Arınç'tan 'bedelli' açıklaması (19.10.2010)

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bedelli ve tek tip askerlikle ilgili olarak, ''Belki yılbaşına kadar inşallah, ümit ediyorum, bedelli, tek tip, askerliğin süresi, sınır birliklerinin kurulması konusunda ortaya bir tasarı konulacak ve bu iş gerçekleşecek'' dedi.

cumhuriyet.com.tr

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TV 8'deki ''Erkan Tan ile Başkentten'' programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. ''HSYK'daki üyelik seçimini Adalet Bakanlığının desteklediği listesinin kazandığı'' iddialarına yönelik soru üzerine Arınç, çok önemli bir anayasa değişikliğinin yapıldığını hatırlattı. Bu değişiklikteki en önemli maddelerden birinin HSYK'nın yapısına ilişkin olduğunu bildiren Arınç, 1982 Anayasasına göre 3 Yargıtaydan, 2 Danıştaydan gelen 5 yüksek yargıcın 12 bine yakın hakim hakkında her türlü kararı verdiğini hatırlattı. Değişiklik kapsamında çoğulculuğun sağlanması ve üye sayısını artırarak tabanın güçlendirilmesinin amaçlandığını ifade eden Arınç, kurula yönelik 'al gülüm ver gülüm hesabı hareket ettiği' yönünde geçmişte bir takım eleştirilerin yapıldığını söyledi.

Arınç, şunları söyledi: ''HSYK için Yargıtay 3 kişiyi, Danıştay 2 kişiyi seçiyor. Onlar da Yargıtay ve Danıştaya üye olacakları seçiyor. Dolayısıyla taban genişlerse bu 'al gülüm ver gülüm' ve kast sistemi ortadan kalkacak, yargıda çoğulculuk ve katılımcılık sağlanmış olacak. Ayrıca sadece Yargıtay ve Danıştayı değil başka aktörleri de devreye sokmak lazım. 11 veya 12 bin kişi olduğu söyleniyor adli yargı ve idari yargıdaki hakimlerin. Bunların kendilerini temsil edecekleri seçmeleri çok doğal. İkincisi Adalet Akademisi Kurumu, üçüncüsü Cumhurbaşkanının doğrudan seçeceği avukatlık yapmış bürokratlardan. Böylece üye sayısı 22'ye çıktı. Bunlardan 10 tanesini hakimlerin, savcıların bizzat seçmesi lazım. Onun için de bir seçim yapıldı.'' HSYK üyeliği için yapılan seçimin YSK nezaretinde gerçekleştiğini vurgulayan Arınç, YSK'nın bu konuda birçok karar verdiğini söyledi.

Adalet Bakanlığı'nda bürokrat olarak çalışıp ama hakim sınıfında olanların adaylığı için hiçbir engel olmadığına dikkati çeken Arınç, şöyle konuştu: ''Geçmişte olmuş. YARSAV'ın listesinde yine Adalet Bakanlığı bürokratlarından hakimler var. 'Adalet Bakanlığının hazırladığı liste ya da YARSAV'ın hazırladığı liste ya da Demokrat Hukukçuların hazırladığı listeler' diye konuşuluyor. Aslında bu listeleri yok kabul etmek gerek. Bir çarşaf liste var 200'den fazla kişi aday olmuş, bu adaylıkları ilan edilmiş, adaylıklara itirazlar söz konusu olmuş, propaganda yasağına itirazlar söz konusu olmuş ama YSK bunların hepsini de reddetmiş, adaleten hepsini geçerli kabul etmiş. Şimdi 'Bu Adalet Bakanlığının listesidir' gereği yok, Bu YARSAV'ın hazırladığı listedir, bu Demokrat Hukukçuların diye. Bunlar söylenebilir ama gerçek şudur YSK, Resmi Gazete'de adayları ilan etti, bu adaylara itirazları reddetti, kesinleşti ve 12 bin kişi sandık başına gitti seçimini yaptı.''
 

