Anlatayım da günah çıkarayım

Ben küçük bir çocukken "sosyalleşelim" diye hiç anlaşamadığım çocuğu bize getirmeleri bazı önlemler almamı gerektirdi. Ben de aldım. Yaşıma göre belki biraz sert bir önlemdi ama işe yaradı. Yalnız buna hala üzülüyorum.

Alper İzbul-Aksak Dünya

Lüleburgaz'da 4-4.5 yaşındaydım. Yıl 1980... Bu döneme ait anılarımı anlattığımda her seferinde gazetedeki bazı arkadaşlardan “Ya nasıl hatırlıyorsun o yaşları, sallama” gibi tepkiler alıyorum, ama hatırlıyorum işte ben ne yapayım. Kim mi bu arkadaşlar? Onlar kendilerini bilirler, isim vermeye gerek yok. Hatta bu anıdaki arkadaşın ismini de değiştirerek vereceğim. Mesela adı “Fatih” olsun. Olur da okursa hayatımın ilk kötülüğünü ona yaptığımı, ilk kumpasını ona kurduğumu bilmesin… Ama sevememiştim onu pek, ondan yaptım. Bir şekilde kurtulmak zorundaydım.

SOSYALLEŞECEKMİŞİZ...

Fatih bizim oturduğumuz apartmana yakın bir apartmanda oturan benim gibi tek başına bir çocuktu. Annelerimiz tanışıyordu ve sosyalleşmemiz için arada sırada ve hep bizim evde bir araya getiriliyorduk. Oyun oynayarak sosyalleşecekmişiz. Ama kafalar hiç uymuyor. Hayata bakış diyeceğim de 4-4.5 yaşında çocuksun ne hayata bakışı, oyuna bakış diyelim ona biz. İşte oyuna ve oyunlara bakış bambaşka. O nedenle hem bu çocuğu sevmiyorum, hem de gıcık oluyorum. Beni çok kızdıran iki detaylı olay da var. Biri bir gün sokakta oynarken Fatih'in, karşı komşumuz Güzin Teyze'nin eşi Niyazi Amca'nın Renault 12 arabasının lastiklerinin patlaması için altına gazoz kapağı koyması ve benim buna engel olamamam. Akşam bunun verdiği suçluluk duygusuyla olayı anneme korka korka anlattım ve “Merak etme oğlum, gazoz kapağı lastik patlatmaz” demesiyle rahatladım. Bir diğer olay da Fatih'in o zaman çok revaçta olan “Esem-Sport” spor ayakkabılarını göstererek, “Bunları giyince çok hızlı koşuyorsun, hiç kimse yetişemiyor” demesiydi. Çok salakça gelmişti, ama söylememiştim kendisine. Yüzüne vurmamıştım yani.

Gelelim kurduğum ilk kumpasa ve ilk kötülüğüme…

FATİH'E İKİ ŞAMAR...

Bir gün anneannem evde bize bakıyor, biz de oyunlara bakışlarımız farklı olduğu için oyun oynar görünüp sıkılıyorduk. Ya da ben sıkılıyordum. Yani en azından. Derken bu Fatih anneannemin uyuduğunu görünce bana “Hadi sokağa kaçalım” dedi. Ben de hiç böyle bir şey yapmamış olmama rağmen “Tamam” dedim. İşte kumpas başlamıştı. Sessizce kapının önüne gittik ve o zaman Türkiye'de yeni bir "teknoloji" olan cırt cırtlı ayakkabılarımızı ayaklarımıza geçirdik. Ben ayakkabıyı giyerken yavaş davrandım ve Fatih'in ayakkabılarını giyip kapının dışına çıkmasını bekledim. Fatih kapıdan çıkınca da arkasından kapıyı kapattım. Bu da başladı apartmanda anırarak ağlamaya. Sayemde çaresiz kalmıştı. Fatih'in anırmalarını duyan anneannem uyandı, ne olduğunu sordu. Ben de “Fatih 'sokağa kaçalım' dedi ama ben kaçmadım” dedim. Sonrası ise kapının açılarak Fatih'in içeri alınması ve anneannemden Fatih'e bir-iki şamardı. Ve bu da benim Fatih'i son görüşüm oldu.

Kısacası hayatımdaki ilk kumpas işe yaramıştı, ama açık söyleyeyim hala bu yaptığım aklıma geldiğinde üzülürüm. Bari sizinle paylaşayım da acım, üzüntüm biraz hafiflesin dedim. 

Cumhuriyet Pazar