Artık Neo-Taliban var

Neo – Taliban’ın ideolojisi ritüellerle davranış biçimlerinin önemine vurgu yapan Deobandi doktrinlerinin muhafazakar köy İslam'ıyla bir karışımı. Küresel İslamcılığın çekim merkezi olduğu için uluslararasılaşmış bir yanı var. Afganistan’ı İslamileştirilmiş Peştun milliyetçisi bir örgüt yönetecek. Afganistan’daki durum Rusya ile bölge ülkelerini olumsuz etkileyecek. Pakistan yarattığı canavarın kurbanı olabilir.

Mustafa Kemal Erdemol

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından 2003 yılında beri sivillere yönelik eylemlerinden ötürü soruşturma altında olan Taliban, 1996-2001 arası yönettiği Afganistan’ın yirmi yıl sonra yeniden tek hâkimi oldu. İlk iktidar döneminde kadınların çalışmasını yasakladığı, kızların okula gitmesine izin vermediği, eğer evden çıkmaları gerekiyorsa kadınların bunu ancak yüzlerini gizleyerek yanında bir erkek akrabalarıyla yapabilecekleri kuralını koyduğu, müziği, televizyonu, sinemayı yasakladığı, okullarda karma eğitime son verdiği bilinen Taliban’ın şimdi tüm bunları yeniden yapacağından kimsenin kuşkusu yok.

Kuşkusu yok çünkü Taliban, kurulduğu andan itibaren Afganistan’da İslamın ilk dönemlerindeki toplumsal yaşam tarzını kurmayı hedefliyordu. Bu yaşam tarzı Taliban’a göre kadınlara yasaklar getirmek, müminleri ibadetten alıkoyduğuna inandığı ne varsa, en insani tutumlar da dahil olmak üzere hepsini yok etmekle mümkündü. Taliban içtihatları, Peştunların İslam öncesi kabile kanunları ile Suudi Vahhabiliğine dayanıyordu. Taliban için önemli olan İslam ahlakıydı, İslama aykırı olan ne varsa ortadan kaldırılmalıydı. Bu amaçla Faziletlerin Teşviki ve Ahlaksızlığın Önlenmesi Bakanlığı’nı kurdu. Sosyal hizmetler, diğer temel devlet görevleri umurunda değildi.  

Hristiyan püritenleri andırırcasına “saf İslam” anlayışını Peştun milliyetçiliği ile birleştirmiş bu örgüt ülkede ciddi bir tabana da sahip. Bunu Joe Biden’ın kavrayamadığı görülüyor; “75 bin Taliban mensubuna karşı iyi eğitilmiş, iyi silahlara sahip 300 bin kişilik Afgan ordusu var, Taliban ülkeye hakim olamaz” derken atladığı buydu. Taliban, tabanda sağlam yer tutmuştu. Bünyesinde ülkedeki etnik gruplar içerisinde çoğunluğu meydana getiren Peştun etnik topluluğu mensupları var Taliban’ın. Bu nedenle Taliban, bir anlamda 40 milyonluk nüfusun yüzde 40’ının temsilcisi durumunda. Attıkları her adımın Afgan halkının adımı olduğunu iddia etmeleri bu gerçeğe dayanıyor.

YABANCI CİHATÇI

2001’den sonra Taliban’da bir takım yenilenmeler görüldüğü için konunun uzmanları bu tarihten sonraki Taliban’a Neo-Taliban demeyi uygun gördü. Hareket şeffaf bir hareket olmadığı için bu Neo-Taliban’ın “ideolojisini” tanımlamak kolay bir iş değil. Bununla birlikte, hâlâ büyük ölçüde eski Taliban’ın “ideolojisine” sahip. Bu “ideoloji”, ritüellerle davranış biçimlerinin önemine vurgu yapan, Vahhabiliği de içeren Deobandi doktrinlerinin muhafazakar köy İslam’ıyla bir karışımı. Deobandi’nin görüşlerinden güçlü bir şekilde etkilenen Taliban, ceza kanunlarının şeriatın çok dar bir yorumuna indirgenmesini tercih etti. Bu, en çok kadınlara yaklaşımında kendini gösterir.

