcut krizin çok ötesine ve dünyada kriz nedeniyle yaşanan kötü tecrübelere baktıklarını belirterek, "Neler yapmalıyız ki, ileride oluşabilecek benzer sorunlarda kendimizi koruyalım. Tabi atılacak bazı adımlar rahatsızlık verecek. Gelecek nesilleri korumak adına bunu yapmamız lazım" dedi.

cumhuriyet.com.tr

İstanbul'da düzenlenen Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği(TOBB) Eurochambres Ortak Üyeler Komitesi Toplantısı'nın açılışında konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, krizin etkilerinin henüz tamamen silinmediğini söyledi. Hangi açıdan ele alınırsa alınsın,son krizin modern ekonominin gördüğü en derin kriz olduğunu, özellikle tüketimin birçok ülkede düştüğünü, hane halkı varlığının önemli bölümünün eridiğini belirten Babacan, bu nedenlerden dolayı pek çok ülkede derinleşen krizin etkilerinin kısa sürede kalmamasının söz konusu olmadığını ifade etti. Dünya genelinde kendi dinamiklerini oluşturamamış bir ekonomik toparlanmadan bahsedildiğine işaret eden Babacan, dünya genelinde artış işsizliğin krizden çıkışı uzatacağını belirtti.
 

'Emtia fiyatları yüksek ve dalgalı seyrini sürdürecek'

Dünyada bankacılık sisteminin de normale dönmesinin vakit alacağı öngörüsünde bulunan Babacan, emtia fiyatlarının ise yüksek ve dalgalı seyretmeye devam edeceğini söyledi. Bazı ülkelerin zor kararları bugünden almak zorunda olduğuna dikkat çeken Babacan, "Bugün alınmayan zor kararlar, vakit geçerse acı tedbirler olarak gündeme geelcektir. Vakit geçmeden tedbir alınması pekçok ülkede önem taşıyor" önerisinde bulundu. Kriz nedeniyle birçok ülkenin reformdan bahsettiğini dile getiren Bakan Babacan, "Bugün itibariyle reformlarımızı tamamladık" dedi. Türkiye'nin bazı uygulamalarının artık örnek alındığını ifade eden Babacan, "2006'da çıkırdığımız kredi kartı yasası ile ABD'de çıkan yasa neredeyse madde madde aynı" dedi. Babacan, hükümet olarak bütçe açıklarının yüzde 1'in çekildiğini, borç stoğunun ciddi oranda düşürüldüğünü ve sağlam mali yapısı ile OECD ülkeleri arasında kamu bankalarına kaynak aktarmayan tek ülkenin Türkiye olduğunu dile getiren Babacan, Türkiye'nin krizden en hızlı çıkacak ülke olarak gösterildiğini kayretti.
 

'Borçlanarak aktarılan kamu kaynaklar ilelebet sonuç vermez'

Türkiye'nin 7-8 yıldır uyguladığı politikların temelinde özel sektör olduğunu vurgulayan Babacan, 2002 ile karşılaştırıldığında devletin birçok sektörden çekildiğini vurgaladı. Kamudan aktarılan kaynaklarla ve üstelik borçlanarak elde edilen kaynaklarla ekonomide ilelebet büyümeye çalışmanın sonuç vermediğine dikkat çeken Babacan, "En önemli politikamız devlet gölge etmesin, devlet yatırımcının önüne setler çemkesin oldu. Birinci görevimizi olarak bunu gördük. Çünkü açık bir ekonomide bürokrasi ile ilgili engelleri azaltıtğınnızda, özel sektörün dinamizmi zaten o ülkeyi alıp götürüyor. Yeter ki şartları, ortamı hazırlayın" dedi.
 

'ABD bizdeki yüzde 25 peşin ödeme kuralını uygulasaydı kriz derinleşmezdi'

Babacan, bu söylediklerinin son kriz döneminde sorgulanan politikalar olduğunu da işaret ederek, "Özel sektör bu işi kendi kendine yapamıyor mı? Acaba devlet daha mı çok müdahil olmalı? Biz fikre asla katılmıyoruz. Devlet devlet olmanın görevini iyi yapsın yeter diyoruz. Devletin görevi illa ekonominin fiilen içinde olmak değil amam düzenleyici ve denetleyici rolünü iyi yapmalı. Bugün dünyada bir finans krizi yaşanıyorsa, bu düzenlemelerdeki eksiklikler ve denetimdeki yanlışlıklar nedeniyledir. Bizim Türkiye'de uyguladığımız peşin ödemede yüzde 25 kuralı eğer ABD'de uygulansaydı, biraz da iddialı konuşuyorum, dünyada böylesine bir krizin bu kadar derin yaşanması söz konusu olmazdı" dedi.
 