'Bunlar çocuk değil'

YSK, seçimin güvenli ve dürüst yapılması için her aşamada tüm kararları aldığını belirten Arınç, ''Buna itiraz, kaybedenlerin üzüntüsünü ortaya koymaktan başka bir şey değildir'' diye konuştu. Arınç, şöyle devam etti: ''10 tane seçiliyor, bunlardan 2 tanesinin Adalet Bakanlığında bürokrat olması söz konusu edilemez. 12 bin tane hakimi, savcıyı, adli ve idari yargıyı etkilemek söz konusu olamaz. Bunlar çocuk değil. Bunlar kürsüde yıllardan beri görev yapmış insanlar. Bunların da aklı var, bunların da fikri var, bunların da düşüncesi var, bunlar da bir seçim yaparken belli kriterlere göre oy veriyorlar. Bazı derneklerin sesleri fazla çıkmış olabilir ama bunların tabanda çok fazla itibar görmediği ve beğenilmediği şeklinde bir sonuca da ulaşabilirsiniz. 12 bin kişi sandığa gitti, seçimini yaptı ve bir liste ortaya çıkardı. Bu listede seçilenler olduğu gibi seçilemeyenler de olabilir. İlla Osman Kaçmaz'ın veya bir başkasının da seçilmesi gerekmiyor. İlla Ahmet'in veya Mehmet'in seçilebileceği diye bir garanti de yok.''

''YARSAV'ın listesinde de Adalet Bakanlığında çalışanların'' olduğunun hatırlatılması üzerine Arınç, şunları kaydetti: ''Bakanlık merkezinde çalışanlar var. O anlı, şanlı başkan Ömer Faruk Eminağaoğlu yıllardan beri tetkik hakim görünüyor. Her gün televizyon televizyon dolaşıyor ama, görevini nasıl yaptığını da doğrusu çok fazla bilmiyorum, bunların hepsi Adalet Bakanlığının merkez teşkilatında, Yargıtayın merkezinde, Danıştay merkezinde çalışan insanlar. Asıl etkileyecek olanlar onlar. Yıllardan beri Danıştayda tetkik hakim olarak çalışıyorlar, yıllardan beri Yargıtayda tetkik hakim olarak çalışıyorlar. Yargıtayın bütün dairelerini biliyor, Anadolu'dan gelen dosyalar üzerinde inceleme imkanı var. Hakimlerle, savcılarla her zaman görüştüklerini kabul edebilirsiniz. Bunlar hayatın doğal akışında olacak şeyler ama seçim başka bir şey, sandığa gitmek başka bir şey, insanların tercihini hangi ölçülerde kullandığını tespit etmek farklı bir şey. Bu seçim bence çok demokratik bir seçim oldu. Bunun aksi bir sonuçta ortaya çıkabilirdi. Şunlar şunlar da seçilmiş olabilseydi, her halde bir başkasının onları eleştirmesini duymuş olacaktık. Adalet Bakanlığından sadece iki tane bürokratın YSK'nın verdiği izinle aday olabildiğini, bu adaylığı sebebiyle de bütün teşkilatı etkilemiş olacağını kabul etmek mümkün değil.''
 

'Üzülenlerin bir kısmını dünkü törende göremedik'

Arınç, çok oy alanların Adalet Bakanlığı camiasında çok daha fazla tanındığı, sevildiği, itibar edildiği, az oy alanların ise bu konuda çok tanınmadığı veya kendilerine bu konuda görev verilmek istenmediği gibi bir sonuç çıktığını söyledi. Arınç, ''Bu kadar basit, başka ne olabilir? Komplo teorilerine girmeye kalkarsanız her şey söylenebilir'' dedi. CHP'nin, HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yeni yapısıyla ilgili Anayasa Mahkemesi'nde iptal davası açtığını anımsatan Arınç, mahkemenin bu talebi reddettiğini, bu kararın ardından kurulun yapısına ilişkin eleştirilerin çok dayanaksız, geçersiz ve yakışıksız olduğunu ifade etti. HSYK üyeliği seçim sonuçlarının yargı mensuplarını üzüp üzmediğine ilişkin soruya karşılık Arınç, ''Şüphesiz üzülenler de olmuştur ama bu sonuçtan memnun olanların çok daha fazla olacağını düşünüyorum'' diye konuştu.

Arınç, 15 senedir milletvekili olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti: ''Bir milletvekili olarak çok sevindiğim olaylardan birisini dün yaşadım. Nedir o? Benim oylarımla Anayasa Mahkemesine üye seçtim. Benim gibi bütün milletvekilleri oy kullandı. Bir milletvekilinin TBMM'de milli iradenin temsil edildiği bir yerde Anayasa Mahkemesine üye seçmesinden daha sevindirici bir olay olamaz. Dün bunu gerçekleştirdik. Yani seçim çoktan oldu ama dün yeni iki üye Anayasa Mahkemesinde yemin etti. Bu Türkiye demokrasisi açısından o kadar güzel bir noktadır ki, Allah'a hamd ediyorum bana bugünleri gösterdi ama bunlara üzülenler de mutlaka olacaktır. O üzülenlerin bir kısmını dünkü törende göremedik.''