Eski Taliban dünyanın geri kalanıyla ilişkilerden yana değildi, ancak 2000’den itibaren Arap arayışlarının etkisiyle yaklaşımlarında daha tecrit edici hale gelse de, bu ilişkilere prensipte itiraz etmemişti. Bunların çoğu Neo-Taliban için de geçerli olsa da, birçok konuda eski Hareket’ten farklıdırlar. Yabancı cihatçı müttefiklerinden ithal teknolojilere, tekniklere karşı daha esnek, daha az ortodoks bir tutum almış görünüyorlar. 1990’larda kullanmakta oldukları cihatçı şarkıları içeren (müziksiz) kasetlerin üretimine yönelik yatırımlarını genişletmekle kalmadılar, video prodüksiyon dünyasına bile girdiler. 2001 yılına kadar televizyon, fotoğraf ve filmleri yasaklayan Taliban, iktidarda olduğu yıllarda, bu konuda zaman zaman bazı esneklikler gösterdi, örneğin yabancı gazetecilere izin verdi. İsyancılar, savaşları filme almak, görüntüleri propaganda malzemesi yapımında kullanmak için yanlarında video kameralar taşıdı. En azından bölge komutanı rütbesinden yukarıya doğru bazı Taliban komutanlarının, elektriğe erişimin nadir olduğu Afganistan’da faaliyet gösterseler bile, 2005 yılına kadar dizüstü bilgisayarlarla donatıldıkları anlaşılıyor. Daha da önemlisi, Neo-Taliban 2001’den sonra uluslararası cihatçı hareketle çok daha fazla bütünleşti. Söylemlerinde “İslama karşı küresel Hıristiyan savaşı” gibi kavramlara yer verdi, diğer cihatçı hareketlerle dayanışmayı vurguladı. Bu mücadele, Taliban’ın “ideolojisinin” uluslararasılaşması anlamına geldi. Afganistan’da Panislamizm için ciddi bir seçmen kitlesinin varlığından değil, daha güçlü bir dış desteğe olanak sağladığından, stratejilerinin anlaşılmasında kilit bir nokta olabildi bu.

PARÇA BAŞI PARA

Taliban “ideolojisinin” önemli bir özelliği, “serbest piyasa” yönelimiydi. Bunun kanıtı, 1994 yılında güney Afganistan’daki yolları temizlemek için tüccarlardan mali destek almalarıydı. Ancak 2001’den sonra olay girişimciliğe dönüştü. Sadece lojistik açısından değil, askeri operasyonlar için de savaşlarını yürütmek için serbest piyasanın kaynaklarını sömürmekte hiçbir tereddütleri olmadı. Paralı askerlerin Taliban için önemi muhtemelen olduğundan fazla tahmin edilmiş olsa da Taliban’ın bazı savaşçılara geçici görevler yürütmek gibi “parça başı” ödeme yaptığına dair çok sayıda kanıt var. Yani şu anda iktidarı yeniden ele geçiren Taliban, temel prensiplerinden uzaklaşmamak kaydıyla kendini az da olsa “reforme” etmiş bir örgüttü. Bu nedenle uygulamalarında bazen şaşırtıcı olanlarına tanık olabileceğiz. (Neo-Taliban’a ilişkin en iyi kaynak olarak Koran, Kalashnikov and Laptop- The Neo-Taliban Insurgency in Afghansitan’ı önerebilirim. Antonio Giustozzi, Hurst Publishers Ltd, London, 2007)

