Aradığın aşk, unuttuğun aşk mıdır?

İtalya'da Bir Türk Sevdim adlı romanıyla ülkemizde geniş bir okur kitlesine ulaşan İtalyan yazar Cristina Comencini, Geceyle Gelen'de bu kez aşkın varoluş biçimini sorguluyor.

cumhuriyet.com.tr

2011 yılında sinemalarda da izleme şansı bulacağımız Geceyle Gelen, yazarın İtalya’da en çok ilgi gören eserlerinden biri. Geceyle Gelen, anlattığı öykünün ardına büyük bir ustalıkla saklanmış sorularıyla aşkı yepyeni bir boyutta tanımlamaya zorluyor herkesi. Tutkuyla yaşanan gecenin ardından, aradan on beş yıl geçse bile, unutulmayan aşkın kendisi midir yoksa bedende bıraktığı ürperti mi? Yoksa aslında çoktan unuttuğun aşkı aramakla mı geçmektedir ömrün?

İtalyan sinemasının öncülerinden Luigi Comenci’nin romancı, öykücü, senarist ve yönetmen kızı Cristina Comencini, Geceyle Gelen’de aşk, arzu ve gizem dolu bir öyküyü seks ve ihtirasla bütünleyerek bir film görselliğinde aktarıyor. Geceyle Gelen, aşkı zamansız bir duygu boyutunda ele alıyor, sorguluyor, şaşırtıyor ve bedenler aşk diye haykırırken insan doğasının aman bilmez yırtıcılığını çırılçıplak gözler önüne seriyor.

İyi bir anne olmayı isteyen ancak bir türlü beceremeyen Marina, yaz ortasında küçük oğluyla birlikte geldiği dağda, suskun bir adam olan Manfred’le karşılaşır. Kaba bir dağ adamı olan Manfred, daha önceki terk edilişlerinin acısını içinde yaşatırken, ruhsal çöküntüsünü de gizlemeye çalışmaktadır. Tedirgin edici bakışlarıyla casus gibi gözetlediği Marina’nın kaza sonucu yaralanan çocuğunu hastaneye götürmek Manfred’e düşer. Zorunlu bir yakınlaşmanın doğduğu o günden sonra Manfred, Marina’nın herkesten, hatta kocasından bile sakladığı sırrının izini sürmeye başlar. Ama her şey karşılıklıdır. İtiraf edilemez bir gerçekle yaşamaya alışmış olan Marina da Manfred’in sırlarının peşine düşer; onun zayıflıklarını yakalar ve kullanır. Erkek ve kadın arasındaki gizemlerin sona erdiği noktada, her şeyden arınmış olarak ve çırılçıplak karşı karşıya kalırlar. Öfke ve tutku dolu bir meydan okumanın eşiğinde birbirlerini arzularlar. Duydukları istek öylesine dayanılmazdır ki, ölümcül sonuçlar doğurması işten bile değildir. Aradan on beş yıl geçmiş olsa bile…


Cristina Comencini

Cristina Comencini, 1956’da doğdu. 20. yüzyıl İtalyan sinemasının öncülerinden olan babası Luigi Comencini’nin izinden giderek senaristliğe ve film yönetmenliğine başladı. Bu arada romancı ve öykücü olarak edebiyat alanındaki çalışmalarını da sürdürdü. Comencini’nin çeşitli dillere çevrilen kitapları Le pagine strappate (Yırtık Sayfalar), Passione di famiglia (Aile Tutkusu), 1999’da Can Yayınları’ndan İtalya’da Bir Türk Sevdim adı altında yayımlanan Il capotto del Turco, Matrioska (Matrioşka), La bestia nel cuore (Yüreğimdeki Canavar), L’illusione del bene’dir (İyilik Yanılsaması).