'Kuralsız yarış olmaz'

Serbest rekabet ortamında firmaların yarışarak en iyi hizmeti, uygun fiyatla sunmaya çalışmalarını, ekonomik başarının temelinde gördüklerini dile getiren Babacan şöyle devam etti: "Ancak yarışma derken, hiç bir yarışma kuralsız olmaz. Bugünlerde kış olimpiyatlarını izliyoruz. Kim en iyi olacak onun mücadelesi veriliyor. O yarışlardaki kuralları kaldırın ve sonucu görün. Orada sadece bir kaos olur. Gerçek anlamda kim başarılı, kim başarısız onun sonucunu göremezsiniz. Serbest rekabet, daha iyi üretme yarışması, kuralların iyi konması ve oyuncuların da o kurallara iyi uyup uymadığının denetlenmesidir. İşte bunun dengesini iyi kurmak gerekiyor. Bu dengeyi iyi kuramazsanız ya tamamen özel sektörün oluşturacağı bir kaosa işler gidebilir. Ya da aşırı devlet müdehalesi sebebi ile ekonomilerde ciddi sorunlar yaşanabilir. Biz bu dengeyi Türkiye'de tuturmaya çalışıyoruz."
 

'Atılacak adımlar rahatsızlık verecek'

Bankalar üzerinde çok ciddi durduklarını dile getiren Babacan, krizden çok önce stres testlerini yaptıklarını, problemli bankaları tespit ettiklerini, onların sessizce sermayelerini yeniden yapılandırmasına bir bakıma teşvik ettiklerini dile getirerk, "Bazen havuç, bazen sopalar kullandık ama bunları yaptık. Sonuçta krize girdiğimizde Türk bankaları yapacaklarını yapmış durumdalardı" dedi. Bankalara ilişkin kriz öncesi alınan tedbirleri Nasrettin Hoca'nın testi fıkrasına benzeten Babacan, "Testi nasıl taşınacak? Onu söylemez baştan uyarınızı yapmazsanız testi kırıldıktan sonra artık çok geç. Biz o testi kırılmadan yapacaklarımızı yaptık" dedi. Bugünlerde yine ileriye, mevcut krizin çok ötesine baktıklarını dile getiren Babacan, "Dünyada yaşanan bu kötü tecrübeler ona bakıyoruz. Buralardan neler öğrenebiliriz? Bu günlerde neler yapmalıyız ki ileride oluşabilecek benzer sorunlarda kendimizi koruyalım diye. Tabi atılacak bazı adımlar, yapılacak bazı uygulamalar rahatsızlık verecek. Bunların çok iyi farkındayız. Gelecek nesilleri koruma adına bunları bugünden yapmamız lazım" dedi.
 

'Dünyadaki gelişmeler iyi okunmalı'

Dünyadaki gelişmelerini iyi okunması gereken bir dönemden geçildiğine işaret eden Bakan Babacan şunları söyledi: "Burada hükümetlerin özel sektöre yol açıcı, yol gösterici politikalar uygulaması, ne yapacaklarını ne yapmacaklarıın ilan etmesi ve kimseyi şaşırtmaması lazım. Kötü sürprizler görmye artık kimsenn tahammülü yok. Dolayısı ile doğru politikalar bazen bedel ödemeyi gerektiren politikalar. Doğru politikalar kısa vadede maliyet getirecek politikalar ama bu maliyetleri bugün ödemezseniz, yarın daha çok büyük maliyetlerle o ülkeyi karşı karşıya bırakırsınız. Hiç bir ülkede hiç bir parti siyasi bekasını düşünerek hareket etmemeli. Kısa vadede varsın bazı siyasetçiler zarar görsün. Ne adına? O ülkenin gelecek nesillerinin geleceği adına. Doğru politikalar neyse onu uygulamak gerekiyor. Bu noktada iş dünyası olarak sizlere çok önemli rollar düşüyor. Ekonomideki ağırlığınızı iyi kullanmalısınız."
 

