Atatürk ve 'Güneş Dil Teorisi'
cumhuriyet.com.trGünümüzde, anayasada ikinci resmi dilin, Türkçenin yanında Kürtçenin yer alması tartışılıyor. 1930’larda tartışılan bütün dillerin kaynağının Türkçe olduğunu düşünenler “Güneş Dil Teorisini” savunmuşlardı. Bu görüşü “Kemalist aşırılık” olarak görenlerin yanında safsata (boş, gereksiz, anlamsız) diye düşünenler vardı.
1930’da Türkçenin yabancı dillerin etkisinden kurtarılması ve yabancılaşmanın ortadan kaldırılması çalışmaları yapılmıştı. 1932’de “Türk Dil Tetkik Cemiyeti” daha sonra “Türk Dili Araştırma Kurumu” ve sonuçta da “Türk Dil Kurumu” kuruldu. O yıllarda dilimiz Arapça ve Farsçanın yoğun etkisindeydi. Türkçede yabancılaşma oranı yüzde 70 – 80’lerdeydi.
Özellikle “aydın” kesimin yazı dilinde Arapça ve Farsça sözcüklerin kullanımı daha yoğun görülmekteydi. Kendilerini daha bilgili, daha kültürlü göstermek amacıyla bu iki dilin sözcük, deyim ve kalıpları kullanılmaktaydı. Halkın anlayamadığı bir dil karmaşası yaşanıyordu. Halkın dili daha çok öz ve yalın kullanılırdı.
Atatürk’ün önderliğinde Türkçenin canlandırılması, özüne dönüştürülmesi çalışmaları yapıldı. Yabancı sözcüklerin yerine Türkçe karşılıklarının konulması gerçekleşti. Türk Dil Kurumu’nun kuruluş amacı da buydu. Türkçe kökenli karşılıklarını Türk Dil Kurumu araştırıp bulmaktaydı. Türkçeleştirme çalışmaları zaman zaman amacını aşan yanlışlıklara konu oldu. Türkçeleşmiş, “kültür, insan, kalem” vb. sözcüklerin de dilimizden atılması düşünülmüştü. Türkçede özleşme girişimleri, dilimizi çıkmaza sürüklüyordu.
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, aydınlanma, değişim ve gelişmeye yönelik devrim çalışmaları hız kazanmıştı. Amaç: Uygar bir ulus yaratmaktı. Uygar bir ulus olabilmek için Türkçenin de uygar bir dil olabilmesi gerekmekteydi. Öncelikle yabancı dillerin etkisinden kurtarılması, halkın anlayacağı bir dil olması, halkın kullandığı sözcük, deyim ve terimlerin Türkçede yer alması kararlaştırılmıştı.
Teorinin çıkışı: 1935”te Viyanalı Doktor Phill H. Kvergiç’in, daha önce yayımlamadığı 41 sayfalık bir çalışması olan “Türk Dillerinin Psikolojisi” Atatürk’e ulaştırılmıştı. Atatürk’ün beğendiği bu çalışmanın incelenmesi ve değerlendirilmesi isteğini dil bilimcileri yetersiz ve yararsız bulmuşlardı. Atatürk’ün ısrarı üzerine Naim Nazım, Hasan Reşit ve Abdülkadir İnan’dan oluşan dil bilimcileri “Türk Dillerinin Psikolojisi” çalışmasından “Güneş Dil Teorisi” oluşturmuşlardı. Bu teoriye göre: dünyanın en eski dilinin Türkçe olduğu görüşü savunuluyordu. İnsanoğlunun konuşmaya başladığı en eski dilin ve bütün dillerin anasının Türkçe olduğu savı benimseniyordu.
“Güneş Dil Teorisi” sağlam bir temele dayanmıyordu. Sığ ve dayanıksızdı. Bu nedenle de olsa karşı koyanlarca “safsata, gerçekten yoksun” bir görüş olduğu ileri sürülüyordu.