Arınç ,''AK Parti yüksek yargıyı ele geçirdi'' değerlendirmelerine yönelik, ''Bunlar haksız eleştiriler. Anayasa Mahkemesine üye seçimi sıradan, sokaktan geçen bir insanın yapabileceği bir şey değil. Belli ölçüleri var. Biz Anayasa Mahkemesine üye seçtik ama Sayıştay 3 aday gösterdi, Barolar Birliğinden 3 aday geldi onlardan birini seçtik. Gönderilen adaylardan birini seçiyoruz. Doğrudan aday seçme imkanımız olsaydı belki başkalarını da seçebilirdik. Demokrasi böyle bir şeydir artık bunu hazmetmek lazım'' dedi. ''Barolar Birliğinden gelen sizin adam mıydı?'' sorusuna karşılık Arınç, ''Öyle bir şey olur mu? Bizim adam, sizin adam diye bir şey olur mu? Ben 25 sene avukatlık yaptım. Barolar Birliği, baro başkanlarını topladı, onlar kendi aralarında 3 adayı seçip bize gönderdiler. Biz de onlardan bir tanesi seçtik'' cevabını verdi.
 

Başörtüsü sorunu

Bülent Arınç, başörtüsü sorununa ilişkin sorular üzerine, bu konuda geçmişte çok şey söylediklerini, artık söyleyecek yeni bir şey bulunmadığını belirtti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçimden önce ve sonra ''artık bu sorunu çözmek gerek, biz gelirsek çözeceğiz'' sözlerini anımsatarak, diğer partilerin de kendilerine düşeni yaptıklarını dile getiren Arınç, TBMM Grup Başkanvekillerinin bu konuda yasal anlamda ne yapılabilecekse onları görüşmek üzere yarın bir araya geleceklerini söyledi. Kimsenin niyetini sorgulamak gibi bir yaklaşımları olmadığını vurgulayan Arınç, geçmişe yönelik bazı tereddüt ve endişeler olabileceğini belitti. Arınç, ''CHP bu konuda ne kadar samimi ise bunu davranışlarıyla ortaya koyacak. Sanıyorum onlardan gelen talepler olursa bizim arkadaşlarımızla öyle inanıyorum ki bir konuda uzlaşmaya gidilebilir ve bu sorun dileriz ki artık konuşulmaktan, sorun olmaktan çıkar ve özgürlüklerin genişlediği bir Türkiye'de özellikle üniversitedeki genç kızlarımız eğitimlerine rahatlıkla devam edebilir'' dedi.
 

Bedelli askerlik

Bülent Arınç, bu konuda birkaç kere konuşunca başına gelmeyenin kalmadığını söyledi. Elinde bir sihirli değnek varmışcasına kendisine bedelli askerliği yarın çıkaracakmışcasına ümit bağlandığını söyleyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Onları ümitsizliğe sevk etmek istemem, fikir olarak bu düşünceden yanayım. Belli bir yaşı geçmiş, toplumda belli bir statüko kazanmış, kendi işini kurmuş, yurt içi, dışı bağlantıları olan veya herhangi bir üniversitede öğretim üyesi durumuna gelmiş yani artık bu yaşla, konumla askerlik yapması mümkün olmayan insanların bedelli askerlikten istifade etmesini ben bir hak olarak görüyorum. Bunun bir başka türlüsü esasen var. Yurt dışında belli bir süre çalışırsanız Burdur'da 28 günlük bir misafirlik mümkün olabiliyor, bedel karşılığında. Bunun bir başka şeklinin bedelli talep edenler için yapmamak bence mümkün değil. Ancak milli savunmanın kendi gereklerini de dikkate almak mecburiyetindeyiz. Bu konuyu tamamen kapsayacak bir düzenlemenin ümit ediyorum ki yakında hükümetimize gelmesi söz konusu. Sayın Başbakanımız da perşembe günü bir brifing alacağını söyledi. Belki yılbaşına kadar inşallah, ümit ediyorum, bedelli, tek tip, askerliğin süresi, sınır birliklerinin kurulması konusunda ortaya bir tasarı konulacak ve bu iş gerçekleşecek.''