ELBİRLİĞİYLE BESLEYİP BÜYÜTTÜLER

Taliban’ın ortaya çıkışı Afganistan’ın dağılmaya yüz tuttuğu dönemlere denk geliyor. Sovyetler Birliği’nin çekilmesinden sonra İslamcı grupların birbiriyle girdikleri savaş ülkede ciddi bir parçalanma tehlikesi yaratmıştı. O nedenle 1994’ün sonlarına doğru ortaya çıkan (daha doğrusu birtakım aktörlerce yaratılan) Taliban, Ahmed Raşid’in deyimiyle, doğduğu yer olan Kandahar ile çevresindeki bölgelere kısmi bir barış, güvenlik getirmişti. Taliban’ın ortaya çıkışıyla birbirleriyle savaş halindeki aşiret grupları ezilip dağıtılmış, liderleri infaz edilmiş, Pakistan, Afganistan, İran ile Orta Asya cumhuriyetleri arasında, bu ülkelerin ekonomileri için son derece yıkıcı olan kaçakçılık da kolaylaşmıştı. (Dileyen, Ahmed Raşid’in Taliban- Militant Islam, Oil and Fundamentalism in Cenrtal Asia, kitabına bakabilir. Yale Nota Bene Book-London)

Peştun dilinde “öğrenciler” anlamına gelen Taliban, 90’ların başında CIA ile Pakistan istihbarat örgütü ISI’nın da gizli desteğiyle Afganistan’da bulunduğu sırada Sovyetler Birliği’ne karşı savaşan cihatçı gruplarca kuruldu. ISI hareketin 1996'da Afganistan'ı ele geçirmesinden önce Taliban'ı güçlendirmeye yardım etti. Bunda amaç Pakistan’ın hem ideolojik hem de dini açıdan Taliban Afganistan’ını düşmanı Hindistan'a karşı bir silah olarak kullanmayı düşünmesiydi. Kurucularının hemen hepsi Pakistan medreselerinde dini eğitim alan kişilerdi, bu nedenle Taliban adını verdiler kurdukları örgüte.

HALK DESTEĞİ KAZANDI

Sovyet sonrası dönemde 1992-1996 yılları arasında süren cihatçı gruplar arasındaki çatışmalardan galip ayrıldığında ülkeye istikrar getireceğini, hukukun üstünlüğünü savunacağını söyleyerek büyük bir halk desteği de kazandı Taliban. 1994’de, kurulduğu yer olan Kandahar’ı ardından 1996’da da Tacik asıllı Devlet Başkanı Burhaneddin Rabbani’yi devirerek Kâbil’i ele geçirdi. Aynı yıl ülkede İslami Emirlik ilan etti. Emir de doğal olarak örgütün kurucusu Molla Muhammed Ömer oldu. Öyle ki “İslam Emirliği” 2001'de devrilmeden önce ülkenin yüzde 90'ını kontrol ediyordu.

BM Güvenlik Konseyi 1999 yılında El Kaide’ye yardım ettiği, ülkede barındırdığı gerekçesiyle Taliban rejimine ilk yaptırımları yaşama geçirdi. ABD’de ikiz kulelere yapılan terör saldırısından sonra, 9/11’in hemen sonrasında bu sonrası yaptırımları genişletti. Taliban liderlerinin finansal varlıklarını hedef alındı, liderlere seyahat yasakları getirildi, Taliban’a silah ambargosu uygulandı. ABD’nin, AB’nin ek yaptırımları da geldi ardından.

SONUN BAŞLANGICI: ABD İŞGALİ

11 Eylül 2001'de Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan saldırıların ardından Usame bin Ladin'in başta olmak üzere önde gelen El Kaide liderlerini koruduğu iddiasıyla ABD liderliğindeki bir askeri koalisyon 7 Ekim 2001'de Afganistan'ı işgal ederek Taliban'ı devirdi. O zamandan beri, Taliban ABD destekli Afgan hükümetine karşı bir ayaklanma içindeydi. ABD, olayca baş edebileceğini düşündüğü ülkede asker sayısını sürekli arttırmak zorunda kaldı. ABD’nin 2011’de yüz bine yakın askeri vardı ülkede. NATO’nun ülkedeki asker sayısı da 50 ülkeden 130 bindi.