“Güneş Dil Teorisi”ne göre dünyada konuşulan bütün dillerin kaynağı “Güneş” sözcüğü ile başlıyordu. Güneş “ısıtma, ışıtma, yükselme” kavramlarının kaynağıdır. Güneş, vazgeçilmez bir güç kaynağı olarak duygu, heyecan, ateş, sevgi, aydınlanma, zekâ ve güzellik gibi geniş bir anlam zenginliğini içeriyordu.
Bu teori; 1936’da Almanlar tarafından Hattuşaş’taki (Boğazköy) kazıların sonucunda başladı. Hitit (Etiler) uygarlığına ulaşılması heyecan yaratmıştı. Hitit dilinin ana dil olarak hangi Avrupa dilinden doğduğu merak ediliyordu. Bu tutku “Güneş Dil Teorisi”ni doğurdu. Hititçe bazı sözcükler Türkçede vardı. Margazi = Maraş; Adanawani = Adana; Milid = Malatya gibi…
Prof. Samuel Noah’ın “Tarih Sümer’de Başlar” kitabında Sümerlerin Mezopotamya’ya dışarıdan geldikleri ileri sürülmüştü. Muazzez İlmiye Çığ’ın araştırmaları sonucunda da Sümerlerin kuraklık sonucu, Kuzeydoğu dağlık bölgelerinden göçtükleri belirtilmektedir. Türk tarih tezine göre de Türkler kuraklık sonucu Anadolu’ya göçmüşler. Sümerce birçok sözcüğün Türkçeye benzemesi, Sümerlerin Türk olduğu görüşünü destekliyordu.
Atatürk tarihçi değildi. Ancak, Anadolu’nun uygarlıklar beşiği olduğu bilinciyle yoğun araştırmalara yer verdi ve kazılar başlattı. Mustafa Kemal yaptığı devrimlerle yoğun bir moral arayışındaydı. O, Türk dilini parçalı durumundan kurtararak sadeleştirmeyi amaçlıyordu. Halkın konuşma dili ve yazı dili arasında birlik ve ahenk kurmayı amaçlıyordu. Dil düşünce demektir; Atatürk, tarihi metinlerden, yaşayan halk lehçelerinden taramalar yaptırılmasını istiyordu.
Sonuç: Atatürk ve Türk karşıtı olanlar, ideolojik görüşlerini en sert bir dille yazıyor ve tarihi çarpıtıyorlardı. Atatürk’ün gerçek amacı ise aydınlanma devriminin benimsenmesi ve yaygınlaşması idi. Bu amaçla Türkçenin yabancı dillerin etkisinden kurtarılması gerekiyordu. Bu nedenle, Türk dil ve Türk tarih kurumlarını kurdu.
Alman ırkçılığından kaçan bilim adamlarına klasik filolojiler ve diğer bilim içerikli fakülteler kurdurdu. Türk Dil Kurumu’nun ilk genel sekreteri ilk dilci Agop Dilaçar Ermeniydi, Türkçe dil çalışmaları yapan Avram Galanti ile Mois Kohen birer Yahudiydi. Atatürk gerçek bir uygarlık öncüsüydü. Ulusunun dilini, tarihini ve insanını yüceltmekti amacı. Bir safsata olarak düşünülen “Güneş Dil Teorisi”nin ırkçılık, faşistlikle bir ilgisi yoktu. Bu düşünce Anadolu uygarlığında eski / yeni benzeşme temlerinin ortaya çıkarılması ve ulusal gelişmeyi amaçlıyordu. O, “Güneş Dil Teorisini” benimseyerek Türk diline dikkat çekmeye ve özen gösterilmesine çalışıyordu.
İ. Gürşen Kafkas-Eğitimci
KAYNAKÇA: - http:tr. wikipedia.org/wiki/G%C3BCne%C5%9F
- Afet Uzmay, Prof. Pittard ve Atatürk
- http: www.bilgicik.com /yazi/güneş-dil-teorisi/print