 

'Bir ayrımcılık yapılıyordu'

Başbakan Yardımcısı Arınç, ''29 Ekim Resepsiyonu çerçevesinde yürütülen tartışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz?'' sorusu üzerine, bu tartışmaları gereksiz bulduğunu söyledi. Cumhurbaşkanının devletin başı olduğunu belirten Arınç, ''3 yıldan beri Cumhurbaşkanlığı yapıyor, üstelik de çok başarı ile yapıyor. Herkesin beğenisi kazanıyor. Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu Cumhurbaşkanlığı sürecindeki tutumları, davranışları konuşmaları özellikle TBMM'nin açılışında 1 Ekim'de yaptığı konuşması, fevkalade ışık tutucu, birleştirici konuşmalardır'' diye konuştu.

Cumhuriyetin 87. yılının kutlanacağını anımsatan Arınç, şöyle devam etti: ''Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde en büyük değerimiz olan Cumhuriyetin gecesinde, 87. yılını kutlayacağız. Cumhurbaşkanı'nın bir resepsiyon vermesi ve bu resepsiyonda belki de ilk defa kendi eşi ile birlikte karşısındaki muhatabını da eşli olarak davet etmesini alkışlamak lazım. Neden? Çünkü, kendisinden önceki selefi bunu yapmazdı. Eşinin başının açık olduğunu araştırır ona davetiye gönderirdi. Eşinin başının örtülü olduğunu bilirse ona tek davetiye gönderirdi. Bir ayrımcılık yapılıyordu. Ben o zaman Meclis Başkanıydım. Bana gelen davetiye tekli olurdu. Eşimle birlikte olmazdı. Benim Genel Sekreterime eşli gelmiş olurdu. Bu, insanı aşağılayan çok zor, çok kötü bir şey. 5 sene biz bunun çilesini çektik. Eşimin sadece benim eşim olmaktan öte, ayrıca temsil değerleri de olabilir. Şüphesiz, Kendi iradesiyle başını örtüyor olmasının suç haline getirilmesinin acısını biz yaşadık.''
 

'Ayrıcılık ortadan kalktı'

Cumhurbaşkanı'nın bu ayrımcılığı ortadan kaldırdığını anlatan Arınç, ''Bu bir davettir, önemli olan davetin nasıl yapıldığıdır. Bence doğrudur'' açıklamasında bulundu. Davete gitme mecburiyetinin bulunmadığını ifade eden Arınç, şunları söyledi: ''Şimdi, bu davetin muhatabı sizsiniz diyelim. Siz gelirsiniz veya gelmezsiniz. Çünkü, davet edildikten sonra gelme mecburiyeti yok. Size kalmış bir şey. Ama siz bir partinin genel başkanıysanız ve herkes de o gece sizin orada olup olmayacağınızı merak ediyorsa, temsil göreviniz bakımından, bence sizin oraya gelmeniz lazım. Çünkü, davet eden Cumhurbaşkanı ve siz bir partiyi temsil eden kişi olarak bu davete gidiyorsunuz. Bu CHP için de MHP için de BDP için de böyle. Bunlar, parti genel başkanları. Zaten bunlarla sınırlı olduğunu da düşünmüyorum. Belki bütün partilerin genel başkanları davet edildi. Bütün milletvekilleri davet edildi. Ama siz o gün hasta olabilirsiniz, yurtdışında olabilirsiniz. O gün Türkiye içinde daha önemli bir konuyla ilgileniyor olabilirsiniz. Mazeret gönderirsiniz, 'katılacaktım ama şu sebepten gelemiyorum' diye. Bunlar, hem devletin protokol kuralları içerisinde hem de nezaketen yapılabilecek bir şeydir.''
 

'CHP bu sıkıntıyı çözmeli'

CHP Grup Başkanvekili'nin resepsiyona katılmayaçaklarını açıkladığını hatırlatan Arınç, şöyle konuştu: ''Bir grup Başkanvekili çıkıp aslanlar gibi, 'biz katılmayacağız', üstelik 'bu benim görüşüm değil, partimde konuşuldu. Ben bunları size anlatıyorum' diyor. Genel Başkanın bundan haberi yok veya yokmuş gibi davranıyor. Kendisine bu soru sorulduğu zaman 'daha o güne gelmedik. O güne gelelim ne yapacağımızı görürsünüz' diyor. Yani katılabiliriz anlamında da bir kaç cümle söylüyor. Şimdi bir partinin Genel Başkanı aynı zamanda Mecliste Grup Başkanıdır ve Grup Başkanvekilleri de onun vekilleridir. Grup Başkanı ne derse Başkanvekilleri'nin de o çizginin dışına çıkmaması gerekiyor. Bunda tam tersi bir durum olmamalı. Eğer Grup Başkanvekili çıkıp, üstelik 'bu benim şahsi görüşüm de değil, biz bunu partinin üst düzeyinde konuştuk' deyip, Genel Başkanla ters düşerse, o zaman bir sıkıntı var demektir. CHP bu sıkıntıyı çözmeli. Ama ne zaman çözer bilmiyorum.''