Taliban’ın, 6 binden fazla ABD askeri ile ABD için çalışan kişi, 1.100'den fazla da çeşitli ülkelere mensup NATO askerini öldürdüğü belirtiliyor. Öncesi de var ama 2007'den günümüze öldürdüğü sivillerin sayısı da 47 bin. Tahminen 73 bin Afgan askerini/polisini öldürdü örgüt. Tabii, on binlerce Taliban mensubu da çatışmalarda öldü.

ABD İLE ANLAŞTI

Ne ABD’nin, ne diğer Batılı ülkelerin varlığı ne de NATO’nun tüm olanaklarını sarf etmesi Taliban’ı durdurabildi. Taliban da özellikle 2003’ten sonra temel “felsefesini” değiştirmeden hem diplomasinin hem de gücünün Afganistan’daki yabancı aktörlerce kabul edildiğinin farkına varmıştı.  O nedenle 2020’de ABD ile müzakerelere başladı.

ABD, anlaşma uyarınca Taliban'ın terör gruplarıyla bağlarını kesmesi karşılığında tüm ABD ile NATO birliklerini Afganistan'dan çekmeyi taahhüt etti. Taliban’ın bir terör örgütü olarak görülmemesi ilginç. Zaten öyle görseydi anlaşmayı da yapmazdı ABD. Örgütün gücünü kabul ederek Taliban’a terör örgütü demedi haliyle. Asker çekeceğini açıklayan eski ABD Başkanı Donald Trump’tan sonra göreve gelen Joe Biden, tüm birliklerini Ağustos 2021'e kadar çekmeyi planladığını duyurdu.

HARCANAN MİLYARLAR

1.5 milyondan fazla insanı öldüren, ülkeyi harap eden 20 yıllık savaş, ülkede çeşitli dönemlerde rol oynamış tüm taraflara pahalıya mal oldu. Sovyetler Birliği, cihatçılara karşı kullanılması amacıyla Afganistan’a yılda 5 milyar, ABD, 1980 ile 1992 yılları arasında cihatçılara yardım için yaklaşık 4 ila 5 milyar dolar harcadı. Bazı ABD fonları Suudi Arabistan tarafından karşılandı, Avrupa ile İslam ülkelerinden gelen destekle birlikte cihatçılara toplam 10 milyar ABD Dolarından fazla para verildi.

Taliban’ı Afganistan’ı yönettiği 1996-2001 yılları arasında Pakistan, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ile Türkmenistan tanıyordu. Bu ülkeler hâlâ Taliban’a sıcak yaklaşıyorlar. Bunlara, “ilişkilerimiz iyi” diyen Rusya ile Çin de katıldı. Yaklaşık 100 bin silahlı militanı olduğu tahmin edilen Taliban, son yirmi yıl içinde her zamankinden daha güçlü hale geldi. ABD çekildikten sonra bu güç, ülkenin kilit önemdeki kurumlarında, sınır bölgelerinde Taliban ağırlığının hissedilmesine yol açtı. Sınırların tüm kontrolü uzun zamandır Taliban’ın elindeydi. ABD merkezli Demokrasileri Savunma Vakfı Savaş Dergisi’ne göre, daha Temmuz 2021’de Taliban, Afgan bölgelerinin tahmini yüzde 54’ünü kontrol ediyordu. Yok edildiği söylenen ama hâlâ var olduğu ortaya çıkan El Kaide unsurları üzerinde de Taliban kontrolü vardı.

ABD 2001’de işgal ettiği Afganistan’ı sadece iki ay içinde devirmişti. Ama geçen 20 yılda Taliban’ın giderek güç kazandığı ortada. Çünkü sadece silahla sorunun hallolacağına inanan ABD ile müttefikleri, yerel dinamikleri hesaba katmadı. Bölgede genel olarak yaygın olan direniş kültürünü Taliban kendi görüşleri doğrultusunda iyi kanalize edebildi.

SÜRECEK