'Türkiye'nin AB üyeliğine destek veriyoruz'

AB Parlamentosu Üyesi Marietje Schaake, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'da bulunmaktan mutluluk duyduğunu belirterek, "İstanbul, AB'nin kültürel çeşitliliğine katkıda bulunan önemli bir şehir. Burada Türk Kahvesi falı bakmaktansa, sizlere gerçekçi bir yaklaşım sergilemek istiyorum. Türkiye'nin AB üyeliğine destek verdiğimizi söylmek istiyorum" dedi. AB'deki genişlemenin temel ve sağlam kriterler üzerinde olmasının önemli olduğunu düşündüklerini söyleyen Schaake, genişleme sürecini desteklediklerini kaydetti. AB'nin bugün kalifiye iş gücüne ihtiyacı olduğunu vurgulayan Schaake, parlamento olarak iş gücü konusunda yeni bir strateji belirleyeceklerini, bununla birlikte Ar-Ge'nin AB'de tutulması, Hindistan gibi ülkelere kaçmasını engellemek için de çalşıtklarını kaydetti.

 

'Ekonomik kriz, Lizbon Anlaşması, AB Genişleme Süreci'

ktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu''Ekonomik Kriz, Lizbon Anlaşması, AB Genişleme Süreci'' konulu panelde yaptığı konuşmada, AB'nin diğer ülkelerle yaptığı Serbest Ticaret Anlaşmaları'nda (STA) Türkiye'nin dikkate alınmadığını söyledi. AB'nin, diğer ülkelerle müzakere yaparken Türkiye ile işbirliğinin yapılmadığını ifade eden Kabaalioğlu, ''Bu eğer gerçek bir Gümrük Birliği ise o zaman Türkiye'nin de masada olması gerektiğini düşünüyorum'' dedi.

Kabaalioğlu, Türkiye'nin endişelerinin de dikkate alınması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: ''Siz bütün müzakereleri bitiriyorsunuz. Sonra dönüyorsunuz Türkiye'ye 'Sen de böyle yapacaksın' diyorsunuz. Ancak diğer ülkeler Türkiye ile aynı fikirde değilse o zaman Türkiye'de çok ciddi ticari sapmalar söz konusu oluyor ve bu böyle devam ediyor. Böyle devam ederse eğer gerçek bir Gümrük Birliği olmaz. Biz Gümrük Birliği'ne katıldık ama tam üyeliğin 4-5 yıl sonra geleceğine inanarak bu kararı verdik. Eğer böyle devam ederse bu, kabul edilemez bir şey... Bizi San Marino veya Andora gibi ülkelerle aynı yere koyamazsınız. 72 milyon nüfusa sahip, dünyanın 16. büyük ekonomisi olan bir devletle bu Gümrük Birliği devam edemez. Yaptığınız Serbest Ticaret Anlaşmaları'nda, anlaşmanın içerisine bir Türkiye klozu koymalısınız. Bunu imzalayan ülkenin, Türkiye ile ayrı bir sözleşme imzalaması gerekir. Tam eşit rekabet olması lazım. AB'ye üye ülkelerin işadamları Türkiye'ye vizesiz gelirken ya da hemen sınırda birkaç dakikada aldıkları vizeyle Türkiye'ye girerken Türk işadamları uzun süreler vize için bekliyor, konsolosluğa ticari sırlarını vermeleri gerekiyor, AB'deki partneri tarafından davet edilmesi gerekiyor. Bu şekilde nasıl bir eşitlik söz konusu olabilir? Ayrıca taşıma, ulaştırma kısıtlamaları çok ciddi konular. Bütün bunlar Gümrük Birliği'ni zorlaştırıyor ve AB gerektiği gibi hareket etmiyor.''

 

'Üyelik tarihi yoksa, AB çıpa olmaz'

Eski Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti de özellikle 2001 yılından sonra Türkiye ile AB arasında gerçekleşen yakınsama ile ticaret hacimlerinin arttığını ve Türkiye'de kişi başına düşen GSYİH'nın arttığını bildirdi. Türkiye'nin 2001 yılında başlattığı yapısal reformları 2005 yılına kadar sürdürdüğünü, ancak 2005 yılından sonra nispeten yavaşladığını dile getiren Serdengeçti, Türkiye'deki büyümenin, sadece kendi içinde yaptığı reformlara değil, AB ekonomisinin istikrarına da bağlı olduğunu ifade etti. Serdengeçti, ''Yapısal reformlar bizim için bu kadar önemli olduğuna göre AB'yi bir çıpa olarak kullanacak olursak bundan yarar sağlarız ama durum bu mu acaba gerçekte? Bence bir üyelik tarihi yoksa, AB'nin Türkiye ekonomisi için bir çıpa olacak hali yoktur'' diye konuştu.