Arınç, ''eşlerin davet edilmesinin, başörtüsünün bütün kamuya yayılabileceği'' düşüncesinin ise gerçeği yansıtmadığını söyledi. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in bütün resepsiyonlarına milletvekillerinin eşleri ile katıldığını, aralarında başörtülü olanların da bulunduğunu anlatan Arınç, bunların fotoğraflarının da yayımlandığını bildirdi.

'Eşim gelir mi gelmez mi bilmiyorum?'

''2000, 2001 ve 2002'nin 29 Ekimi'nde de Sayın Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanıydı. Başörtülü eşler resepsiyona geldi. Sayın Sezer onların ellerini sıktı, (hoş geldiniz) dedi'' hatırlatmasında bulunan Arınç, 2003'ten itibaren AKP'nin iktidara gelmesi, kendisinin Meclis Başkanı, Recep Tayyip Erdoğan'ın da Başbakan olmasıyla işlerin değiştiğini söyledi. Kendisinin Meclis Başkanlığından önce partide çeşitli görevlerde bulunduğunu ve bu tür davetleri aldığını anımsatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Davet edildik, hiç bir zaman eşli-eşsiz ayrımı yapılmadı. Ben eşimle gitmedim ama milletvekili arkadaşlarım gitti. Çünkü, resepsiyonlara kendisi çok da arzulu değil. Ama ben Meclis Başkanı olduktan sonra kendisine örtüsü nedeniyle tepki gösterilince, zaten ona üzülerek de gelmek istemedi. Bu sefer gelir mi gelmez mi bilmiyorum? Ama benim kanaatim gelmeyeceği yönünde. 23 Nisan'da ben dünyayı davet ediyorum, Meclis Başkanıyım ama eşim yanımda yok. Neden ortalığı bir birine kattılar? Neredeyse darbe yapılacak.... Böyle bir şey olabilir mi, bu kadar saçma bir şey olabilir mi? Ama muhalefetiyle bilmem nesiyle ayağa kalktılar 'resepsiyonda başörtülü eşle davet yapılamaz' diye. Biz de ya sabır dedik, 5 sene sabrettik.''

Erbakan'ın Saadet Partisi Genel Başkanlığı'na seçilmesi

Bülent Arınç, bir izleyicinin e-posta yoluyla gönderdiği soruda, Necmettin Erbakan'ın Saadet Partisi Genel Başkanlığına seçilmesinin ardından AKP'ye yönelik eleştirilerini anımsatması üzerine de şunları ifade etti: ''Hiç endişeye düşmesin. AK Parti'ye oy vermeye inşallah güvendiği müddetçe devam etsin. Biz onu mahcup etmeyeceğiz, hocamıza saygıda da kusur etmesin. Erbakan'ın eleştirilerinden ben de nasibimi alıyorum ama hiç kendimden şüpheye düşmüyorum. Hocamız beni çok sever, ben de ona saygıda kusur etmem, biz de onu çok severiz.'' Başörtüsü konusunda, CHP'nin ''kendiliğinden çözülecek'' yaklaşımını çok gerçekçi bulmadıklarını da dile getiren Arınç, bu sorunun herkes için geçerli olacak biçimde çözülmesi gerektiğini söyledi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuya samimi yaklaştığına ifade eden Arınç, ''Bu samimiyetini icraatında da göstermesi lazım. Çok zor bir şey değil. Bunun için bence Anayasa'nın değişmesine de gerek yok. 'Bir ülkede baş şöyle örtülür, şöyle açılır' gibi üçüncü dünya değil, sekizinci dünya ülkelerine benzeyen bir anayasa yapılamaz'' dedi. Temel haklardaki bir kısıtlamanın kanunla düzenlenmesi gerektiğini vurgulayan Arınç, ''Başörtüsünü yasaklayan bir kanun maddesi yoktur. Aksine 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun ek 17. maddesinde serbestlik vardı. Yani yürürlükteki mevzuata aykırı olmamak kaydıyla başını örtmek serbest. Bu madde olmasına rağmen yasaklamalar çıkarılmıştır. Şimdi o yasaklamaların iptal edilmesi, en azından beyan olarak 'üniversitelerde bu maddeye göre başörtüsü serbesttir, artık uygulanmalıdır' demesi CHP ve diğer partilerin bence yeterli olacak'' diye konuştu.

