Amasya'dan Yükselen Güneş...

cumhuriyet.com.tr

Cumhuriyetimizin kurucusu olan Atatürk’e karşı Türk halkında bulunan hayranlık ve saygı duygusu giderek artan bir coşku ile devam etmektedir. Tam bağımsızlık düşüncesi ve eylemini bir ideoloji olarak insanlık tarihine armağan eden, hem bizim hem de dünya tarihinin büyük ve evrensel değeri olan Mustafa Kemal, her sabah milyonlarca Türk evinde, güneşle birlikte doğmaya devam edecektir.

“Bir devreye yetiştik ki, onda her iş meşru olmalıdır. Millet işleri de ancak milli kararlara dayanmakla, milletin genel duygularına tercüman olmakla gerçekleşir.”

Atatürk

Her şey Mondros’un haksız ve adaletsiz uygulamaları ve İzmir’in işgaliyle başlamıştı. Bu durumu Mustafa Kemal’den dinleyelim: “İzmir’in Yunan askerlerince işgali olayı, yakından temasta bulunduğum ulusun ve ordunun kalbini tasavvur edilemez ve anlatılamaz kertede kanatmıştır.”

Osmanlı devleti, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile tarihe gömülürken, ulusun ve yurdun içine düştüğü felaket karşısında ciddi ve gerçek bir karar alma zamanı geldiğine inanan Mustafa Kemal, şu değerlendirmede bulunur: “Bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da, ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak…” Mustafa Kemal’in, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğü ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığı karar, bu karar olmuştur. “Türk ulusunun yok olmasını önlemeyi namus ve vicdan görevi” bilen Mustafa Kemal, mütarekenin ağır koşulları altında Batı’nın Türk ulusunu ve onun tarihini cezalandırmaya kalkıştığını görür. Mondros’un sadece bir silah bırakışması değil bir “teslimiyet” olduğunu daha ilk günden gördü ve bunu yüksek sesle dile getirdi. Osmanlı’nın yıkılışının son 20 yılı, Türk ulusunun meşru varlığına tercüman olan Mustafa Kemal’in dehasının da oluştuğu yıllar olmuştur. Mustafa Kemal’den Samsun’da bir tür zaptiye görevi yapması istenirken, onun gündeminde, bizi Mondros noktasına getiren uzun bir tarihsel süreçle hesaplaşma vardı.

Mustafa Kemal Samsun’da az kaldı ve Havza üzerinden 12 Haziran 1919’da Amasya’ya geldi. Amasya’da girişimini kişisel olmaktan çıkarıp ulusa ve orduya mal etmek düşüncesindedir. Bu amaçla, mücadelenin esaslarını saptayıp ilgililere duyurmak üzere bir genelge hazırlamaya koyuldu. Rauf Bey, Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa ile bir araya gelen Mustafa Kemal, Milli Mücadele tarihimize Amasya Mukarreratı (kararları) adıyla geçen ünlü 22 Haziran 1919 tarihli genelgeyi yayımlar. Amasya’dan İstanbul’daki bazı tanınmış kişilere de telgraf çekerek onları da Anadolu’daki ulusal harekete davet eder. 23 Haziran 1919’da İçişleri Bakanı Ali Kemal vilayetlere ve sancaklara “Mustafa Kemal Paşa Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti’ne yardımlarından dolayı azledildi, kendisini dinlemeyin” diye emir verirken, Mustafa Kemal sivil-asker bütün teşkilata henüz böyle bir şey olmadığını, olursa Anadolu’dan ayrılmayacağını ve “sine-i millette bir ferd-i mücahit olarak” kalacağını bildirir. “Bağımsızlığını güvencede görmek isteyen ulusun önüne, hiçbir haksız engel dikilemez” sözleriyle kararlılığını dile getirir. Osmanlı ülkesinde, milli kararlara dayanmak ve meşruiyeti bunda aramak demek, padişahı ve halifeyi silmek ve hiçe saymak demekti. Mustafa Kemal, Amasya Tamimi’nden itibaren, Osmanlı meşruiyetini reddeden bir yaklaşımla Anadolu İhtilali’ni başlatmış oluyordu.

Milli Mücadele’nin gelişmesinde Amasya’nın önemli bir yeri vardır. Ulusal Kurtuluş’un esasları ilk kez burada bir değerler manzumesi olarak ciddi kararlara bağlanmış ve ilkeleri saptanmıştır. Bu tarihi genelgede başlıca şu hususlar dile getirilmiştir: “Vatanın bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır. Milletin sesini dünyaya duyurmak ve kaderini tayin etmek için her türlü tesir ve denetimden uzak, bir milli kongrenin toplanması şarttır. Bu kongre Anadolu’nun her bakımdan en emin yeri olan Sivas’ta süratle toplanmalıdır.” Amasya Kararları Mustafa Kemal’in ve halkın bir şahlanış kararıdır. Mustafa Kemal, 8 Temmuz 1919’da, Erzurum’da çok sevdiği askerlik mesleğinden ve de müfettişlik görevinden istifa eder. Buna rağmen, ulusun bağrında bir fert olarak açıkça çalışmaya devam eder. Mücadelenin lideri yine odur. Çünkü onun liderliği, rekabet sonucu kazanılmayan, tartışmasız ve doğal bir liderliktir. Erzurum Kongresi’nden, ulusal egemenlik ilkesini benimseyen ve ulusal güçleri etkin ve ulusal iradeyi egemen kılmak biçiminde dile getirilen bir ilke kararı çıkarılır. Daha sonra 4 Eylül’de Sivas’ta, tarihe Kurtuluş Kongresi olarak geçecek olan kongreyi toplar. Genel ve ulusal nitelikteki bu kongrede yurdun bütünlüğünü ve ulusun birliğini kurtarmak için ulusun iradesini egemen kılmak kararı alınır. Sivas Kongresi Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni ve onun yürütme organı olan Heyet-i Temsiliye’yi doğurdu.

İlkgençliğinden ve büyük savaş yıllarında yaşadıklarından beri zihninde oluşturduğu büyük idealini Samsun ve Amasya’dan başlayıp, Ankara’da Yeni Toplum ve Yeni Devlet’le noktalayan Mustafa Kemal, bu mücadelesini pek yakından bildiği ve güvendiği Türk halkıyla beraber, adeta bir Anadolu kilimi dokur gibi dokuyarak gerçekleştirmiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu olan Atatürk’e karşı Türk halkında bulunan hayranlık ve saygı duygusu giderek artan bir coşku ile devam etmektedir. Tam bağımsızlık düşüncesi ve eylemini bir ideoloji olarak insanlık tarihine armağan eden, hem bizim hem de dünya tarihinin büyük ve evrensel değeri olan Mustafa Kemal, her sabah milyonlarca Türk evinde, güneşle birlikte doğmaya devam edecektir.

Prof. Dr. Metin Kale-Osmangazi Üniv. Tıp Fakültesi Üroloji Kliniği