Bir katılım tarihinin olmamasının ve Türkiye'nin üyelik sürecinde AB üyesi ülkelerde referandumların yapılacağı söylentilerinin, kendisini başka sorulara da yönelttiğini ifade eden Serdengeçti, şöyle konuştu: ''15 yıl içerisinde herhangi bir AB üyesi ülkede belki Türkiye'ye veya başka adaylara hayır diyebilirler ama ya 10-15 yıl içerisinde aday ülkelerde referandum olsaydı ne olurdu? 10-15 yıl içerisinde ne olacağını tabii ki bilemeyiz ama bu zaman içerisinde yüksek ve sürdürülebilir büyümeyle ilişkilidir bu durum. Aday ülkeler eğer ki yüksek ve sürdürülebilir büyüme yakalarlarsa hayır diyebilirler. Yakalayamazlarsa da evet diyebilirler. Bu da bir ihtimal... Şimdi düşüneceğimiz şey şu olmalı. Bu ihtimallere göre mi yaşayacağız yoksa bugün bir karar verip aday ülkelere bir katılım tarihi verecek miyiz? Bu tabii ki bir siyasi karar ama önemli bir konunun ekonomik parçasını size göstermek istedim.''

Avrupa'da ekonomi politikalarının koordinasyonunda önemli bir sorun olduğunu dile getiren Serdengeçti, ''Ortak bir para biriminin, ortak bir merkez bankasının bütün Avrupa'da mali politikaya bir disiplin katacağı düşünülmüştü ama bu güne kadar gördüğümüz kadarıyla maalesef politikacalar, disiplinli mali politikalardan sapma gösterebiliyorlar. Avrupa'da da olan buydu'' diye konuştu.

 

'Mevzuatlar meclisten geçirilemezse eğer müzakereler ilerleyemez'

Avrupa Komisyonu Genişleme Genel Müdürlüğü Türkiye Masası'ndan Miltiades Economides de Türkiye'nin AB için, AB'nin de Türkiye için önemli bir partner olduğunu belirtti. Türkiye-AB müzakerelerinin en önemli itici gücünün, Türkiye'deki reform süreci olduğunu vurgulayan Economides, ''Yeni mevzuatlar Meclisten geçirilemezse eğer, müzakereler ilerleyemez. Bu reformlar ayrıca AB kamuoyunu ikna etmek için de önemlidir'' diye konuştu.

AB ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği'nin 1996 yılından bu yana yürürlükte olduğunu hatırlatan Economides, şunları kaydetti: ''Bu, tam entegrasyona doğru atılan adımlardan bir tanesi... Gümrük Birliği genelde çok başarılı bir olaydır ama birtakım işlev sorunları olmuştur. Gümrük Birliği, ticari ilişkilerimizin gelişimine önemli katkıda bulunmuştur. Bugün AB, Türkiye'nin en büyük ticari partneridir. Türkiye de AB'nin en büyük yedinci partneridir. Katılım müzakerelerinin açılması, Türkiye'ye olan güveni artırdı ve yabancı yatırımları da destekledi. Birleşmeler ve satın almalar da yine çok belirgin bir şekilde arttı. Fakat yine de etkin bir şekilde çalışabilmek için Gümrük Birliği'ni tamamlamamız gerekmekte. Her şeyden önemlisi Türkiye, bütün AB müktesebatını Gümrük Birliği kısmını da uygulamak zorunda. Ayrıca Türkiye'ye ithalatı kısıtlı olan bazı ürünler var. Bunların düzeltilmesi lazım. Serbest Ticaret Anlaşmaları'na da bakarsak ki biliyorum, Türkiye için bazı endişeler söz konusu burada ama şunu belirtmek isterim ki Komisyon, Türkiye'nin tüm endişelerinin farkında ve bu endişeleri düzeltmek için çalışmalar yapıyor.''