 

Yasal dinlemeler

Yasal dinlemelerin savcı talebiyle hakim kararıyla İletişim Başkanlığına müracaat edilerek, belli sürede yapıldığını belirten Arınç, süre sonunda kayıtlara bir şey girmediği takdirde taraflara haber verildiğini söyledi. Yasal olmayan dinlemelerin ise suç olduğunu ve ihbar edildiğinde bunlarla ilgili takibin yapıldığını belirten Arınç, ''Yasal dinlemelerin pek çok olayın aydınlatılmasında, pek çok delile ulaşılmasında adli makamlar tarafından güvenilir bir argüman olarak kullanıldığını biliyorum ama bunların dışında imkanları daha fazla kullanarak, alınan yetkiyi daha fazla genişleterek ve dinlenen kişilere de herhangi bir bilgi verilmeden yapılanların kanuni olmadığını düşünüyorum'' diye konuştu.

Numan Kurtulmuş'un AK Parti'ye katılıp katılmayacağı yönündeki soru üzerine de Arınç, Kurtulmuş'u kişisel olarak sevdiğini, ancak Kurtulmuş'un Saadet Partisi'nden ayrıldıktan sonra arkadaşlarıyla parti kurmaya karar verdiğini söyledi. Kurtulmuş'un bu kararına saygı duyduklarını ifade eden Arınç, ''Ancak siyaset uzun soluklu bir iş. Zaman içinde gelişmelerin ne yönde cereyan edeceğini hep beraber göreceğiz. Kurtulmuş ve arkadaşları yeni bir parti kurma konusunda iddialılar. Biz AK Parti olarak 'aman kurmayın, gelin bize katılın' dersek çok ayıp olur. Biz de böyle bir yanlışa düşmeyiz'' görüşünü dile getirdi.

Arınç, cumhurbaşkanının artık halk tarafından seçileceğini, tarih üzerinde birtakım tartışmaların olduğunu, bunların da yakın zamanda çözüleceğini belirtti. Tarım ve hayvancılık sektörüyle ilgili soru üzerine Arınç, hükümet olarak 16 ürünü desteklediklerini, hayvancılıkla birlikte bunun 22'yi bulduğunu anlattı. Desteklerin yüzde 45'in altına düşmemekle birlikte yüzde 60'lara ulaştığını anlatan Arınç, akaryakıt ve gübre gibi dışa bağımlı ürünlerde çiftçilerin sıkıntı yaşadığını söyledi.
 

'İktidar olursak diye cümleyi bağladıklarında endişe ediyorum'

CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü'nün ''iktidar olursak akaryakıttan ve gübreden vergiyi kaldıracağız'' sözlerinin hatırlatılması üzerine Arınç, ''İktidar olursak diye cümleyi bağladıklarında ben endişe ediyorum. CHP, 1950 yılından beri 60 yıl geçti iktidara gelemedi. 60 yıl daha beklemeye niyetleri varsa... Benim yok şahsen, çünkü 60 yıl sonra ben 120 yaşında olacağım ve muhtemelen de hayatta olmayacağım. Böyle bir cümle 'biz iktidara geldiğimizde...' ne istersen söyle ama buna dair bir ümit olması, bir beklenti olması lazım, ayağınızın yere basması lazım'' diye konuştu.

Mengü'nün Manisa'da CHP'nin 5 milletvekili çıkaracağı yönünde iddialarda bulunduğunu belirten Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Benim CHP Genel Merkezi'ne tavsiyem, Sayın Mengü'yü 5. sıraya koysunlar, bir lokomotif gibi önündekileri çıkarsın. Buna razıysa mesele yok. Sayın Mengü, Genel Merkezinize, 'Ben eskiden Baykalcı idim, ancak şimdi Kılıçdaroğlu'nun tarafındayım. Kılıçdaroğlu'nun rüzgarıyla biz Manisa'da 5 milletvekili çıkaracağız. Bu iddianın boş olmadığını kanıtlamak için beni lütfen 5. sıraya yazın. Kontenjan istemiyorum, ön seçim de olsa ben 5'i istiyorum' deyin.''
 

KCK davası

Arınç, ''KCK davasında sanıkların savunmalarını Kürtçe yapmak istemelerini nasıl yorumluyorsunuz'' sorusu üzerine, mahkemelerde sanık ya da şahitlerin Kürtçe'den başka bir dil bilmemesi durumunda Kürtçe bilen bir tercüman aracılığıyla ifade alındığını ve bunun olağan bir uygulama olduğunu söyledi. Savcının, sanıkların sorgularını Türkçe yaptıklarına ilişkin bir iddiası olduğunu belirten Arınç, şunları söyledi: ''İster şov yapmak deyin ister başka bir şey deyin. Savcı, 'Kürtçe'den başka konuşmayacağız, diyorlar' diyor. Çapraşık bir konu. Orada baştan beri, varsa Emniyet'te, Emniyet'ten sonra Savcılık'ta, sorgu hakimliğinde Türkçe konuşmuşlar, ifade vermişler. Şimdi duruşma başladı, bütün dünya orada. 300'e yakın avukat var, bütün radyo televizyonlar bu davayı bütün dünyaya yayıyorlar, 'biz orada Kürtçe konuşacağız' diyorlar. Sorun budur. Mahkeme belki bu saatlerde bunun kararını verecek. İki türlü karar verebilir. İkisinin de ben haklı olacağını düşünüyorum. 'Kürtçe'den başka biz meramımızı anlatamayacağız' diyorlarsa kendileri Kürtçe ifade vermeye başlayabilirler ama mahkeme heyeti, 'Bugüne kadar bütün safahatta, Emniyet'te, Savcılık'ta, Sorgu Hakimliği'nde siz Türkçe konuştunuz, Türkçe ifade verdiniz, bugün o ifadelerinize de sahip çıktığınıza göre, burada da ifadenizi Türkçe alacağız' diyebilir.''
 

'MHP'nin hiçbir iddiası doğru değil'

Arınç, ''MHP'liler, 'AKP'liler kendilerine verilen görevi yapıyorlar. Çift dilli, çift milletli bir Anayasa hedefliyorlar', demokratik açılım için de 'bu PKK açılımı' diyorlardı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz'' sorusunu yanıtlarken, ''Diyorlardı, sonucu gördüler. Bunu referandumdan önce o kadar acı bir şekilde konuştular ki, biz de utandık ve üzüldük'' dedi. Halkın yüzde 58'inin bu sözlere inanmadığını ve MHP'nin tabanından yüzde 35'inin referandumda ''evet'' oyu kullandığını ifade eden Arınç, bugün anketlerde MHP'nin oy oranının yüzde 10'un biraz üzerinde göründüğünü ve MHP'nin baraj kaygısı olduğunu öne sürerek, ''Demek ki, sizin söylediklerinize halk itibar etmiyor, söylemlerinizi değiştirin'' diye konuştu.

''Peki ya PKK açılımı yorumu...'' sözleri üzerine Arınç, ''Hikaye, hiçbir gerçekliği yok'' dedi. Bunların MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile çevresindeki 2-3 kişinin iddiaları olduğunu ifade eden Arınç, şöyle devam etti: ''17 milyon insanın güven duyarak oy verdiği bu parti, bu iktidar, nasıl olacak da bu ülkeyi bölünmeye götürecek? Çift dillilik konusunda daha dün Sayın Başbakan'ın konuşmasını duymadınız mı? Bayrak konusunda Sayın Başbakan'ın konuşmasını duymadınız mı? 'Resmi dilimiz Türkçe, eğitimde dilimiz Türkçe' diye konuşmadı mı? Yani ne yapıyor da bu iktidar, Türkiye'yi bölünmeye götürüyor? Bunlar yanlış şeyler. MHP'nin hiçbir iddiası doğru olmadığı gibi, halk da bunları doğru kabul etmez.''

'Bilsem bile söylemem'

Arınç, ''Cumhurbaşkanlığı seçimi ne olacak? Tayyip Bey aday olursa Adalet ve Kalkınma Partisi'nin başında kim olacak'' sorusu üzerine de şöyle konuştu: ''Geçelim. Ne söyleyeyim ben burada. Bunlar konuşulacak konular mı? Bilsem bile söylemem. Cumhurbaşkanlığı seçimi ya 2012'de yapılacak ya başka bir tarihte yapılacak. O çok önemli bir konu değil. O nasıl olsa çözülür. Kim aday olacak? Mevcudun tekrar aday olması da mümkün, başkasının aday olması da mümkün. O aday olursa filanca ne olacak? Bunların hepsini bugünden konuşmaya gerek yok. Bu bir planlama, düzenleme işi değildir. Her şey zamanı geldiğinde, mecrasına girdiğinde rahatlıkla olacak.'' Uzman jandarmaların derece ve kademelerinde düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin soruyu yanıtlayan Arınç, bu konuların değerlendirileceğini ve bunun bugünün sorunu olmadığını söyledi.
 

'Hayatımın en mutlu günü'

Arınç, Türkiye'nin büyük bir değişimin içerisinde olduğunu ve bu süreçte pek çok konunun çözüldüğünü belirterek, ''Hayatımın en mutlu günü. Meclis'in seçtiği Anayasa Mahkemesi'nin iki yeni üyesinin yemin törenine katıldım. Bu 3 sene evvel konuşulmuyordu, 5 sene evvel konuşulmuyordu, 3 sene evvel kimse bunu konuşmuyordu. Meclis artık Anayasa Mahkemesi'ne üye seçiyor. Bu kadar önemli mi? Bundan daha fazla önemli. Bunun çok sembolik anlamı da var, demokrasi açısından, halk iradesi açısından. Anayasa Mahkemesi'ndeki çoğulculuk bakımından çok önemli'' dedi.

''On binlere hitaben sokaklarda yapılan konuşmalar sonuç doğurmuyor mu'' sorusuna Arınç, şu yanıtı verdi: ''Bunlar milleti ilgilendiren şeyler değil. Sokakta günlük hayatını yaşayan hiçbir insanın bir endişesi, bir korkusu yok. Sivil diktaymış, Türkiye İran'a mı dönecekmiş, hiç ilgisi yok. Türkiye'de böyle bir şey yok, Türkiye'de özgürlükler var. Herkes istediğini rahatlıkla söyleyebiliyor, konuşabiliyor, yaşayabiliyor.''
 

'Başını açık tutanlara ters gözle bakmadım'

Arınç, ''Oğlunuz evlendi. Gelininizin başı örtülü değil. Bunu nasıl yorumladınız'' sorusu üzerine, şunları söyledi: ''Oğlum evleneli 4-5 ay oldu. Gelinimizden memnunuz, onu beğenerek, arzu ederek çocuğumuzun evlenmesine imkan hazırladık. Kendi iradesiyle şu anda başını açık tutuyor. Örtecek diye bir şey de söyleyemem, kendisiyle böyle bir konu görüşülmedi. Onun da bu konuda talebi olmadı. Biz onu bu haliyle kabullendik, arzu ettik, beğendik, istedik. Benim eşimin ve kızımın da başı örtülü. Onlar da kendi iradeleriyle böyle bir tercihte bulundu. Ben şahsen bundan çok memnunum ama bizim ailemizin, akrabalarımızın içerisinde onlarca başı açık kızımız var, gelinimiz var. Birbirimize hiç ters bakmadık, birbirimizi hiç incitmedik, onlar bize, biz onlara karşı incitici hiçbir söz de sarf etmedik. Dışarıda bir kısım kesimler bizi başörtüsünden başka bir şey kabul etmeyeceğimizi düşünüyor. O kadar yanlış ki, bu şartlanmışlık maalesef. Nasıl olur da Bülent Arınç'ın gelinin başı açık olur? İşte oluyor bak, görüyorsunuz.''

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Oğlunuz 'Baba ben evleneceğim, böyle bir kızla konuşuyorum' dediğinde de hiçbir şey demediniz mi'' sorusunu da şöyle yanıtladı: ''Çok şeyler dedik de bu konuda baskıda bulunmadık. Çok şeyler söyledik tabii anne ve baba olarak ama bu yeni bir beraberlik değil, üniversiteye ilk başladıklarından bu yana bir arkadaşlık vardı. Biz çok mutluyuz, onlar da çok mutlu. Halk şunu bilsin, ben, eşimin, kızımın, akrabalarımın başörtülü olmasından dolayı memnuniyet içindeyim ama başını açık tutanlara karşı da ters gözle bakmadım, bundan sonra da bakmayacağım. Onların bir kararı olarak görüyorum ve saygı duyuyorum. Dolayısıyla herkes bu anlayışta olabilse. Bizi başörtüsüyle özdeş hale getiren ve bunun yanına başka şeyler katan insanlara da şunu tavsiye ediyorum, sizin kızınızın, eşinizin başı açık olabilir ama çocuğunuz günün birinde başı örtülü kendisine bir eş almak istediği zaman tavrınız ne olacak. Ben şu anda çok rahatım, mutluyum. Benim için mutluluk oğlumun eşiyle anlaşabilmesi. Çok şükür ki inançlı, ibadetini yerine getirebiliyor ama başörtüsü konusunda bugün bu iradeyi göstermemiş. Bizim ona her gün şöyle yap, böyle yap diyecek halimiz yok. Onu kırmamak için fazladan hiçbir şey konuşmuyoruz, yanlış anlaşılabilir diye. Biz onu benimsedik, gelinimiz olarak kabul ettik.''